- 
		    عفو کن ای خوب روی خوب کار ** آن چه گفتم از جنون اندر گذار
- Ey yüzü de güzel, işi de güzel adam, affet. Deliliğimden söylediğim sözleri bağışla!
- 
		    گفت اگر من گفتمی رمزی از آن ** زهرهی تو آب گشتی آن زمان
- Atlı “Eğer ben, bunu biraz çıtlatsaydım derhal yüreğin su kesilir, ödün patlardı.
- 
		   گر ترا من گفتمی اوصاف مار ** ترس از جانت بر آوردی دمار   1910
- Yılanı anlatsaydım, korkudan canın çıkıverirdi.
- 
		    مصطفی فرمود اگر گویم به راست ** شرح آن دشمن که در جان شماست
- Mustafa “Canınızdaki düşmanı size, olduğu gibi anlatsam.
- 
		    زهرههای پر دلان هم بر درد ** نه رود ره نه غم کاری خورد
- Yiğitlerin bile ödü patlar.. ne yol yürümeğe takatları kalır, ne bir işin tasasına düşerler!
- 
		    نه دلش را تاب ماند در نیاز ** نه تنش را قوت روزه و نماز
- Ne kimsenin gönlünde niyaz etmeğe kudret kalır, ne tenin de oruç tutmaya, namaz kılmaya kuvvet” buyurdu.
- 
		    همچو موشی پیش گربه لا شود ** همچو بره پیش گرگ از جا رود
- Bunu duyan, kedi önündeki sıçan gibi yok olur; kurt önündeki kuzu gibi mahvolur..
- 
		   اندر او نه حیله ماند نه روش ** پس کنم ناگفته تان من پرورش   1915
- Ne uyku uyuyabilir, ne yemek yiyebilir. Onun için ben sizi, bunu söylemeden terbiye etmekte, yetiştirmekteyim.
- 
		    همچو بو بکر ربابی تن زنم ** دست چون داود در آهن زنم
- Ebu Bekr-i Rebabi gibi susmakta, Davut gibi demire el vurmaktayım.
- 
		    تا محال از دست من حالی شود ** مرغ پر برکنده را بالی شود
- Bu suretle de olmayacak şey, benim elimde mümkün olur, bir hale yola girer, kanadı yolunmuş kuşun bile kanadı çıkar.
- 
		    چون ید الله فوق أیدیهم بود ** دست ما را دست خود فرمود احد
- Çünkü Allah’ın eli, insanların ellerinden üstündür. Tek Allah da bizim elimize “ Benim elim” demiştir.
- 
		    پس مرا دست دراز آمد یقین ** بر گذشته ز آسمان هفتمین
- Şu halde şüphe yok ki benim kolum uzundur; her yere, her şeye erişir. Ta yedinci kat gökten bile aşar.
- 
		   دست من بنمود بر گردون هنر ** مقریا بر خوان که انشق القمر   1920
- Elim gökte bile hünerler göstermiştir. Ey Kuran okuyan “İnşakkal Kamer” ayetini okuyuver!
- 
		    این صفت هم بهر ضعف عقلهاست ** با ضعیفان شرح قدرت کی رواست
- Bu övüş de akıllar zayıf olduğu içindir. Zayıf olanlara kudreti anlatmaya imkân mı var?
- 
		    خود بدانی چون بر آری سر ز خواب ** ختم شد و الله أعلم بالصواب
- Uykudan başkaldırırsan anlarsın. Bu iş böyledir işte. Doğrusunu Allah daha iyi bilir.
- 
		    مر ترا نه قوت خوردن بدی ** نه ره و پروای قی کردن بدی
- Eğer sen içinde ki yılanı bilseydin ne elma yemeğe kuvvetin kalırdı, ne yol yürümeye, ne de kusmağa!
- 
		    میشنیدم فحش و خر میراندم ** رب یسر زیر لب میخواندم
- Sen beni sövüyordun, ben de seslenmiyor, fakat atımı sürüyordum. Gizlice de Yarabbi, sen işimi kolaylaştır demekteydim.
- 
		   از سبب گفتن مرا دستور نه ** ترک تو گفتن مرا مقدور نه   1925
- Sebebi söylememe izin yoktu, fakat seni kendi haline bırakmaya da kaadir değilim.
- 
		    هر زمان میگفتم از درد درون ** اهد قومی إنهم لا یعلمون
- Her an gönlümdeki dert yüzünden, Yarabbi, kavmime yolu sen göster, çünkü onlar bilmiyorlar, demekteydim” dedi.
- 
		    سجدهها میکرد آن رسته ز رنج ** کای سعادت ای مرا اقبال و گنج
- Derdinden kurtulan adam, secdeler etmekte “ Ey bana saadet, ikbal ve hazine olan!
- 
		    از خدا یابی جزاها ای شریف ** قوت شکرت ندارد این ضعیف
- Ey yüce kişi! Allah’tan hayırlar bul! Bu zayıfın sana şükretmeye kudreti yok.
- 
		    شکر حق گوید ترا ای پیشوا ** آن لب و چانه ندارم و آن نوا
- Mükâfatını Allah versin. Ağzım, dilim, sana şükretmekte âciz” demekteydi.
- 
		   دشمنی عاقلان زینسان بود ** زهر ایشان ابتهاج جان بود   1930
- İşte akıların düşmanlığı bu çeşittir. Onların zehirleri bile cana neşe verir.
- 
		    دوستی ابله بود رنج و ضلال ** این حکایت بشنو از بهر مثال
- Ahmağın dostluğu ise eziyettir, sapıklıktır. Misal olarak birde hikâyeyi dinle:
- 
		  اعتماد کردن بر تملق و وفای خرس
- Bir adamın, ayının vefakârlığına güvenmesi
- 
		    اژدهایی خرس را در میکشید ** شیر مردی رفت و فریادش رسید
- Bir ejderha bir ayıyı yakalamıştı. Yiğidin biri, giderken ayının bağırmasını duydu.
- 
		    شیر مردانند در عالم مدد ** آن زمان کافغان مظلومان رسد
- Âlemde düşkünlere yardımcı erler vardır. Onlar, mazlumlar feryat ettiler mi derhal yetişirler.
- 
		    بانگ مظلومان ز هر جا بشنوند ** آن طرف چون رحمت حق میدوند
- Mazlumların seslerini her yerden işitirler, Hak rahmeti gibi o tarafa koşarlar.
- 
		   آن ستونهای خللهای جهان ** آن طبیبان مرضهای نهان   1935
- Âlemin sarsıntılarına, yıkıntılarına direk, destek olan, gizli dertlerin tabibi bulunan o erler;
- 
		    محض مهر و داوری و رحمتند ** همچو حق بیعلت و بیرشوتند
- Muhabbetin, adaletin, rahmetin ta kendisidirler. Onlar, Hak gibi illetsiz, rüşvetsiz kişilerdir.
- 
		    این چه یاری میکنی یک بارگیش ** گوید از بهر غم و بیچارگیش
- Onlardan birine “Can ve gönülden ettiğin bu yardım için, neden yardım ediyorsun?” denilse ancak “ yardım isteyenin gamından, çaresizliğinden” der.
- 
		    مهربانی شد شکار شیر مرد ** در جهان دارو نجوید غیر درد
- Erin avı merhamettir. İlaç, âlemde dertten başka bir şey aramaz.
- 
		    هر کجا دردی دوا آن جا رود ** هر کجا پستی است آب آن جا دود
- Nerede bir dert varsa, deva oraya gider. Su, neresi alçaksa, oraya akar.
- 
		   آب رحمت بایدت رو پست شو ** و آن گهان خور خمر رحمت مست شو   1940
- Sana da rahmet suyu gerekse yürü, alçal da sonra rahmet suyunu iç, sarhoş ol.
- 
		    رحمت اندر رحمت آمد تا به سر ** بر یکی رحمت فرومای ای پسر
- Ta başa kadar rahmet içinde rahmet var. Oğul, bir tek rahmete dalma, bir tek rahmete kani olma.
- 
		    چرخ را در زیر پا آر ای شجاع ** بشنو از فوق فلک بانگ سماع
- Ey yiğit, gökyüzünü ayakaltına al, feleğin üstünden nağme seslerini duy!
- 
		    پنبهی وسواس بیرون کن ز گوش ** تا به گوشت آید از گردون خروش
- Kulağından vesveseler pamuğunu çıkar ki, kâinat’ın cuş’u huruşunu duyasın.
- 
		    پاک کن دو چشم را از موی عیب ** تا ببینی باغ و سروستان غیب
- Gözlerini ayıp kılından arıt ta gayp bağını, gayp selviliğini gör.
- 
		   دفع کن از مغز و از بینی زکام ** تا که ریح الله در آید در مشام   1945
- Burnundan, beyninden nezleyi gider de Allah kokusu burnuna gelsin.
- 
		    هیچ مگذار از تب و صفرا اثر ** تا بیابی از جهان طعم شکر
- Sıtmadan, safradan hiçbir eser bırakma da âlemden şeker lezzetini bul.
- 
		    داروی مردی کن و عنین مپوی ** تا برون آیند صد گون خوب روی
- Sen yüz türlü güzel yüzlü evlât olması için erlik ilâcını kullan, erlikten kesilmiş olarak koşup tozma.
- 
		    کندهی تن را ز پای جان بکن ** تا کند جولان به گرد آن چمن
- Can ayağından ten bukağısını çıkar da meclis etrafında dönüp dolaşsın.
- 
		    غل بخل از دست و گردن دور کن ** بخت نو دریاب در چرخ کهن
- Hasislik zincirini elinden, boynundan at, eski felekte yeni bir baht bul.
- 
		   ور نمیتانی به کعبهی لطف پر ** عرضه کن بیچارگی بر چارهگر   1950
- Lütuf Kâbe’sine uçmaya kanadın yoksa çare bulana arz et.
- 
		    زاری و گریه قوی سرمایهای است ** رحمت کلی قویتر دایهای است
- Ağlayıp inleme kuvvetli bir sermayedir; külli rahmet, pek güçlü bir dadıdır.
- 
		    دایه و مادر بهانه جو بود ** تا که کی آن طفل او گریان شود
- Dadı ve ana, çocuk ne vakit ağlayacak diye bahaneler ararlar.
- 
		    طفل حاجات شما را آفرید ** تا بنالید و شود شیرش پدید
- Allah da sizin hacet çocuklarınızı, ağlasın da süt meydana gelsin diye yarattı;
- 
		    گفت ادعوا الله بیزاری مباش ** تا بجوشد شیرهای مهرهاش
- “Allah’ı çağırın” dedi; ağlayıp inlemeyi bırakma ki Allah’ın merhamet sütleri coşsun.
- 
		   هوی هوی باد و شیر افشان ابر ** در غم مااند یک ساعت تو صبر   1955
- Rüzgârın sesi de bizim gamımızı teskin etmek içindir, bulutun süt yağdırması da. Hele bir an sabret.
- 
		    فی السماء رزقکم بشنیدهای ** اندر این پستی چه بر چفسیدهای
- “Rızkınız gökyüzündedir” ayetini duymadın mı? Neden bu aşağılık yere saplanıp kaldın?
- 
		    ترس و نومیدیت دان آواز غول ** میکشد گوش تو تا قعر سفول
- Korkunu, ümitsizliğini gül sesleri bil. Onlar, seni aşağılıkların ta dibine kadar çekerler.