-
ز انکه از عاقل جفایی گر رود ** از وفای جاهلان آن به بود
- Çünkü akıllıdan bir cefa gelse o cefa, cahillerin vefasından daha iyidir.
-
گفت پیغمبر عداوت از خرد ** بهتر از مهری که از جاهل رسد
- Peygamber, “ Akıllının düşmanlığı, cahilin sevgisinden yeğdir” dedi.
-
رنجانیدن امیری خفتهای را که مار در دهانش رفته بود
- Bir emîrin, ağzına yılan kaçan birisini incitmesi
-
عاقلی بر اسب میآمد سوار ** در دهان خفتهای میرفت مار
- Akılı birisi, atına binmiş geliyordu. Uyumakta olan birisinin ağzına da bir yılan kaçmak üzereydi.
-
آن سوار آن را بدید و میشتافت ** تا رماند مار را فرصت نیافت
- Atlı onu görüp adamcağızı kurtarmak, yılanı ürkütüp kaçırmak için koşmaya başladı. fakat fırsat bulamadı.
-
چون که از عقلش فراوان بد مدد ** چند دبوسی قوی بر خفته زد 1880
- Aklı, kendisine yardım ettiğinden, pek akılı kişi olduğundan o uyumakta olan adama şiddetlice birkaç topuz vurdu.
-
برد او را زخم آن دبوس سخت ** زو گریزان تا به زیر یک درخت
- O şiddetlice vurulan topuzun acısı, adamı bir ağaç altına kadar kaçırdı.
-
سیب پوسیده بسی بد ریخته ** گفت از این خور ای به درد آویخته
- Oraya bir hayli çürük elma dökülmüştü. Adama “ Ey dertli kişi, bunları ye” dedi.
-
سیب چندان مر و را در خورد داد ** کز دهانش باز بیرون میفتاد
- EKSIK
-
بانگ میزد کای امیر آخر چرا ** قصد من کردی تو نادیده جفا
- “Beyim, ben sana ne yaptım, bana ne kastın var?
-
گر ترا ز اصل است با جانم ستیز ** تیغ زن یک بارگی خونم بریز 1885
- Eğer bana hakikaten bir kastın varsa vur kılıcı, birden kanını dök!
-
شوم ساعت که شدم بر تو پدید ** ای خنک آن را که روی تو ندید
- Sana çattığım saat ne menhus saatmiş. Ne mutlu senin yüzünü görmeyene!
-
بیجنایت بیگنه بیبیش و کم ** ملحدان جایز ندارند این ستم
- Dinsizler bile kimseye suçsuz, günahsız, az çok bir şey yapmadan böyle sitem etmezler, bu sitemi caiz saymazlar” diyordu.
-
میجهد خون از دهانم با سخن ** ای خدا آخر مکافاتش تو کن
- Söz söylerken ağzından kan geliyordu “ Yarabbi cezasını sen ver!” diye bağırmakta,
-
هر زمان میگفت او نفرین نو ** اوش میزد کاندر این صحرا بدو
- Her an ona kötü söylemekte, lânet etmekteydi. Atlı ise “ bu ovada koş” diye onu dövüyordu.
-
زخم دبوس و سوار همچو باد ** میدوید و باز در رو میفتاد 1890
- Adam, topuz acısıyla atlının korkusundan yel gibi koşmağa başladı. Hem koşuyor, hem yüzüstü düşüyordu.
-
ممتلی و خوابناک و سست بد ** پا و رویش صد هزاران زخم شد
- Karnı toktu, uykulu ve gevşemiş bir haldeydi. Ayağında, yüzünde yüz binlerce yara vardı.
-
تا شبانگه میکشید و میگشاد ** تا ز صفرا قی شدن بر وی فتاد
- Atlı o adamı akşam çağına kadar çekiştirip durdu. Nihayet, adamın safrası kabardı, kusmağa başladı.
-
زو بر آمد خوردهها زشت و نکو ** مار با آن خورده بیرون جست از او
- İyi, kötü yediklerini kustu. Bu kusma esnasında yılan da içinden dışarı çıktı.
-
چون بدید از خود برون آن مار را ** سجده آورد آن نکو کردار را
- O yılanı görünce kendisine iyilik eden atlıya secde etti.
-
سهم آن مار سیاه زشت زفت ** چون بدید آن دردها از وی برفت 1895
- O kapkara çirkin ve heybetli yılanı görünce bütün dertlerini unuttu.
-
گفت خود تو جبرییل رحمتی ** یا خدایی که ولی نعمتی
- Dedi ki: “ Sen, bir rahmet Cebrailisin yahut da velinimet Allah’sın
-
ای مبارک ساعتی که دیدیام ** مرده بودم جان نو بخشیدیام
- Ne kutlu saatmiş ki beni gördün. Ölüydüm, bana yeni bir can bağışladın.
-
تو مرا جویان مثال مادران ** من گریزان از تو مانند خران
- Sen, beni analar gibi aramaktayken, ben eşekler gibi senden kaçıyordum.
-
خر گریزد از خداوند از خری ** صاحبش در پی ز نیکو گوهری
- Eşek, sahibinden eşekliği yüzünden kaçar. Hâlbuki sahibi, iyiliğinden dolayı onun peşine düşer.
-
نه از پی سود و زیان میجویدش ** لیک تا در گرگش ندرد یا ددش 1900
- Onu, bir fayda elde etmek, bir ziyandan kurtulmak için aramaz. Kurt, yahut yırtıcı bir canavar paralamasın diye arar.
-
ای خنک آن را که بیند روی تو ** یا در افتد ناگهان در کوی تو
- Ne mutlu yüzünü görene yahut ansızın senin bulunduğun yere ulaşana!
-
ای روان پاک بستوده ترا ** چند گفتم ژاژ و بیهوده ترا
- Pak ruh bile seni övmüş. Hâlbuki ben, sana ne kadar kötü ve saçma şeyler söyledim.
-
ای خداوند و شهنشاه و امیر ** من نگفتم جهل من گفت آن مگیر
- Fakat efendim, padişahlar padişahı sultanım, onları ben söylemedim, bilgisizliğim söyledi.
-
شمهای زین حال اگر دانستمی ** گفتن بیهوده کی تانستمی
- Bir parçacık olsun bu hali bilseydim, böyle abes sözler söyleyebilir miydim?
-
بس ثنایت گفتمی ای خوش خصال ** گر مرا یک رمز میگفتی ز حال 1905
- Ey iyi huylu, eğer bana bu hali kinaye ile bile olsa çıtlatsaydın seni bir hayli överdim.
-
لیک خامش کرده میآشوفتی ** خامشانه بر سرم میکوفتی
- Fakat sükût ederek kızgın göründüm. Hiçbir şey söylemeksizin kafama vurmaya başladın.
-
شد سرم کالیوه عقل از سر بجست ** خاصه این سر را که مغزش کمتر است
- Başım sersemleşti, aklım gitti. Hele benim bu başım. Zaten aklı da kıt!
-
عفو کن ای خوب روی خوب کار ** آن چه گفتم از جنون اندر گذار
- Ey yüzü de güzel, işi de güzel adam, affet. Deliliğimden söylediğim sözleri bağışla!
-
گفت اگر من گفتمی رمزی از آن ** زهرهی تو آب گشتی آن زمان
- Atlı “Eğer ben, bunu biraz çıtlatsaydım derhal yüreğin su kesilir, ödün patlardı.
-
گر ترا من گفتمی اوصاف مار ** ترس از جانت بر آوردی دمار 1910
- Yılanı anlatsaydım, korkudan canın çıkıverirdi.
-
مصطفی فرمود اگر گویم به راست ** شرح آن دشمن که در جان شماست
- Mustafa “Canınızdaki düşmanı size, olduğu gibi anlatsam.
-
زهرههای پر دلان هم بر درد ** نه رود ره نه غم کاری خورد
- Yiğitlerin bile ödü patlar.. ne yol yürümeğe takatları kalır, ne bir işin tasasına düşerler!
-
نه دلش را تاب ماند در نیاز ** نه تنش را قوت روزه و نماز
- Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin de oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet” buyurdu.
-
همچو موشی پیش گربه لا شود ** همچو بره پیش گرگ از جا رود
- Bunu duyan, kedi önündeki sıçan gibi yok olur; kurt önündeki kuzu gibi mahvolur..
-
اندر او نه حیله ماند نه روش ** پس کنم ناگفته تان من پرورش 1915
- Ne uyku uyuyabilir, ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi, bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim.
-
همچو بو بکر ربابی تن زنم ** دست چون داود در آهن زنم
- Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım.
-
تا محال از دست من حالی شود ** مرغ پر برکنده را بالی شود
- Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar.
-
چون ید الله فوق أیدیهم بود ** دست ما را دست خود فرمود احد
- Çünkü Allah’ın eli, insanların ellerinden üstündür. Tek Allah da bizim elimize “ Benim elim” demiştir.
-
پس مرا دست دراز آمد یقین ** بر گذشته ز آسمان هفتمین
- Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur; her yere, her şeye erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar.
-
دست من بنمود بر گردون هنر ** مقریا بر خوان که انشق القمر 1920
- Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver!
-
این صفت هم بهر ضعف عقلهاست ** با ضعیفان شرح قدرت کی رواست
- Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
-
خود بدانی چون بر آری سر ز خواب ** ختم شد و الله أعلم بالصواب
- Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
-
مر ترا نه قوت خوردن بدی ** نه ره و پروای قی کردن بدی
- Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
-
میشنیدم فحش و خر میراندم ** رب یسر زیر لب میخواندم
- Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
-
از سبب گفتن مرا دستور نه ** ترک تو گفتن مرا مقدور نه 1925
- Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim.