آن منم خم خود انا الحق گفتن است ** رنگ آتش دارد الا آهن است
O “ Ben küpüm” demek “ Ben, Hakkım” demektir. Demir demirdir ama ateş rengine girmiş, o renge boyanmıştır.
رنگ آهن محو رنگ آتش است ** ز آتشی میلافد و خامشوش است
Demirin rengi, ateşin renginde mahvolmuştur. Sükût eder gibi görünmekle beraber ateş olduğundan da dem vurmaktadır.
چون به سرخی گشت همچون زر کان ** پس انا النار است لافش بیزبان
Madendeki altın gibi kızarınca sözü; ağızsız, dudaksız “ Ben ateşim” sözüdür.
شد ز رنگ و طبع آتش محتشم ** گوید او من آتشم من آتشم1350
Ateşin rengiyle, ateşin tabiatıyla ululanmıştır da der ki: “ Ben ateşim, ben ateş!
آتشم من گر ترا شک است و ظن ** آزمون کن دست را بر من بزن
Sen şüpheye düşsen de ben ateşim, istersen bir tecrübe et, elini sür.
آتشم من بر تو گر شد مشتبه ** روی خود بر روی من یک دم بنه
Ben ateşim, eğer şüphe ediyorsan bir an olsun yüzünü bana koy! ”
آدمی چون نور گیرد از خدا ** هست مسجود ملایک ز اجتبا
Âdemoğlu, Allah’tan nurlanırsa seçilir de meleklerin mescudu olur.
نیز مسجود کسی کاو چون ملک ** رسته باشد جانش از طغیان و شک
Canı melek gibi azgınlıktan ve şüpheden kurtulan kişi de âlemde secde eder.
آتش چه آهن چه لب ببند ** ریش تشبیه مشبه را مخند1355
Ateş nedir, demir nedir? Dudağını yum. Bu benzetişte bulunanla alay etme.
پای در دریا منه کم گوی از آن ** بر لب دریا خمش کن لب گزان
Ayağını denize pek basma, denizden çok bahsetme… Dudağını ısırarak susup kıyısında dur!
گر چه صد چون من ندارد تاب بحر ** لیک مینشکیبم از غرقاب بحر
Benim gibi yüzlercesi bile denize tahammül edemezler. Fakat yine de denizde boğulmaktan korkmuyor, ona dalmadan duramıyorum.
جان و عقل من فدای بحر باد ** خونبهای عقل و جان این بحر داد
Canım da denize feda olsun, aklım da. Canın da kan diyetini bu deniz vermekte, aklın da.
تا که پایم میرود رانم در او ** چون نماند پا چو بطانم در او
Ayağım oldukça denizde yürürüm, ayağım kalmazsa yine su kuşları gibi denize dalarım.
بیادب حاضر ز غایب خوشتر است ** حلقه گر چه کژ بود نه بر در است1360
Huzur da bulunan bîedep kişi huzurda bulunmayan kişiden daha hoştur. Halka da eğridir ama nihayet kapıda değil mi?
ای تن آلوده به گرد حوض گرد ** پاک کی گردد برون حوض مرد
Ey teni bulaşmış, pisleşmiş kişi, havuz kenarında dön dolaş. İnsan, havuzun dışındayken nasıl temizlenir?
پاک کاو از حوض مهجور اوفتاد ** او ز پاکی خویش هم دور اوفتاد
Havuzdan uzak düşen kişi nasıl temiz olur? O adam bâtın temizliğinden bile uzak düşmüştür.
پاکی این حوض بیپایان بود ** پاکی اجسام کم میزان بود
Bu havuzun temizliğinin haddi yoktur. Cisimlerin temizliği ise pek az bir miktarda olabilir.
ز انکه دل حوض است لیکن در کمین ** سوی دریا راه پنهان دارد این
Çünkü gönül havuzdur ama gizli. Bu havuzun, denize gizli bir yolu var.
پاکی محدود تو خواهد مدد ** ور نه اندر خرج کم گردد عدد1365
Senin muayyen miktardaki temizliğin yardım ister. Yoksa sayılı şey harcandıkça azalır.
آب گفت آلوده را در من شتاب ** گفت آلوده که دارم شرم از آب
Su, pis adama “ Bana koş” der. Pis adamsa “ Sudan utanıyorum” der.
گفت آب این شرم بیمن کی رود ** بیمن این آلوده زایل کی شود
Su der ki: “ Bu utanma, bensiz nasıl zail olur, bu pislik, bensiz nasıl temizlenir?”
ز آب هر آلوده کاو پنهان شود ** الحیاء یمنع الإیمان بود
Bulaşık ve pis adam; sudan utanır, gizlenirse bu utanma, “Hayâ, imana mânidir” sözünün tahakkukuna sebep olur.
دل ز پایهی حوض تن گلناک شد ** تن ز آب حوض دلها پاک شد
Gönül, ten havuzunda çamura bulandı ama ten, gönül havuzunda arındı.
گرد پایهی حوض دل گرد ای پسر ** هان ز پایهی حوض تن میکن حذر1370
Oğul, gönül havuzunun çevresinde olan, ten havuzundan sakın!
بحر تن بر بحر دل بر هم زنان ** در میانشان برزخ لا یبغیان
Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah var, birbirlerine karışmazlar.
گر تو باشی راست ور باشی تو کژ ** پیشتر میغژ بدو واپس مغژ
İster doğru ol, ister eğri. O gönül havuzuna doğru gel, geri kalma.
پیش شاهان گر خطر باشد به جان ** لیک نشکیبد از او با همتان
Padişahların huzurunda can tehlikesi var ama himmetleri yüce kişiler can korkusu yüzünden padişahtan çekinmezler.
شاه چون شیرینتر از شکر بود ** جان به شیرینی رود خوشتر بود
Padişah, şekerden daha tatlı olunca canın tatlılığına gitmesi de daha hoş, daha doğru.
ای ملامت گر سلامت مر ترا ** ای سلامت جو تویی واهی العری1375
Ey beni kınayan, sen sağ esen ol. Ey selâmet arayan, sen beni bırak!
جان من کوره ست با آتش خوش است ** کوره را این بس که خانهی آتش است
Benim canım ocaktır, ateşten hoşlanır, ocağa ateş yurdu olmak yeter.
همچو کوره عشق را سوزیدنی است ** هر که او زین کور باشد کوره نیست
Bana ocak gibi aşka yanmak düştü. Bundan kör olansa zaten ocak değildir.
برگ بیبرگی ترا چون برگ شد ** جان باقی یافتی و مرگ شد
Azıksızlık azığı sana azık olursa baki olan canı buldun, ölümden kurtuldun demektir.
چون ترا غم شادی افزودن گرفت ** روضهی جانت گل و سوسن گرفت
Gamdan neşe artmaya başladı mı can bahçen güllerle, süsenlerle dolar.
آن چه خوف دیگران آن امن تست ** بط قوی از بحر و مرغ خانه سست1380
Başkasının korktuğu şeyler, sana emniyet verir. Su kuşu, denizden kuvvet bulur, ev kuşuysa perişan olur.
باز دیوانه شدم من ای طبیب ** باز سودایی شدم من ای حبیب
Ey tabip, ben; yine divane oldum. Sevgili, ben yine kara sevdalara uğradım.
حلقههای سلسلهی تو ذو فنون ** هر یکی حلقه دهد دیگر جنون
Zincirinin halkalarından her halkanın başka, başka fenleri var. Her halka, başka bir delilik vermede.
داد هر حلقه فنونی دیگر است ** پس مرا هر دم جنونی دیگر است
Her halkanın eseri, başka, başka fenler. Onun için her an başka deliliklerim var.
پس فنون باشد جنون این شد مثل ** خاصه در زنجیر این میر اجل
Darbı meseldir, delilikler; fen, fen, çeşit çeşittir. Hele böyle ulu bir beyin zincirine bağlanmış kişide olursa!
آن چنان دیوانگی بگسست بند ** که همه دیوانگان پندم دهند1385
Bağımı, öyle bir divanelik kopardı ki bütün divaneler bana nasihat verirler!
آمدن دوستان به بیمارستان جهت پرسش ذو النون مصری
Zünnun’un hatırını sormak üzere dostlarının tımarhaneye gelmeleri
این چنین ذو النون مصری را فتاد ** کاندر او شور و جنونی نو بزاد
Bu çeşit delilik, Zünnun’u, Mısri’nin de başına geldi. Onda yeni, yeni coşkunluklar, cezbeler meydana gelmekteydi.
شور چندان شد که تا فوق فلک ** میرسید از وی جگرها را نمک
Coşkunluğu âdeta göğün üstüne erişecek bir dereceyi buluyor, ciğerler acısı bir hale geliyordu.
هین منه تو شور خود ای شوره خاک ** پهلوی شور خداوندان پاک
Kendine gel ey çorak toprak, kendi coşkunluğunu bu işe sahip olan temiz kişilerin coşkunluğu ile bir tutma!
خلق را تاب جنون او نبود ** آتش او ریشهاشان میربود
Halk onun deliliğine tahammül edemez bir hale geldi. Ateşi, âdeta halkın sakalını tutuşturmaktaydı.
چون که در ریش عوام آتش فتاد ** بند کردندش به زندانی نهاد1390
Avamın sakalına ateş düşünce onu körlüklerinden, inatlarından tutup bağladılar.
نیست امکان واکشیدن این لگام ** گر چه زین ره تنگ میآیند عام
Halk, bu yolda umumiyetle dara düşse de yine yuları geri çekmeye imkân yoktur.
دیده این شاهان ز عامه خوف جان ** کاین گره کورند و شاهان بینشان
Bu padişahların hepsi, halktan can korkusuna düştüler. Çünkü bu güruh kördür, padişahların da nişanı yok!
چون که حکم اندر کف رندان بود ** لاجرم ذو النون در زندان بود
Hüküm külhaniler eline geçince nihayet Zünnun zindana düştü.
یک سواره میرود شاه عظیم ** در کف طفلان چنین در یتیم
Bir tek ulu padişah, tek başına atına binmiş, gitmekte. Ardına düşen, ona uyan yok. Böyle bir eşi bulunmaz inci, çocukların eline düşmüş. Kadrini bilen anlayan yok.
در چه دریا نهان در قطرهای ** آفتابی مخفی اندر ذرهای1395
İnci de nedir ki? Bir katrada gizlenmiş bir deniz.. bir zerreye sığmış güneş!
آفتابی خویش را ذره نمود ** و اندک اندک روی خود را بر گشود
Öyle bir güneş ki kendisini zerre gösterdi de yavaş, yavaş yüzünü açtı.