آخر این جان با بدن پیوسته است ** هیچ این جان با بدن مانند هست
Bu can da, bedenle birleşmiştir ya. Fakat hiç can bedene benzer mi?
تاب نور چشم با پیه است جفت ** نور دل در قطرهی خونی نهفت1180
Göz nuru iç yağıyla eş olmuştur, gönül nuru bir katre kanda gizli.
شادی اندر گرده و غم در جگر ** عقل چون شمعی درون مغز سر
Neşe ciğerin kızılındandır, gam karasında; akıl bir mum gibi beynim içinde.
این تعلقها نه بیکیف است و چون ** عقلها در دانش چونی زبون
Bu alâkadar keyfiyetsiz bir tarzdadır. Akıllar, bu keyfiyetsizliği bilmede âcizdir.
جان کل با جان جزو آسیب کرد ** جان از او دری ستد در جیب کرد
Külli can, cüzi cana alâkalandı; can ondan bir inci alıp boynuna koydu.
همچو مریم جان از آن آسیب جیب ** حامله شد از مسیح دل فریب
Meryem nasıl gönüller alan Mesih’e gebe kaldıysa can da onun gibi koynuna aldığı o inciden gebe kaldı.
آن مسیحی نه که بر خشک و تر است ** آن مسیحی کز مساحت برتر است1185
Fakat o Mesih, kuru ve yaş üstünde, yeryüzünde seyahat eden Mesih değildir. O Mesih’in şanı seyahatten yücedir.
پس ز جان جان چو حامل گشت جان ** از چنین جانی شود حامل جهان
Can, canlar canından gebe kaldı ya. İşte cihan, böyle candan gebe kalır.
پس جهان زاید جهان دیگری ** این حشر را وا نماید محشری
Cihan da başka bir cihan doğurur. Bu mahşer de başka bir mahşer gösterir.
تا قیامت گر بگویم بشمرم ** من ز شرح این قیامت قاصرم
Kıyamete kadar söylesem, saysam bu kıyameti anlatamam.
این سخنها خود به معنی یا ربی است ** حرفها دام دم شیرین لبی است
Bu, sözler, mana bakımından “ Yarab” nidasına benzer. Harfler, bir tatlı dudaklının nefesini avlamağa tuzaktır.
چون کند تقصیر پس چون تن زند ** چون که لبیکش به یا رب میرسد1190
Kulun “Yarab” sözüne Allah’ın “Lebbeyk” cevabı geldikten sonra, nasıl olur da “Yarab” demekte kusur eder?
هست لبیکی که نتوانی شنید ** لیک سر تا پای بتوانی چشید
Fakat bu “ lebbeyk” öyle bir “Lebbeyk” tir ki onu işitemezsin ama baştan aşağıya kadar bütün vücudunla tadabilirsin.
کلوخ انداختن تشنه از سر دیوار در جوی آب
Susuz birisinin duvarın üstünden ırmağa taş, topaç atması
بر لب جو بود دیواری بلند ** بر سر دیوار تشنهی دردمند
Bir ırmak kıyısında yüksek bir duvar vardı. Duvarın üstünde dertli bir susuz duruyordu.
مانعش از آب آن دیوار بود ** از پی آب او چو ماهی زار بود
Suya erişmesine o duvar mâniydi. Susuz adam, âdeta su için balık gibi çırpınmaktaydı.
ناگهان انداخت او خشتی در آب ** بانگ آب آمد به گوشش چون خطاب
Birden suya bir kerpiç parçası attı. Suyun sesi bir göz gibi kulağına geldi.
چون خطاب یار شیرین لذیذ ** مست کرد آن بانگ آبش چون نبیذ1195
O ses, tatlı bir sevgilinin sesi gibiydi. O ses, adamı şarap gibi sarhoş etmişti.
از صفای بانگ آب آن ممتحن ** گشت خشت انداز ز آن جا خشتکن
O mihnetlere düşmüş adam, suyun temiz sesinden hoşlanıp duvardan kerpiç kopararak suya atmaya başladı.
آب میزد بانگ یعنی هی ترا ** فایده چه زین زدن خشتی مرا
Su sanki “Ey adam, bana taş atmadan ne fayda elde ediyorsun ki?” diye bağırmaktaydı.
تشنه گفت آیا مرا دو فایده است ** من از این صنعت ندارم هیچ دست
Susuz dedi ki. “ Ey su, iki fayda var. Onun için ben bu işten el çekmem.
فایدهی اول سماع بانگ آب ** کاو بود مر تشنگان را چون رباب
Birinci fayda şu: Su sesini duymak, susuzlara rebap dinlemek gibi.
بانگ او چون بانگ اسرافیل شد ** مرده را زین زندگی تحویل شد1200
Su sesi İsrafil’in sesine benziyor. Ölü bile bu sesten hayat bulmada.
یا چو بانگ رعد ایام بهار ** باغ مییابد از او چندین نگار
Yahut bu ses, bahar günlerindeki gök gürültüsü sesini andırıyor. Bu ses yüzünden bağlar, bahçeler, ne kadar güzelleşiyor, çiçeklerle dolar.
یا چو بر درویش ایام زکات ** یا چو بر محبوس پیغام نجات
Yahut yoksula zekât zamanını geldiği söylenmiş, mahpusa kurtuluş müjdesi verilmiş gibi.
چون دم رحمان بود کان از یمن ** میرسد سوی محمد بیدهن
Muhammet’e Yemen’den gelen ve ağızsız söylenen Rahman nefesine.
یا چو بوی احمد مرسل بود ** کان به عاصی در شفاعت میرسد
Yahut âsilere şefaate gelen Ahmed’in,
یا چو بوی یوسف خوب لطیف ** میزند بر جان یعقوب نحیف1205
Yahut da zayıf Yakub’un canına erişen güzel ve lâtif Yusuf’un kokusuna benziyor.
فایدهی دیگر که هر خشتی کز این ** بر کنم آیم سوی ماء معین
Öbür faydası da duvardan koparıp tertemiz suya attığım her taş, her kerpiç parçası,
کز کمی خشت دیوار بلند ** پستتر گردد به هر دفعه که کند
Yüksek duvarı biraz daha alçaltıyor, her defasında duvar biraz daha inmiş oluyor.
پستی دیوار قربی میشود ** فصل او درمان وصلی میبود
Duvarın alçalması, suya yaklaşmama sebep olmakta. Duvarın ortadan kalkması vuslata çare bulmakta.”
سجده آمد کندن خشت لزب ** موجب قربی که و اسجد و اقترب
Duvardaki o taşları, kerpiçleri koparmak “Secde et de yaklaş” ayetindeki yakınlığı mucip olan secdedir.
تا که این دیوار عالی گردن است ** مانع این سر فرود آوردن است1210
Duvarın boynu yüksekken bu baş indirmeğe mânidir.
سجده نتوان کرد بر آب حیات ** تا نیابم زین تن خاکی نجات
Bu toprak bedenden kurtulmadıkça Âbıhayata secde edemem.
بر سر دیوار هر کاو تشنهتر ** زودتر بر میکند خشت و مدر
Duvar üstündekilerden en fazla susuz kimse; taşı, topacı en çabuk koparıp atan da odur.
هر که عاشق تر بود بر بانگ آب ** او کلوخ زفت تر کند از حجاب
Suyun sesine en fazla âşık olan duvardan en büyük taşı koparıp atar.
او ز بانگ آب پر می تا عنق ** نشنود بیگانه جز بانگ بلق
O adam, suyun sesinden, âdeta boğazına kadar şaraba batmışçasına neşelenir. Yabancı kişi ise kerpicin suya düşünce bluk diye çıkardığı sesten başka bir şey duymaz.
ای خنک آن را که او ایام پیش ** مغتنم دارد گزارد وام خویش1215
Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet bilir de borcunu öder.
اندر آن ایام کش قدرت بود ** صحت و زور دل و قوت بود
Kudretli olduğu günlerde sıhhatli, güçlü, kuvvetli bulunduğu zamanlarda bu işi başarır.
و آن جوانی همچو باغ سبز و تر ** میرساند بیدریغی بار و بر
Çünkü gençlik çağı, yemyeşil, terütaze bir bahçe gibi esirgemeksizin meyveleri yetiştirir.
چشمههای قوت و شهوت روان ** سبز میگردد زمین تن بدان
Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akıp durur. Bedenin zeminini onlarla yeşertir.
خانهی معمور و سقفش بس بلند ** معتدل ارکان و بیتخلیط و بند
Gençlik; mamur, tavanı adamakıllı yüksek, dört duvarı sapasağlam bir eve benzer.
پیش از آن که ایام پیری در رسد ** گردنت بندد به حبل من مسد1220
Ne mutlu o kişiye ki ihtiyarlık günleri gelip çatmadan, boynunu liften yapılmış iple bağlamadan…
خاک شوره گردد و ریزان و سست ** هرگز از شوره نبات خوش نرست
Toprak çoraklaşıp akmadan, kaymadan işini başarmıştır. Çünkü çorak yerden güzel nebatat asla yetişmez.
آب زور و آب شهوت منقطع ** او ز خویش و دیگران نامنتفع
İhtiyarın gücü, kuvveti kesilir, şehvet suyu akmaz olur. Kendisinden de faydalanmaz, başkalarına da faydası dokunmaz.
ابروان چون پالدم زیر آمده ** چشم را نم آمده تاری شده
Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
از تشنج رو چو پشت سوسمار ** رفته نطق و طعم و دندانها ز کار
Yüzü buruşur, kertenkele sırtına döner. Söz söyleyemez, tat alamaz olur, dişleri bir şey kesmez bir hale gelir.
روز بیگه لاشه لنگ و ره دراز ** کارگه ویران عمل رفته ز ساز1225
Gün geçip gitmiş, akşam çağı gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, yolsa uzun. İş görülecek yer yıkık iş işten geçmiş..
بیخهای خوی بد محکم شده ** قوت بر کندن آن کم شده
Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp çıkarma kuvveti de azalmış!
فرمودن والی آن مرد را که این خار بن را که نشاندهای بر سر راه بر کن
Valinin, yola diken ekene “Yola diktiğin dikenleri sök” diye emir vermesi
همچو آن شخص درشت خوش سخن ** در میان ره نشاند او خار بن
Bu iş, o tatlı sözlü, fakat kötü huylu adamın yol üstüne diken dikmesine benzer.
ره گذریانش ملامتگر شدند ** بس بگفتندش بکن این را نکند
Yoldan geçenler ona darılmaya başladılar, bu dikenleri sök diye bir hayli söylediler, fakat fayda etmedi.