-
پیش از آنک اشکسته گردد کاروان ** آن زمان چوبک بزن ای پاسبان
- Kervan vurulup kırılmadan hayvan döv de yol alsın ey kervancı.
-
حکایت پاسبان کی خاموش کرد تا دزدان رخت تاجران بردند به کلی بعد از آن هیهای و پاسبانی میکرد
- Bir kervancı,hırsızlar,tacirlerin mallarını tamamiyle alıp götürünceye kadar susması, ondan sonra gürültüye kalkışması
-
پاسبانی خفت و دزد اسباب برد ** رختها را زیر هر خاکی فشرد
- Bir kervan muhafızı uyunmuştu. Hırsız gelip kervanı soydu, aldığı malları toprağa gömdü.
-
روز شد بیدار شد آن کاروان ** دید رفته رخت و سیم و اشتران
- Sabahleyin kervan halkı uyandı, malların, gümüşlerin, develerin yerinde yeller esiyordu.
-
پس بدو گفتند ای حارس بگو ** که چه شد این رخت و این اسباب کو
- Mallarımız ne oldu yahu? Söyle bakalım dediler.
-
گفت دزدان آمدند اندر نقاب ** رختها بردند از پیشم شتاب 545
- Dedi ki: Gece hırsızlar geldiler. Gözümüzün önünde ne var ne yoksa alıp götürdüler.
-
قوم گفتندش که ای چو تل ریگ ** پس چه میکردی کیی ای مردریگ
- Halk, a kum tepesine benzeyen herif, a arda kalasıca, sen ne yaptın? dediler.
-
گفت من یک کس بدم ایشان گروه ** با سلاح و با شجاعت با شکوه
- Dedi ki: Ben bir kişiydim, onlar yiğit, gürbüz, silâhlı bir alay adamdı.
-
گفت اگر در جنگ کم بودت امید ** نعرهای زن کای کریمان برجهید
- Halk pekâlâ dedi, savaşmayacaktın bari uyanın kalkın diye bağırsaydın.
-
گفت آن دم کارد بنمودند و تیغ ** که خمش ورنه کشیمت بیدریغ
- Dedi ki: Bağırmak istedim ama tam o sırada bana bıçak, kılıç gösterip sus, yoksa acımadan seni keseriz demek istediler.
-
آن زمان از ترس بستم من دهان ** این زمان هیهای و فریاد و فغان 550
- Ben de korkudan ağzımı kapadım. Fakat şimdi istediğiniz kadar bağırıp çağırayım.
-
آن زمان بست آن دمم که دم زنم ** این زمان چندانک خواهی هی کنم
- O zaman soluk bile alamıyordum, fakat şimdi dilediğiniz kadar feryat edeyim!
-
چونک عمرت برد دیو فاضحه ** بینمک باشد اعوذ و فاتحه
- Kötü ve rüsva, şeytan, ömrünü zâyettikten sonra “Euzü” çekmek, “Fâtiha” okumak beyhudedir.
-
گرچه باشد بینمک اکنون حنین ** هست غفلت بینمکتر زان یقین
- Beyhudedir ama yine de gaflete düşmek, feryat etmekten daha kötüdür ya.
-
همچنین هم بینمک مینال نیز ** که ذلیلان را نظر کن ای عزیز
- Sen de beyhude olsa, tatsız tuzsuz bulunsa bile yine feryat et, sızlan; ey yüce ve üstün Allah, de... Lûtfet bu hor kişilere bir bak.
-
قادری بیگاه باشد یا به گاه ** از تو چیزی فوت کی شد ای اله 555
- Feryada erişme zamanı da kaadirsin, o zaman geçince de. Allah’ım senden bir şey eksilmez ki!
-
شاه لا تاسوا علی ما فاتکم ** کی شود از قدرتش مطلوب گم
- Sen “Kaybettiğiniz şeylere hayıflanmayın” diyen padişahsın. Dilediğin şey nasıl olmaz?
-
حواله کردن مرغ گرفتاری خود را در دام به فعل و مکر و زرق زاهد و جواب زاهد مرغ را
- Kuşun,bu tutuluşunu zâhidin hareketine,riya ve hilesine vermesi,zâhidin de cevabı
-
گفت آن مرغ این سزای او بود ** که فسون زاهدان را بشنود
- Kuş dedi ki: Zâhitlerin afsununu dinleyenin lâyığı budur.
-
گفت زاهد نه سزای آن نشاف ** کو خورد مال یتیمان از گزاف
- Zâhit, hayır dedi, nahak yere yetimlerin malını yiyen kişinin lâyığıdır bu.
-
بعد از آن نوحهگری آغاز کرد ** که فخ و صیاد لرزان شد ز درد
- Kuş, bundan sonra öyle bir ağlayıp sızlanmaya koyuldu ki derdinden tuzak da titredi, avcı da.
-
کز تناقضهای دل پشتم شکست ** بر سرم جانا بیا میمال دست 560
- Kuş, gönlümdeki birbirine zıt şeyler yüzünden belim kırıldı diyordu; sevgili, gel de ellerinle başımı okşa.
-
زیر دست تو سرم را راحتیست ** دست تو در شکربخشی آیتیست
- Elinin altında oldukça başım rahatlaşır. Elin lûtuf ve ihsan hususunda bir delildir senin.
-
سایهی خود از سر من برمدار ** بیقرارم بیقرارم بیقرار
- Gölgeni başımdan çekme. Kararım kalmadı, kararım kalmadı, kararım kalmadı!
-
خوابها بیزار شد از چشم من ** در غمت ای رشک سرو و یاسمن
- Senin derdinle ey selvilerin, yaseminlerin haset ettikleri güzel, uyku gözlerimden usandı.
-
گر نیم لایق چه باشد گر دمی ** ناسزایی را بپرسی در غمی
- Lâyık değilsem bile ne olur, bir an olsun bu dertlere düşmüş, dermana lâyık olmayan kulun halini sorsan ne olur ki?
-
مر عدم را خود چه استحقاق بود ** که برو لطفت چنین درها گشود 565
- Yoklukta ne liyakat vardı ki sen ona bunca lûtuf kapılarını açtın.