-
گر ندانی یار را از دهدله ** از مشام فاسد خود کن گله 4895
- İkilikli ve münafık dostunu, münafıklığından anlamıyorsan ondan gelen pis kokudan anla.
-
بانگ حیزان و شجاعان دلیر ** هست پیدا چون فن روباه و شیر
- Puştların nârasiyle babayiğit erlerin narası, tilkiyle aslanın sesi gibi farkedilir.
-
یا زبان همچون سر دیگست راست ** چون بجنبد تو بدانی چه اباست
- Yahut da dil, tenceresinin kapağına benzer. Oynadı, açıldı mı içinde ne yemek var, anlarsın.
-
از بخار آن بداند تیزهش ** دیگ شیرینی ز سکباج ترش
- Aklı keskin adam, tencerede tatlı yemek mi var, sirkeli ve ekşi aş mı? Dumanından anlar.
-
دست بر دیگ نوی چون زد فتی ** وقت بخریدن بدید اشکسته را
- Biri, yeni bir çömlek almak istese alırken çömleğe elini vurdu mu kırıksa derhal anlar, kırığını görür.
-
گفت دانم مرد را در حین ز پوز ** ور نگوید دانمش اندر سه روز 4900
- Çocukların biri dedi ki: Ben adamı, sözünden derhal anlarım. Söz söylemezse üç gün içinde yine ne haldedir, nasıl adamdır? Anlar, bilirim.
-
وآن دگر گفت ار بگوید دانمش ** ور نگوید در سخن پیچانمش
- Öbürü, söylerse anlarım, söylemezse onu söz söylemeye mecbur eder, sıkıştırırın, dedi.
-
گفت اگر این مکر بشنیده بود ** لب ببندد در خموشی در رود
- Kadı dedi ki: Ya o bu hileyi duymuşsa. Ağzını kapar, susar, hiç söz söylemez.
-
مثل
- Örnek
-
آنچنان که گفت مادر بچه را ** گر خیالی آیدت در شب فرا
- Hani ananın biri, çocuğuna dedi ki: Geceleyin sana bir hayal görünürse,
-
یا بگورستان و جای سهمگین ** تو خیالی بینی اسود پر ز کین
- Mezarlıkta, yahut korkulu bir yerde kin güden kapkara bir hayal görürsen
-
دل قوی دار و بکن حمله برو ** او بگرداند ز تو در حال رو 4905
- Gönlünü sağlam tut, üstüne saldır. Derhal senden yüz çevirir.
-
گفت کودک آن خیال دیووش ** گر بدو این گفته باشد مادرش
- Çocuk dedi ki: Bu deve benzeyen hayale de anası, bu sözü söylemişse
-
حمله آرم افتد اندر گردنم ** ز امر مادر پس من آنگه چون کنم
- Ben ona saldırdım mı o da benim boynuma sarılır, anasının emrini tutar. O vakit ben ne yaparım?
-
تو همیآموزیم که چست ایست ** آن خیال زشت را هم مادریست
- Sen çevik dur, korkma diyorsun. O çirkin hayalin de bir anası vardır elbet.
-
دیو و مردم را ملقن آن یکیست ** غالب از وی گردد ار خصم اندکیست
- Şeytana da akıl öğreten tek birisi, insana da. Kuvveti, kudreti olmasa bile düşmana üst gelen, onun lûtfiyle üst gelir.
-
تا کدامین سوی باشد آن یواش ** اللهالله رو تو هم زان سوی باش 4910
- O halim nerdeyse Tanrı hakkiyçin, Tanrı hakkiyçin sen de o yana yürü, o tarafa ol.
-
گفت اگر از مکر ناید در کلام ** حیله را دانسته باشد آن همام
- Kadı dedi ki: Hile yapar, söz söylemezse, o er, senin hileni anlarsa...
-
سر او را چون شناسی راست گو ** گفت من خامش نشینم پیش او
- Sırrını nasıl öğrenirsin? Doğru söyle. Çocuk, onun önünde susar, otururum.
-
صبر را سلم کنم سوی درج ** تا بر آیم صبر مفتاح الفرج
- Çıkacağım yere sabrı merdiven yapar, "Sabır ferahlığın anahtarıdır" sırrına ererim.
-
ور بجوشد در حضورش از دلم ** منطقی بیرون ازین شادی و غم
- Fakat huzurunda otururken bu âlemin neşe ve gamına ait olmıyan bir söz, gönlünden coşuverirse
-
من بدانم کو فرستاد آن بمن ** از ضمیر چون سهیل اندر یمن 4915
- Artık bilirim ki Yemen ülkesine Süheyl yıldızını yolladığı gibi bu sözü de bana veren odur.
-
در دل من آن سخن زان میمنهست ** زانک از دل جانب دل روزنهست
- Gönlümden kopup gelen o söz, o taraftan gelmededir. Çünkü gönülden gönüle pencere vardır.