صوفیی میگشت در دور افق ** تا شبی در خانقاهی شد قنق
Bir sofi seyahate çıktı, döne dolaşa bir gece bir tekkeye konuk oldu.
یک بهیمه داشت در آخر ببست ** او به صدر صفه با یاران نشست
Bir hayvanı, vardı ahıra bağladı. Kendisi dostlarla, sofanın başköşesine geçip oturdu.
پس مراقب گشت با یاران خویش ** دفتری باشد حضور یار بیش
Arkadaşlarıyla murakabeye daldı. Murakabede sevgilinin huzuru, adamın önünde bir defter haline gelir (Allah’ın manevi huzuruna varılır, bütün hakikatler o huzurda okunur)
دفتر صوفی سواد حرف نیست ** جز دل اسپید همچون برف نیست
Sofinin defteri, harflerin yazılmasından meydana gelen karalama değildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür.
زاد دانشمند آثار قلم ** زاد صوفی چیست آثار قدم 160
Âlimin azığı ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azığı ve sermayesi nedir? Ayak izleri!
همچو صیادی سوی اشکار شد ** گام آهو دید بر آثار شد
Sofi; av peşine düşen, ceylanın ayak izlerini görüp onları izleyen avcıya benzer.
چند گاهش گام آهو در خور است ** بعد از آن خود ناف آهو رهبر است
Bir müddet ceylanın ayak izleri işe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir.
چون که شکر گام کرد و ره برید ** لاجرم ز آن گام در کامی رسید
Bu izlere, bu izlemeye şükreder de yol alırsa nihayet o adım atma o yol alma yüzünden muradına ulaşır.
رفتن یک منزلی بر بوی ناف ** بهتر از صد منزل گام و طواف
Misk kokusunu duyup bir konak yol almak, iz izleyerek yüz konaklık yol almadan, yüz konaklık yolu dönüp dolaşmadan daha iyidir.
آن دلی کاو مطلع مهتابهاست ** بهر عارف فتحت ابوابهاست 165
Ay ışıkların doğusu olan gönül yok mu? O gönül, ariflere “kapıları açılmıştır” sırrıdır.
با تو دیوار است و با ایشان در است ** با تو سنگ و با عزیزان گوهر است
Sana duvardır ama onlara kapı. Sana taştır ama azizlere inci!
آن چه تو در آینه بینی عیان ** پیر اندر خشت بیند بیش از آن
Senin aynada açıkça gördüğünü pir, hem de daha önce bir kerpiç parçasında görür.
پیر ایشاناند کاین عالم نبود ** جان ایشان بود در دریای جود
Pir olanlar o kişilerdir ki bu âlem yokken onların canları, kerem denizinde vardı.
پیش از این تن عمرها بگذاشتند ** پیشتر از کشت بر برداشتند
Bu tene düşmeden önce nice ömürler geçirdiler, ekmeden önce meyveler devşirdiler!
پیشتر از نقش جان پذرفتهاند ** پیشتر از بحر درها سفتهاند 170
Nakıştan, suretten evvel canlandılar, deniz yarılmadan inciler deldiler!
مشورت میرفت در ایجاد خلق ** جانشان در بحر قدرت تا به حلق
Allah, âlemi ve Âdemi yaratma hususunda meleklerle müşavere ederken onların canları, boğazlarına kadar kudret denizine dalmış bulunuyordu.
چون ملایک مانع آن میشدند ** بر ملایک خفیه خنبک میزدند
Melekler, buna mani olmak istedikleri zaman, gizlice meleklere ıslık çalıyorlar, onlarla alay ediyorlardı.
مطلع بر نقش هر که هست شد ** پیش از آن کاین نفس کل پا بست شد
Bu nefsi Küll’ün ayağı bağlanmadan onlar her yaratılacak şeyin suretini biliyorlardı.
پیشتر ز افلاک کیوان دیدهاند ** پیشتر از دانهها نان دیدهاند
Feleklerden önce Zuhal yıldızını, tanelerden önce Ekmeği görmüşler;
بیدماغ و دل پر از فکرت بدند ** بیسپاه و جنگ بر نصرت زدند 175
Akılsız, gönülsüz fikirlerle dolmuşlar; askersiz, savaşsız galip gelmişlerdi.
آن عیان نسبت به ایشان فکرت است ** ور نه خود نسبت به دوران رویت است
O apaçık anlayış, onlara nispetle düşünüştür. Yoksa haddi zatında, bu sırdan uzakta kalanlara göre görüşün ta kendisidir.
فکرت از ماضی و مستقبل بود ** چون از این دو رست مشکل حل شود
Düşünüş; geçmişe, geleceğe dairdir. Bu ikisinden de kurtulunca müşkül hal olur
روح از انگور می را دیده است ** روح از معدوم شی را دیده است
“Ruh üzümden şarabı, yoktan varı görür”
دیده چون بیکیف هر با کیف را ** دیده پیش از کان صحیح و زیف را
Onlar da keyfiyete düşecek olan her şeyi keyfiyetsiz görmüşler, madenden önce sağlamla kalpı fark etmişlerdir.
پیشتر از خلقت انگورها ** خورده میها و نموده شورها 180
Üzüm yaratılmadan önce şaraplar içmişler, muhabbet sarhoşu olmuşlardır.
در تموز گرم میبینند دی ** در شعاع شمس میبینند فی
Onlar, sıcak temmuz ayında kışı, güneşin ziyasında gölgeyi görür.
در دل انگور می را دیدهاند ** در فنای محض شی را دیدهاند
Üzümün gönlünde şarabı, tamam yoklukta bütün varlığı müşahede ederler.
آسمان در دور ایشان جرعه نوش ** آفتاب از جودشان زربفتپوش
Gök, onların işret meclislerinde ancak bir yudumcuk içer. Güneş, ancak onların cömertliğiyle bu sırmalı libası giyer.
چون از ایشان مجتمع بینی دو یار ** هم یکی باشند و هم ششصد هزار
Onlardan iki dostu bir arada gördün mü bil ki onlar hem birdir, hem altı yüz bin!
بر مثال موجها اعدادشان ** در عدد آورده باشد بادشان 185
Onların sayıları dalgalar gibidir. Onlar rüzgâr, zahiren çoğaltır.
مفترق شد آفتاب جانها ** در درون روزن ابدان ما
Halkın can güneşi, halkın pencerelere benzeyen bedenlerinde taaddüt eder, çoğalır.
چون نظر در قرص داری خود یکی است ** و آن که شد محجوب ابدان در شکی است
Fakat güneşin kursuna bakarsan birdir. Bedenlerle mahcup olan kişi şüphededir.
تفرقه در روح حیوانی بود ** نفس واحد روح انسانی بود
Çokluk, ruhu Hayvanidedir, Ruhu insani ise birdir.
چون که حق رش علیهم نوره ** مفترق هرگز نگردد نور او
Hak, onlara mademki nurundan saçtı, Hakk’ın nuru, artık ayrılmaz.
یک زمان بگذار ای همره ملال ** تا بگویم وصف خالی ز آن جمال 190
Yoldaş, bir müddet usanmayı bırak da o güzelin tek benini sana anlatayım.
در بیان ناید جمال حال او ** هر دو عالم چیست عکس خال او
Onun güzelliği anlatılmaz, iki âlem de nedir? Onun yüzündeki benim aksi!
چون که من از خال خوبش دم زنم ** نطق میخواهد که بشکافد تنم
Onun güzel benini anlatmaya başladım mı söz, tenimi yarmak, parçalamak istiyor.
همچو موری اندر این خرمن خوشم ** تا فزون از خویش باری میکشم
Ben bu harmanda bir karınca gibi memnun geçinip gidiyorum, hatta kendi cirmimden, kendi haddimden fazla yük çekmekteyim.
بسته شدن تقریر معنی حکایت به سبب میل مستمع به استماع ظاهر صورت حکایت
Dinleyen, hikâyenin zahirini istediğinden içyüzünün söylenmemesi, kapalı kalması
کی گذارد آن که رشک روشنی است ** تا بگویم آن چه فرض و گفتنی است
O aydınlığın bile haset ettiği güzel, beni bırakır mı ki söylenmesi lâzım ve farz olan sırları söyleyeyim.
بحر کف پیش آرد و سدی کند ** جر کند و ز بعد جر مدی کند 195
Deniz köpüklenir, köpükle örtülür, köpüğü ileri sürer. Sonra da köpüğünü çeker, açılır, kendisini gösterir.
این زمان بشنو چه مانع شد مگر ** مستمع را رفت دل جای دگر
Şimdi dinle, hikâyenin içyüzünü anlatmama ne mani oldu? Dinleyenin gönlü başka bir yere gitti.
خاطرش شد سوی صوفی قنق ** اندر آن سودا فرو شد تا عنق
Hatırına o konuk olan sofinin hali geldi. Boğazına kadar o sevdaya daldı.
لازم آمد باز رفتن زین مقال ** سوی آن افسانه بهر وصف حال
Onun için bu sözü bırakıp ona başlamak hali anlatmak için o hikâyeyi söylemek icap ediyor.
صوفی آن صورت مپندار ای عزیز ** همچو طفلان تا کی از جوز و مویز
Fakat ey aziz, sofiyi, suret sofisi sanma! Ne vakte kadar çocuklar gibi cevize, üzüme düşüp kalacaksın?
جسم ما جوز و مویز است ای پسر ** گر تو مردی زین دو چیز اندر گذر 200
Oğul, bizim cismimiz cevizle üzümdür. Ersen bu ikisinden de geç!
ور تو اندر نگذری اکرام حق ** بگذراند مر ترا از نه طبق
Eğer sen geçmezsen Allah’ın lütfu, Allah’ın keremi seni dokuz kat gökten geçirir.
بشنو اکنون صورت افسانه را ** لیک هین از که جدا کن دانه را
Şimdi hikâyenin zahirini dinle, fakat taneyi samandan ayır ha!
.
.
حلقهای آن صوفیان مستفید ** چون که در وجد و طرب آخر رسید
O zevk ve huzur dileyen sofilerin zikir ve murakabeleri, vecit ve şevkle sona erince.
خوان بیاوردند بهر میهمان ** از بهیمه یاد آورد آن زمان
Konuğa yemek getirdiler. Konuk, o zaman hayvanı hatırladı,
گفت خادم را که در آخر برو ** راست کن بهر بهیمه کاه و جو 205
Hizmetçiye ”Ahıra git, hayvana saman ve arpa ver ”dedi.