-
گندمی خورشید آدم را کسوف ** چون ذنب شعشاع بدری را خسوف
- Bir buğday tanesi, Âdem Peygamberin güneşinin tutulmasına... Arzın, güneş ile ay arasına girmesi, dolunayın kararmasına sebep oldu.
-
اینت لطف دل که از یک مشت گل ** ماه او چون میشود پروین گسل
- İşte sana gönlün letafeti! Bir avuç balçıktan (bir iki lokma ekmekten) ay darmadağın bir hale gelmekte!
-
نان چو معنی بود خوردش سود بود ** چون که صورت گشت انگیزد جحود
- Ekmek manevi olursa yenmesinde fayda var. Fakat bildiğimiz ekmeğin faydası yok, kalbi daraltıyor.
-
همچو خار سبز کاشتر میخورد ** ز ان خورش صد نفع و لذت میبرد
- Manevi ekmek, yeşil diken gibi... deve yiyince yüz türlü fayda, yüzlerce lezzet bulmakta.
-
چون که آن سبزیش رفت و خشک گشت ** چون همان را میخورد اشتر ز دشت 3995
- Fakat yeşilliği gitti de kurudu mu, onu çölde deve yiyince;
-
میدراند کام و لنجش ای دریغ ** کان چنان ورد مربی گشت تیغ
- Damağını avurdunu yırtar, paralar. Yazıklar olsun; öyle yetişmiş gül kılıç kesildi.
-
نان چو معنی بود بود آن خار سبز ** چون که صورت شد کنون خشک است و گبز
- Ekmek de manevi oldukça o yeşil dikendi. Fakat şimdi zâhiri ekmek olduğundan kupkuru bir hale geldi, sertleşti.
-
تو بدان عادت که او را پیش از این ** خورده بودی ای وجود نازنین
- Ey nazlı nazenin varlık (ey Husâmeddin), bundan önce onu yemeğe alışmıştın.
-
بر همان بو میخوری این خشک را ** بعد از آن کامیخت معنی با ثری
- O alışkanlıkla bu kuru ekmeği de alıp yemek istiyorsun ama gayri mâna, yerle karıştı;
-
گشت خاک آمیز و خشک و گوشت بر ** ز آن گیاه اکنون بپرهیز ای شتر 4000
- Toprakla karışık, kaskatı, dili damağı yırtar bir hale geldi. Ey deve, şimdi otu yeme, ondan çekin!
-
سخت خاک آلود میآید سخن ** آب تیره شد سر چه بند کن
- Söz, toprakla pek karışık bir hale geliyor, su bulandı... Kuyunun ağzını kapa.
-
تا خدایش باز صاف و خوش کند ** او که تیره کرد هم صافش کند
- Ki Tanrı onu yine sâf, yine hoş bir hale getirsin. Onu bulandıran, durultur da.
-
صبر آرد آرزو را نه شتاب ** صبر کن و الله اعلم بالصواب
- Maksada sabırla erişilir, aceleyle değil. Sabret, doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.