-
گفت لاحول این چه مالیخولیاست ** ای عجب آن خادم مشفق کجاست
- Uyanıp “Lâhavle. Bu ne biçim saçma rüya, Acaba o şefkatli hizmetçi nerede ki?” dedi.
-
باز میدید آن خرش در راه رو ** گه به چاهی میفتاد و گه به گو
- Yine daldı. Bu sefer eşeğini yolda giderken gâh, bir kuyuya, gâh bir çukura düşüyor gördü.
-
گونهگون میدید ناخوش واقعه ** فاتحه میخواند او و القارعه
- Türlü, türlü kötü rüyalar görüyordu. Rüyasında bazen Fatiha suresini, bazen Karia suresini okuyordu.
-
گفت چاره چیست یاران جستهاند ** رفتهاند و جمله درها بستهاند 225
- “ Çare ne? Dostlar kalkıp gittiler. Bütün kapıları da kapadılar” dedi.
-
باز میگفت ای عجب آن خادمک ** نه که با ما گشت هم نان و نمک
- Yine “O Hizmetçiceğiz, bizimle tuz ekmek yemedi mi ki?
-
من نکردم با وی الا لطف و لین ** او چرا با من کند بر عکس کین
- Ben ona lütuftan başka ne yaptım, yumuşak sözlerden başka ne söyledim? Aksine o bana neden kinlendi ki?
-
هر عداوت را سبب باید سند ** ور نه جنسیت وفا تلقین کند
- Her düşmanlığa bir sebep olur. Yoksa aynı cinsten oluş insanı vefakâr eder” diyordu.
-
باز میگفت آدم با لطف وجود ** کی بر آن ابلیس جوری کرده بود
- Sonra tekrar “ Lütuf ve ihsan sahibi Âdem, iblise bir cefada bulundu mu ki?
-
آدمی مر مار و کژدم را چه کرد ** کاو همیخواهد مر او را مرگ و درد 230
- İnsan; yılana, akrebe ne yaptı ki onlar, daima insanı sokmak öldürmek isterler.
-
گرگ را خود خاصیت بدریدن است ** این حسد در خلق آخر روشن است
- Kurdun huyu yırtıcılıktır. Bu haset de nihayet yaradılışta vardır demekte”,
-
باز میگفت این گمان بد خطاست ** بر برادر این چنین ظنم چراست
- Sonra yine “ Böyle kötü zanna düşmek hatadır. Neye kardeşim hakkında böyle bir zanda bulunuyorum?” diye söylenmekteydi.
-
باز گفتی حزم سوء الظن تست ** هر که بد ظن نیست کی ماند درست
- Yine dönüp diyordu ki: “ Bu kötü zanna düşmek de bir tedbire sarılmaktır. Şüpheye düşmeyen muvaffak olur mu?”
-
صوفی اندر وسوسه و آن خر چنان ** که چنین بادا جز ای دشمنان
- Sofi vesvese içindeydi. Eşeğe gelince öyle bir haldeydi ki düşmanların cezası da, dilerim böyle olsun!
-
آن خر مسکین میان خاک و سنگ ** کژ شده پالان دریده پالهنگ 235
- Zavallı eşek; taş toprak içinde, semeri tersine dönmüş, kuskunu kopmuştur.
-
خسته از ره جملهی شب بیعلف ** گاه در جان کندن و گه در تلف
- Yol yürümekten ölmüş, bütün gece yemsiz, gâh can çekişmekte, gâh ölüm haline gelmekteydi.
-
خر همه شب ذکر میکرد ای اله ** جو رها کردم کم از یک مشت کاه
- Bütün gece “Yarabbi, arpadan vazgeçtim, bir avuçcağızdan da az saman olsa” diye sayıklıyordu.
-
با زبان حال میگفت ای شیوخ ** رحمتی که سوختم زین خام شوخ
- Hâl diliyle “Ey şeyhler, bir merhamet edin, bu ham ve edepsiz hizmetçinin elinden yandım” diyordu.
-
آن چه آن خر دید از رنج و عذاب ** مرغ خاکی بیند اندر سیل آب
- O eşeğin çektiği eziyeti duyduğu azabı ancak karada uçan kuş, sele kapılırsa çeker duyar!
-
بس به پهلو گشت آن شب تا سحر ** آن خر بیچاره از جوع البقر 240
- Nihayet biçare eşek, açlık illetinden o gece seher çağına kadar yan üstü yattı.
-
روز شد خادم بیامد بامداد ** زود پالان جست بر پشتش نهاد
- Gündüz olunca, hizmetçi gelip hemen semerini düzeltti, sırtına vurdu.
-
خر فروشانه دو سه زخمش بزد ** کرد با خر آن چه ز آن سگ میسزد
- Eşekçiler gibi birkaç sopa indirdi. O köpek hizmetçiden ne umulursa eşeğe onu yaptı.
-
خر جهنده گشت از تیزی نیش ** کو زبان تا خر بگوید حال خویش
- Eşek dayağın, şiddetinden sıçradı, kalktı. Dili yok ki halini söylesin!
-
گمان بردن کاروانیان که بهمیهای صوفی رنجور است
- Kervan halkının Sofinin eşeğini hasta sanmaları
-
چون که صوفی بر نشست و شد روان ** رو در افتادن گرفت او هر زمان
- Sofi, merkebe binip yola düzülünce merkep, her an yüzüstü düşmeye başladı.
-
هر زمانش خلق بر میداشتند ** جمله رنجورش همیپنداشتند 245
- Halk, merkep düştükçe onu kaldırmaya koyuldu. Herkes onu hasta sanıyordu.
-
آن یکی گوشش همیپیچید سخت ** و آن دگر در زیر گامش جست لخت
- Birisi kulağını burmakta, öbürü yara var mı diye damağını yoklamakta,
-
و آن دگر در نعل او میجست سنگ ** و آن دگر در چشم او میدید زنگ
- Diğeri nalında taş aramakta, bir diğeri de gözünü puslu görmekteydi.
-
باز میگفتند ای شیخ این ز چیست ** دی نمیگفتی که شکر این خر قوی است
- Sofiye “ Ey Şeyh, bu ne hal? Dün, şükür olsun, bu eşek kuvvetlidir demiyor muydun?” dediler.
-
گفت آن خر کاو به شب لاحول خورد ** جز بدین شیوه نداند راه کرد
- Sofi, geceleyin “Lâhavle” yiyen eşek, ancak böyle gider.
-
چون که قوت خر به شب لاحول بود ** شب مسبح بود و روز اندر سجود 250
- Merkebin azığı geceleyin “Lâhavle” olur, Geceleyin tespih çeker durursa gündüzün de secde eder, dedi.
-
آدمی خوارند اغلب مردمان ** از سلام علیکشان کم جو امان
- İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma!
-
خانهی دیو است دلهای همه ** کم پذیر از دیو مردم دمدمه
- Hepsinin de gönlü Şeytan evidir. İnsan şeytanının lâfına pek kulak asma!
-
از دم دیو آن که او لاحول خورد ** هم چو آن خر در سر آید در نبرد
- Şeytan’ın ağzından çıkan “Lâhavle”ye kanan kişi, savaşta o eşek gibi tepesi üstüne düşer.
-
هر که در دنیا خورد تلبیس دیو ** و ز عدوی دوست رو تعظیم و ریو
- Dünyada Şeytan’ın şeytanlığına uyan; dost yüzlü düşmanın hürmetine, hilesine kanarsa,
-
در ره اسلام و بر پول صراط ** در سر آید همچو آن خر از خباط 255
- O eşek gibi arıklıktan ve sersemlikten İslâm yolunda, Sırat köprüsünün üstünde tepe taklak gelir.
-
عشوههای یار بد منیوش هین ** دام بین ایمن مرو تو بر زمین
- Kötü dostun işvelerine kulak verme; yeryüzünde tuzak gör, emniyetle yürüme.
-
صد هزار ابلیس لاحول آر بین ** آدما ابلیس را در مار بین
- Yüz binlerce “ Lâhavle” okuyan Şeytan’a bak; ey Âdem, iblisi gör, bak nasıl yılanda gizlenmiş!
-
دم دهد گوید ترا ای جان و دوست ** تا چو قصابی کشد از دوست پوست
- Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana “Ey can, ey sevgili” diye hitap eder.
-
دم دهد تا پوستت بیرون کشد ** وای او کز دشمنان آفیون چشد
- Bu suretle postunu yüzmek ister. Düşmanların afyonunu tadan kişinin vay haline!
-
سر نهد بر پای تو قصابوار ** دم دهد تا خونت ریزد زار زار 260
- Ağlatıp inleterek kanını dökmek için kasap gibi ayağın baş kor, sana hitaplarda bulunur.
-
همچو شیری صید خود را خویش کن ** ترک عشوهی اجنبی و خویش کن
- Aslanlar gibi avını kendin avla. Yabancının yaltaklanmasını da terk et, akrabanın yaltaklanmasını da!
-
همچو خادم دان مراعات خسان ** بیکسی بهتر ز عشوهی ناکسان
- Aşağılık kişilerin hürmetini, hatır saymasını, o hizmetçinin hürmeti ve hatır sayması gibi bil. Kimsesizlik, adam olmayan kişilerin işvesinden iyidir.
-
در زمین مردمان خانه مکن ** کار خود کن کار بیگانه مکن
- İnsanların arazisine ev kurma, kendi işini, gör yabancı kişinin işini değil!
-
کیست بیگانه تن خاکی تو ** کز برای اوست غمناکی تو
- Yabancı kişi kimdir? Senin toprak bedenin, senin gama, eleme düşmen de onun yüzündendir.
-
تا تو تن را چرب و شیرین میدهی ** جوهر خود را نبینی فربهی 265
- Tene yağlı, ballı şeyleri verdikçe cevherini, hakikatini semirmiş göremezsin.
-
گر میان مشک تن را جا شود ** روز مردن گند او پیدا شود
- Teni miskler içine yerleştirsen yine ölüm gününde pis kokusu meydana çıkar.
-
مشک را بر تن مزن بر دل بمال ** مشک چه بود نام پاک ذو الجلال
- Miski tene sürme, gönle sür. Misk nedir? Ululuk sahibi Allah’ın adı.
-
آن منافق مشک بر تن مینهد ** روح را در قعر گلخن مینهد
- O münafık, miski tene sürer de ruhu, külhanın ta dibine sokar.
-
بر زبان نام حق و در جان او ** گندها از فکر بیایمان او
- Dilin de Allah adı, canındaysa imansız düşüncesi yüzünden pis kokular!
-
ذکر با او همچو سبزه گلخن است ** بر سر مبرز گلست و سوسن است 270
- Onun zikretmesi külhanda biten yeşilliğe, aptes bozulan yerde yetişen gül ve süsene benzer.
-
آن نبات آن جا یقین عاریت است ** جای آن گل مجلس است و عشرت است
- O yeşillik orada ariyettir. O gülün yeri oturulan işret edilen yerdir.