- 
		    این مخالف از چهایم ای خواجه ما  ** واز چه زاید وحدت این اعداد را 
- Hocam, neden biz bu aykırılıklar içindeyiz? Neden birlik bu sayıları doğuruyor?
- 
		    زانک ما فرعیم و چار اضداد اصل  ** خوی خود در فرع کرد ایجاد اصل 
- Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zıt olan dört asıl, feride kendi huyunu işliyor.
- 
		    گوهر جان چون ورای فصلهاست  ** خوی او این نیست خوی کبریاست 
- Halbuki can cevheri, ayrılıkların ötesinden. Onun huyu bu değil, onun huyu, ulu Allah’nın huyu.
- 
		    جنگها بین کان اصول صلحهاست  ** چون نبی که جنگ او بهر خداست 
- Savaşlara da bak. O savaşlar, barışların asılları. Allah uğrunda savaşan Peygamber gibi hani.
- 
		   غالبست و چیر در هر دو جهان  ** شرح این غالب نگنجد در دهان    65
- O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki.
- 
		    آب جیحون را اگر نتوان کشید  ** هم ز قدر تشنگی نتوان برید 
- Irmak suyunu tamamıyla içmenin imkânı yok. Yok ama susuzluğu giderecek kadar içmenin de imkânı yok.
- 
		    گر شدی عطشان بحر معنوی  ** فرجهای کن در جزیرهی مثنوی 
- Mâna denizine susamışsan Mesnevi adasından o denize bir ark aç.
- 
		    فرجه کن چندانک اندر هر نفس  ** مثنوی را معنوی بینی و بس 
- O arkı o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mâna denizi göresin.
- 
		    باد که را ز آب جو چون وا کند  ** آب یکرنگی خود پیدا کند 
- Yel, derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliğini meydana çıkarır.
- 
		   شاخهای تازهی مرجان ببین  ** میوههای رسته ز آب جان ببین    70
- Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarını gör, can suyundan bitmiş meyveleri seyret.
- 
		    چون ز حرف و صوت و دم یکتا شود  ** آن همه بگذارد و دریا شود 
- Söz, harften, sesten ve soluktan ayrıldı mı hepsini bırakır, deniz kesilir.
- 
		    حرفگو و حرفنوش و حرفها  ** هر سه جان گردند اندر انتها 
- Harfi söyleyen de, duyan da, hattâ harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
- 
		    ناندهنده و نانستان و نانپاک  ** ساده گردند از صور گردند خاک 
- Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek, suretlerden kurtulur, toprak olur.
- 
		    لیک معنیشان بود در سه مقام  ** در مراتب هم ممیز هم مدام 
- Fakat mânaları, yine birbirinden ayrı olarak ve daimî bir surette üç makamdadır.
- 
		   خاک شد صورت ولی معنی نشد  ** هر که گوید شد تو گویش نه نشد    75
- Suret toprak olur ama mâna olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayır buna imkân yok.
- 
		    در جهان روح هر سه منتظر  ** گه ز صورت هارب و گه مستقر 
- Ruh âleminde gâh suretten kaçarak, gâh surete bürünerek üçü de beklerler.
- 
		    امر آید در صور رو در رود  ** باز هم از امرش مجرد میشود 
- Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrılırlar.
- 
		    پس له الخلق و له الامرش بدان  ** خلق صورت امر جان راکب بر آن 
- Hâsılı “Halk da onundur, emir de” sırrını bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can.
- 
		    راکب و مرکوب در فرمان شاه  ** جسم بر درگاه وجان در بارگاه 
- Binek de padişahın buyruğundadır, binen de. Cisim kapıdadır, can huzurda.
- 
		   چونک خواهد که آب آید در سبو  ** شاه گوید جیش جان را که ارکبوا    80
- Su, testiye dolmak istedi mi padişah, can askerine binin diye emreder.
- 
		    باز جانها را چو خواند در علو  ** بانگ آید از نقیبان که انزلوا 
- Sonra yine canları yücelere çekmek diledi mi padişah nakiplerinden ses gelir: İnin!
- 
		    بعد ازین باریک خواهد شد سخن  ** کم کن آتش هیزمش افزون مکن 
- Bundan öte söz inceldi. Ateşi azalt, odunu çok atma.
- 
		    تا نجوشد دیگهای خرد زود  ** دیگ ادراکات خردست و فرود 
- Atma da küçücük çömlek kaynamasın. Anlayış çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
- 
		    پاک سبحانی که سیبستان کند  ** در غمام حرفشان پنهان کنند 
- Noksandan münezzeh Allah, bir elmalık meydana getirmede, onları ağaçlara, yapraklara benzeyen harfler içinde gizlemede.
- 
		   زین غمام بانگ و حرف و گفت و گوی  ** پردهای کز سیب ناید غیر بوی    85
- Bu ses, harf ve dedikodu ağaçlığı arasında elmadan ancak bir koku alınabilir.