ور نباشد قطب یار ره بود ** شه نباشد فارس اسپه بود2145
Mademki inatçı adam, gönlünün iki gözü de yok, odunu ödağacından ayırt edemezsin.
پس صله یاران ره لازم شمار ** هر که باشد گر پیاده گر سوار
Âlemde hazineler var. Beyhude üzülme, yorulma. Yalnız hiçbir viraneyi de definesiz bilme.
ور عدو باشد همین احسان نکوست ** که به احسان بس عدو گشته است دوست
Her dervişe ne olur, ne olmaz diye mülâzemette bulunadır, bir nişane buldun mu da artık onun etrafında adamakıllı dön, dolaş!
ور نگردد دوست کینش کم شود ** ز آن که احسان کینه را مرهم شود
Mademki sende o can gözü yok, her vücutta define var san!
بس فواید هست غیر این و لیک ** از درازی خایفم ای یار نیک
Kutup olmasa bile belki bir yol dostudur, padişah değilse bile bir atlı askerdir.
حاصل این آمد که یار جمع باش ** هم چو بتگر از حجر یاری تراش2150
Kim olursa olsun, ister yaya, ister atlı, yol dostlarıyla buluşmayı, onların halini sormayı, hatırlarını ele almayı lâzım bil.
ز آن که انبوهی و جمع کاروان ** ره زنان را بشکند پشت و سنان
Hatta o adam, düşman bile olsa yine ihsan iyidir. Çünkü ihsan yüzünden düşman bile adama dost olur.
چون دو چشم دل نداری ای عنود ** که نمیدانی تو هیزم را ز عود
Dost olmasa bile hiç olmazsa kini azalır. Çünkü ihsanda bulunmak, kine âdeta merhemdir.
چون که گنجی هست در عالم مرنج ** هیچ ویران را مدان خالی ز گنج
Bundan başka daha nice faydaları var ama ey iyi adam, sözü uzatmadan korkuyorum.
قصد هر درویش میکن از گزاف ** چون نشان یابی بجد میکن طواف
Sözün hülâsası şu: Topluluğa dost ol. Hatta bir dost bulamazsan put yapan Amad gibi taştan bir dost yont, onu sev!
چون تو را آن چشم باطن بین نبود ** گنج میپندار اندر هر وجود2155
Zira kalabalık ve kervan halkının çokluğu yol vurucuların belini kırar, onları kahreder.
وحی کردن حق تعالی به موسی علیه السلام که چرا به عیادت من نیامدی
Ulu Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a “Niçin hastalığımda benim halimi, hatırımı sormağa gelmedin?” diye vahyetmesi
آمد از حق سوی موسی این عتاب ** کای طلوع ماه دیده تو ز جیب
Tanrı’dan Musa’ya şu hitap geldi: “Ey koltuğundan ayın doğduğunu gören!
مشرقت کردم ز نور ایزدی ** من حقم رنجور گشتم نامدی
Seni Tanrılık nurunun doğusu haline getirdiğim halde ben ki Tanrı’yım, hastalandım da niçin halimi hatırımı sormaya gelmedin?”
گفت سبحانا تو پاکی از زیان ** این چه رمز است این بکن یا رب بیان
Musa, “Tanrı” sen kusurdan münezzehsin. Bu ne remizdir, Yarabbi, bunu bildir” dedi.
باز فرمودش که در رنجوریم ** چون نپرسیدی تو از روی کرم
Bunun üzerine Tanrı, yine “ Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.
گفت یا رب نیست نقصانی تو را ** عقل گم شد این سخن را بر گشا2160
Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi.
گفت آری بنده خاص گزین ** گشت رنجور او منم نیکو ببین
Tanrı, “Evet, has ve seçilmiş bir kulun hastalanmıştı. İyice bir bak hele o, benim.
هست معذوریش معذوری من ** هست رنجوریش رنجوری من
Onun özür serdetmesi benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır” buyurdu.
هر که خواهد همنشینی خدا ** تا نشیند در حضور اولیا
Tanrı ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.
از حضور اولیا گر بسکلی ** تو هلاکی ز آن که جزوی بیکلی
Velilerin huzurundan kesilirsen helâk oldun gitti. Çünkü sen küllü olmayan bir cüzüsün.
هر که را دیو از کریمان وابرد ** بیکسش یابد سرش را او خورد2165
Şeytan, birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsiz, kimsesiz bir hale kor, o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider.
یک بدست از جمع رفتن یک زمان ** مکر دیو است بشنو و نیکو بدان
Topluluktan bir an bile ayrılmak bil ki Şeytan’ın hilesinden ibarettir.
تنها کردن باغبان صوفی و فقیه و علوی را از همدیگر
Bağcının, sofi, fakîh ve alevîyi birbirinden ayırıp yalnız bırakması
باغبانی چون نظر در باغ کرد ** دید چون دزدان به باغ خود سه مرد
Bir bahçıvan, bahçesine üç tane hırsızın girdiğini gördü.
یک فقیه و یک شریف و صوفیی ** هر یکی شوخی بدی لایوفیی
Bu üç kişinin birisi bir fakîh, birisi bir şerif, bir tanesi de bir sofi idi. Üçü de hafif meşrep ve vefasız kimselerdi.
گفت با اینها مرا صد حجت است ** لیک جمعاند و جماعت قوت است
Bahçıvan, kendi kendine “Bunlara karşı söyleyeceğim nice sözler, bunları ilzam için getireceğim yüzlerce deliller var. Fakat bunlar, bir topluluk. Topluluksa kuvvettir,
بر نیایم یک تنه با سه نفر ** پس ببرمشان نخست از همدگر2170
Tek başıma bu üç kişinin hakkından gelemem, Önce onları birbirinden ayırmak lâzım.
هر یکی را من به سویی افکنم ** چون که تنها شد سبیلش بر کنم
Her birisini, öbüründen ayırayım. Ondan sonra birer, birer saçlarını, sakallarını yolarım” dedi.
حیله کرد و کرد صوفی را به راه ** تا کند یارانش را با او تباه
Hile edip arkadaşlarıyla arasını açmak üzere önce sofiyi yola vurdu.
گفت صوفی را برو سوی وثاق ** یک گلیم آور برای این رفاق
Sofi gidince öbür iki arkadaşıyla yalnız kaldı.
رفت صوفی گفت خلوت با دو یار ** تو فقیهی وین شریف نامدار
Sofiye “Eve git, bu arkadaşlar için bir kilim getir” dedi. Fakîhe “Sen fakîhsin, bu da ünlü bir şerif.
ما به فتوی تو نانی میخوریم ** ما به پر دانش تو میپریم2175
Biz, senin fetvanla ekmek yemekte, senin bilgi kanadında uçmaktayız.
وین دگر شه زاده و سلطان ماست ** سید است از خاندان مصطفاست
Bu da bizim şehzademiz, sultanımız. Seyit ve Mustafa’nın soyundan, sopundan.
کیست آن صوفی شکم خوار خسیس ** تا بود با چون شما شاهان جلیس
Bu pisboğaz, bu hasis sofi kim oluyor ki sizin gibi padişahlarla düşüp kalkıyor.
چون بیاید مر و را پنبه کنید ** هفتهای بر باغ و راغ من زنید
Gelince onu savın gitsin. Siz de tam bir hafta benim bahçemde, çayır çimenliğimde kalın.
باغ چه بود جان من آن شماست ** ای شما بوده مرا چون چشم راست
Hatta bağ da nedir ki? Canim bile sizin. Siz benim sağ gözüm mesabesindesiniz” dedi.
وسوسه کرد و مر ایشان را فریفت ** آه کز یاران نمیباید شکیفت2180
Onları vesveselendirip kandırdı. Ah, arkadaştan ayrılmamak gerek.
چون به ره کردند صوفی را و رفت ** خصم شد اندر پیش با چوب زفت
Sofi gelince onu savdılar. Bu sefer bahçıvan, koca bir sopayla ardından seğirtti.
گفت ای سگ صوفیی باشد که تیز ** اندر آیی باغ ما تو از ستیز
Dedi ki: “Ey köpek sofi, demek sen cüret edip benim bağıma giriyorsun ha!
این جنیدت ره نمود و بایزید ** از کدامین شیخ و پیرت این رسید
Sana bu hususta Cüneyt mi yol gösterdi, Bayezid mi? Bu sana hangi şeyhin, hangi pirinden kaldı?
کوفت صوفی را چو تنها یافتش ** نیم کشتش کرد و سر بشکافتش
Sofiyi yalnız bulunca bir iyice dövdü, âdeta yarı canlı bir hale koydu, başını yardı.
گفت صوفی آن من بگذشت لیک ** ای رفیقان پاس خود دارید نیک2185
Sofi “benim nöbetim geçti. Fakat arkadaşlar, bir iyice sıranızı gözetin.
مر مرا اغیار دانستید هان ** نیستم اغیارتر زین قلتبان
Beni ağyar bildiniz. Fakat bilin ki bu kaltabandan daha ağyar değilim.
این چه من خوردم شما را خوردنی است ** وین چنین شربت جزای هر دنی است
Benim yediğimi siz de yiyeceksiniz. Bu çeşit şerbet, her aşağılık kişiye lâyıktır.
این جهان کوه است و گفتوگوی تو ** از صدا هم باز آید سوی تو
Bu âlem dağdır, senin sözlerin, yine ses vererek sana gelir” dedi.
چون ز صوفی گشت فارغ باغبان ** یک بهانه کرد ز آن پس جنس آن
Bahçıvan sofiden kurtulunca yine o çeşit bir bahane kurdu.
کای شریف من برو سوی وثاق ** که ز بهر چاشت پختم من رقاق2190
Şerife “Ey şerif, eve git de kuşluk öğünü için, yufka ekmeği pişirmiştim,
بر در خانه بگو قیماز را ** تا بیارد آن رقاق و قاز را
Evin kapısını vur.K aymaz’a söyle, o yufka ekmeğiyle kazı getirsin” dedi.
چون به ره کردش بگفت ای تیز بین ** تو فقیهی ظاهر است این و یقین
Şerif gidince, fakîhe dedi ki: “Ey işi yerinde, güneş görmüş her şeyi anlar bilir adam, den fakihsin, bu meydanda.
او شریفی میکند دعوی سرد ** مادر او را که داند تا که کرد
O şerif, manasız bir iddiada bulunuyor. Anasının ne iş ettiğini kim bilir ki?
بر زن و بر فعل زن دل مینهید ** عقل ناقص و آن گهانی اعتماد
Karıya ve karı işine gönül bağlıyor, hem kadınlar nâkıs akıllıdır diyor, hem de onlara itimat edemiyorsunuz.