-
زین سبب پیغامبر با اجتهاد ** نام خود وان علی مولا نهاد
- Bu yüzden ictihat sahibi Peygamber kendine de mevlâ adını taktı, Ali'ye de.
-
گفت هر کو را منم مولا و دوست ** ابن عم من علی مولای اوست
- Dedi ki: Ben kimin mevlâsı ve dostuysam amcamın oğlu Ali, onun mevlâsıdır.
-
کیست مولا آنک آزادت کند ** بند رقیت ز پایت بر کند 4540
- Mevlâ kimdir? Seni azadeden, ayağındaki kulluk pırangasını çözüp atan!
-
چون به آزادی نبوت هادیست ** مومنان را ز انبیا آزادیست
- Hürlük yolunu gösteren peygamberliktir. Müminler, peygamberlerden azatlık bulurlar.
-
ای گروه مومنان شادی کنید ** همچو سرو و سوسن آزادی کنید
- Ey inananlar, sevinin. Selvi gibi, süsen gibi hür olun.
-
لیک میگویید هر دم شکر آب ** بیزبان چون گلستان خوشخضاب
- Fakat her an, yeşermiş, güzelleşmiş, bezenmiş gül bahçesi gibi dilsiz dudaksız olarak suya şükredin!
-
بیزبان گویند سرو و سبزهزار ** شکر آب و شکر عدل نوبهار
- Selvilerle yeşillik, daima dilsiz, dudaksız olarak suya ve ilkbaharın adaletine şükredip durmadadır.
-
حلهها پوشیده و دامنکشان ** مست و رقاص و خوش و عنبرفشان 4545
- Güzelim elbiseler giymiştir, eteğini sürüyerek sarhoş bir balde oynamada, güzel bir halde etrafa amber saçmadadır.
-
جزو جزو آبستن از شاه بهار ** جسمشان چون درج پر در ثمار
- Bedenleri, meyva incileriyle dolu bir hokkaya dönmüş, her cüzüleri, bahar padişahından gebe kalmıştır.
-
مریمان بی شوی آبست از مسیح ** خامشان بی لاف و گفتاری فصیح
- Meryemler, kocasız olarak Mesih'e gebe kalmışlardır sanki. Susmaktadırlar, fakat sözsüz olarak fasih bir surette konuşuyorlar:
-
ماه ما بینطق خوش بر تافتست ** هر زبان نطق از فر ما یافتست
- Bizim ay, sözsüz olarak doğmuştur. Her dil, bizim kuvvetimizle söz söyleme kabiliyetini bulmuştur.
-
نطق عیسی از فر مریم بود ** نطق آدم پرتو آن دم بود
- İsa'nın konuşması, Meryem'in kuvvetiyleydi. Âdem'in konuşması, o anın ışığındandı.
-
تا زیادت گردد از شکر ای ثقات ** پس نبات دیگرست اندر نبات 4550
- Ey inanılır erler, çok şükür edesiniz diye nebatlar içinde daha ne nebatlar var.
-
عکس آن اینجاست ذل من قنع ** اندرین طورست عز من طمع
- Onun aksi burada "Kanaat eden alçaldı" sözüdür. Bu makamda söz "Tamah eden yüceldi" sözüdür.
-
در جوال نفس خود چندین مرو ** از خریداران خود غافل مشو
- Nefsine bu kadar uyma; seni satın alanlardan gafil olma.
-
باز آمدن زن جوحی به محکمهی قاضی سال دوم بر امید وظیفهی پارسال و شناختن قاضی او را الی اتمامه
- Cuha' nın karısının ertesi yıl, yine bıldırki geçimi elde ederim ümidiyle kadıya başvurması ve kadı' nın onu tanıması
-
بعد سالی باز جوحی از محن ** رو به زن کرد و بگفت ای چست زن
- Bir yıl sonra Cuha yine mihnetlere düşüp yüzünü karısına çevirerek dedi ki: Ey akıllı kadın!
-
آن وظیفهی پار را تجدید کن ** پیش قاضی از گلهی من گو سخن
- Bıldırki geçimi yenile. Yine kadıya git, benden şikâyette bulun.
-
زن بر قاضی در آمد با زنان ** مر زنی را کرد آن زن ترجمان 4555
- Kadın, yanına başka kadınları da alıp kadı' nın huzuruna gitti. Bir kadını kendisine tercüman etti.
-
تا بنشناسد ز گفتن قاضیش ** یاد ناید از بلای ماضیش
- Bu suretle kadı'nın, söz söylemesinden kendisini tanımamasını, evvelce uğradığı şeyi hatırlamamasını istiyordu.
-
هست فتنه غمرهی غماز زن ** لیک آن صدتو شود ز آواز زن
- Kadının bakışı fitnedir. Fakat bu fitne, sesi de duyuldu mu bir katken yüz kat olur.
-
چون نمیتوانست آوازی فراشت ** غمزهی تنهای زن سودی نداشت
- Sesini yüceltmesine imkân bulunmazsa kadının bakışı, yalnız başına fayda etmez.
-
گفت قاضی رو تو خصمت را بیار ** تا دهم کار ترا با او قرار
- Kadı, Cuha' nın karısı tarafından söz söyleyene dedi ki: Yürü düşmanını getir de ikinizi de dinleyeyim, ona göre hükmedeyim.
-
جوحی آمد قاضیش نشناخت زود ** کو به وقت لقیه در صندوق بود 4560
- Cuha gelince, kadı onu derhal tanıyamadı. Çünkü o, Cuha geldiği vakit sandıktaydı.
-
زو شنیده بود آواز از برون ** در شری و بیع و در نقص و فزون
- Yalnız sandık içindeyken alım satım, az çok fiyat verme hususundaki sözlerini duymuştu.
-
گفت نفقهی زن چرا ندهی تمام ** گفت از جان شرع را هستم غلام
- Neden kadının nafakasını tam olarak vermedin dedi. Cuha dedi ki: Ben şeriata canla başla kulum.