English    Türkçe    فارسی   

6
987-1011

  • هر بها که گوید او را می‌خرم  ** در زیان و حیف ظاهر ننگرم 
  • Efendisi ne isterse zarara ziyana bakmadan alacağım.
  • کو اسیر الله فی الارض آمدست  ** سخره‌ی خشم عدو الله شدست 
  • Çünkü o yeryüzünde Allah esiri olmuş, Allah düşmanlarının hışmına uğramış.
  • وصیت کردن مصطفی علیه‌السلام صدیق را رضی الله عنه کی چون بلال را مشتری می‌شوی هر آینه ایشان از ستیز بر خواهند در بها فزود و بهای او را خواهند فزودن مرا درین فضیلت شریک خود کن وکیل من باش و نیم بها از من بستان 
  • Mustafa aleyhisselâm’ın , Sıddıyk’a -Allah razı olsun -Bilâl’e müşteri olunca mutlaka inatlarından pahalıya satacaklardır,beni de bu fazilette kendine ortak et, vekilim ol, yarı parasını benden al demesi
  • مصطفی گفتش کای اقبال‌جو  ** اندرین من می‌شوم انباز تو 
  • Mustafa dedi ki: Ey devlet arayan, bu hususta ben de sana ortağım.
  • تو وکیلم باش نیمی بهر من  ** مشتری شو قبض کن از من ثمن  990
  • Vekilim ol, müşteri olup onu al, yarı parasını ben de sana ortağım.
  • گفت صد خدمت کنم رفت آن زمان  ** سوی خانه‌ی آن جهود بی‌امان 
  • Ebubekir ,baş üstüne deyip derhal amansız kâfirin evine gitti.
  • گفت با خود کز کف طفلان گهر  ** پس توان آسان خریدن ای پدر 
  • Kendi kendine çocukların elindeki inciyi almak kolaydır diyordu.
  • عقل و ایمان را ازین طفلان گول  ** می‌خرد با ملک دنیا دیو غول 
  • Yol yanıltan Şeytan, dünya malına karşılık bu ahmak çocukların aklını, imanını satın alır ya.
  • آنچنان زینت دهد مردار را  ** که خرد زیشان دو صد گلزار را 
  • Leşe o kadar ziynet verir ki karşılık olarak onlardan iki yüz tane gül bahçesi satın alır.
  • آن‌چنان مهتاب پیماید به سحر  ** کز خسان صد کیسه برباید به سحر  995
  • Büyü yapar da o kadar ay ışığı gösterir ki aşağılık adamlardan yüzlerce keseyi kapar.
  • انبیاشان تاجری آموختند  ** پیش ایشان شمع دین افروختند 
  • Peygamberler, onlara alışveriş etmeyi öğrettiler, onların önünde din mumunu yaktılar.
  • دیو و غول ساحر از سحر و نبرد  ** انبیا را در نظرشان زشت کرد 
  • Fakat şeytan ve yol yanıltan büyücü, hileyle, büyüyle peygamberleri onlara çirkin gösterdi.
  • زشت گرداند به جادویی عدو  ** تا طلاق افتد میان جفت و شو 
  • Düşman büyü yaparak karı ile kocayı birbirine çirkin gösterir, nihayet aralarına ayrılık düşer.
  • دیده‌هاشان را به سحر می‌دوختند  ** تا چنین جوهر به خس بفروختند 
  • Onların gözlerini büyüyle kapattılar da böyle değerli bir inciyi aşağılık kişiye sattılar.
  • این گهر از هر دو عالم برترست  ** هین بخر زین طفل جاهل کو خرست  1000
  • 1000.Bu inci, iki âlemden de üstündür. Gel de hemen şu eşek gibi bir şeyden anlamayan çocuktan satın al.
  • پیش خر خرمهره و گوهر یکیست  ** آن اشک را در در و دریا شکیست 
  • Eşeğe göre katır boncuğu ile inci birdir. O eşek ,zaten inciyle denizin vücudunda şüphe eder.
  • منکر بحرست و گوهرهای او  ** کی بود حیوان در و پیرایه‌جو 
  • O denizi de inkâr eder, incilerini de. Hiç hayvan, inciyi süsü püsü arar mı?
  • در سر حیوان خدا ننهاده است  ** کو بود در بند لعل و درپرست 
  • Allah, lâl ve inci aramaz. Allah, onun kafasına böyle bir şey koymamıştır.
  • مر خران را هیچ دیدی گوش‌وار  ** گوش و هوش خر بود در سبزه‌زار 
  • Hiç eşeklerde küpe gördün mü? Eşeğin kulağı da yeşilliktedir aklı da.
  • احسن التقویم در والتین بخوان  ** که گرامی گوهرست ای دوست جان  1005
  • Vettini suresindeki “İnsanı en güzel şekilde yarattık” âyetini oku. Ey dost ,en değerli inci candır.
  • احسن التقویم از عرش او فزون  ** احسن التقویم از فکرت برون 
  • En güzel şekli olan insan şekli, arştan da üstündür, düşünceye de sığmaz.
  • گر بگویم قیمت این ممتنع  ** من بسوزم هم بسوزد مستمع 
  • Bu paha biçilmez şeyin değerini söylesem ben de yanarım, duyan da yanar.
  • لب ببند اینجا و خر این سو مران  ** رفت این صدیق سوی آن خران 
  • Burada artık sus dudağını yum, eşeğini bu tarafa sürme. Sıddıyk da o eşeklerin yanına gitti.
  • حلقه در زد چو در را بر گشود  ** رفت بی‌خود در سرای آن جهود 
  • Kapının halkasını dövdü. Kapı açılınca o kâfirin evine âdeta kendinden geçmiş bir halde girdi.
  • بی‌خود و سرمست و پر آتش نشست  ** از دهانش بس کلام تلخ جست  1010
  • Kendinden geçmiş sarhoş ve ateşli bir halde oturdu. Ağzından bir hayli acı sözler çıktı.
  • کین ولی الله را چون می‌زنی  ** این چه حقدست ای عدو روشنی 
  • Dedi ki: Bu Allah dostunu nasıl dövüyorsun? Ey apaçık düşman bu ne haset?