English    Türkçe    فارسی   

2
2263-2312

  • چشمه‏ی حیوان و جام مستی است ** کان بلندیها همه در پستی است‏
  • Âbıhayat kaynağı ve sarhoşluk kadehidir. Çünkü yücelikler, hep aşağılıktadır.
  • آن بهاران مضمر است اندر خزان ** در بهار است آن خزان مگریز از آن‏
  • Baharlar güz mevsiminde gizlidir, güz mevsimi de baharda. Kaçma ondan!
  • همره غم باش و با وحشت بساز ** می‏طلب در مرگ خود عمر دراز 2265
  • Gama yoldaş o, vahşetle ünsiyet kesbet. Ölümünden uzun bir ömür isteyip dur!
  • آن چه گوید نفس تو کاینجا بد است ** مشنوش چون کار او ضد آمده ست‏
  • Nefsinin “Bu kötü” dediğine kulak asma. Çünkü onun işi hep zıddınadır.
  • تو خلافش کن که از پیغمبران ** این چنین آمد وصیت در جهان‏
  • Onun dediğinin zıddını yap. Âlemde peygamberlerin de vasiyetleri böyledir.
  • مشورت در کارها واجب شود ** تا پشیمانی در آخر کم بود
  • Sonun da az pişman olasın diye yapacağın işlerde müşaverede bulunmak aciptir.
  • گفت امت مشورت با کی کنیم ** انبیا گفتند با عقل امیم‏
  • Ümmet “Kiminle meşveret edelim?” dediler de, peygamberler “ Mukteda olan akılla” diye cevap verdiler.
  • گفت گر کودک در آید یا زنی ** کاو ندارد عقل و رای روشنی‏ 2270
  • Hatta soran adam “İyi ama ya hiçbir tedbiri, isabetli aklı olmayan bir çocuk yahut kadın gelirse, onunla da meşverette bulunalım mı?” deyince,
  • گفت با او مشورت کن و انچه گفت ** تو خلاف آن کن و در راه افت‏
  • Peygamber, “ Onunla da meşverette bulun, fakat ne derse onun zıddını yap, ona aykırı yola git” dedi.
  • نفس خود را زن شناس از زن بتر ** ز انکه زن جزوی است نفست کل شر
  • Nefsini kadın bil, hatta kadından da beter. Çünkü kadın cüzüdür, nefsinse şerrin küllü!
  • مشورت با نفس خود گر می‏کنی ** هر چه گوید کن خلاف آن دنی‏
  • Nefsinle meşveret edersen o aşağılığın dediğine uyma, aksini yap;
  • گر نماز و روزه می‏فرمایدت ** نفس مکار است مکری زایدت‏
  • Hatta sana namaz kıl, oruç tut diye emretse bile, nefis hilecidir, o emriyle bile sana bir hile kuracaktır.
  • مشورت با نفس خویش اندر فعال ** هر چه گوید عکس آن باشد کمال‏ 2275
  • Yapacağın işte nefsinle meşveret etmek ve ne derse aksini yapmak kemaldir.
  • بر نیایی با وی و استیز او ** رو بر یاری بگیر آمیز او
  • Onunla başa çıkamaz, onun inadına karşı koyamazsın. Yürü, bir dost kazan, onunla uzlaş!
  • عقل قوت گیرد از عقل دگر ** نی شکر کامل شود از نیشکر
  • Akıl, başka bir akıldan kuvvet bulur. Şeker kamışı, şeker kamışından kemal kazanır.
  • من ز مکر نفس دیدم چیزها ** کاو برد از سحر خود تمییزها
  • Ben, nefsimin hilesinden neler gördüm neler. Sihriyle akıl ve temyizi bile giderir!
  • وعده‏ها بدهد ترا تازه به دست ** که هزاران بار آنها را شکست‏
  • Sana yeniden yeniye vaatlerde bulunur da binlerce kere bozar.
  • عمر اگر صد سال خود مهلت دهد ** اوت هر روزی بهانه‏ی نو نهد 2280
  • Ömrün, sana yüzlerce yıl mühlet verse nefis, her gün yeni bir bahane bulur, sana mâni olur;
  • گرم گوید وعده‏های سرد را ** جادویی مردی ببندد مرد را
  • Soğuk vaatleri sıcak bir surette söyler. O öyle bir sihirbazdır ki insanı kıskıvrak bağlar.
  • ای ضیاء الحق حسام الدین بیا ** که نروید بی‏تو از شوره گیا
  • Ey hak ziyası Hüsamettin, gel. Bu çoraklıkta sensiz ot bitmiyor.
  • از فلک آویخته شد پرده‏ای ** از پی نفرین دل آزرده‏ای‏
  • Bir velinin gönlünün kırılması yüzünden nefse uyanların önüne bir perde çekilmiştir.
  • این قضا را هم قضا داند علاج ** عقل خلقان در قضا گیج است گیج‏
  • Bu kazaya yapılacak ilâcı yine kaza bilir. Halkın aklı kazaya pek şaşkındır.
  • اژدها گشته ست آن مار سیاه ** آن که کرمی بود افتاده به راه‏ 2285
  • Yola düşmüş bir kurt gibi olan o karayılan, ejderha kesilmiştir.
  • اژدها و مار اندر دست تو ** شد عصا ای جان موسی مست تو
  • Fakat ejderha da, yılan da senin elinde asâ kesilir, ey Musa’nın canını bile sarhoş eden, ey Musa’yı bile kendisinden geçiren!
  • حکم خذها لا تخف دادت خدا ** تا به دستت اژدها گردد عصا
  • Tanrı, sana “ Onu al, korkma, ejderha elinde asâ haline gelecek” hükmünü vermiştir.
  • هین ید بیضا نما ای پادشاه ** صبح نو بگشا ز شبهای سیاه‏
  • Ey padişah, haydi, Yedi Beyzâyı göster. Kara gecelerden yepyeni bir sabah meydana getir.
  • دوزخی افروخت در وی دم فسون ** ای دم تو از دم دریا فزون‏
  • Bir cehennem yandı, alevlendi. Ona üfür ey nefesi, denizin nefesinden üstün ve artık olan!
  • بحر مکار است بنموده کفی ** دوزخ است از مکر بنموده تفی‏ 2290
  • Deniz, hilebazdır, sana bir köpük gösterir; cehennemdir, sana bir hararet izhar eder.
  • ز آن نماید مختصر در چشم تو ** تا زبون بینیش جنبد خشم تو
  • Onun için de gözüne ehemmiyetsiz görünür, bu suretle onu zebun görürsün, hışmın tepreşir.
  • همچنان که لشکر انبوه بود ** مر پیمبر را به چشم اندک نمود
  • Nitekim kalabalık askerde Peygamberin gözüne pek az göründü.
  • تا بر ایشان زد پیمبر بی‏خطر ** ور فزون دیدی از آن کردی حذر
  • De Peygamber, tehlike görmeksizin onlara hücum etti. Eğer fazla görseydi çekinirdi.
  • آن عنایت بود و اهل آن بدی ** احمدا ور نه تو بد دل می‏شدی‏
  • Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün kötüleşir bozulurdu.
  • کم نمود او را و اصحاب و را ** آن جهاد ظاهر وباطن خدا 2295
  • Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da.
  • تا میسر کرد یسری را بر او ** تا ز عسری او بگردانید رو
  • Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz çevirmez oldu.
  • کم نمودن مر و را پیروز بود ** که حقش یار و طریق آموز بود
  • Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi. Çünkü ona dost olan, yol yordamı öğreten Tanrı’ydı.
  • آن که حق پشتش نباشد از ظفر ** وای اگر گربش نماید شیر نر
  • Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!
  • وای اگر صدرا یکی بیند ز دور ** تا به چالش اندر آید از غرور
  • Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
  • ز آن نماید ذو الفقاری حربه‏ای ** ز آن نماید شیر نر چون گربه‏ای‏ 2300
  • Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de,
  • تا دلیر اندر فتد احمق به جنگ ** و اندر آردشان بدین حیلت به چنگ‏
  • Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
  • تا به پای خویش باشند آمده ** آن فلیوان جانب آتش‏کده‏
  • Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
  • کاه برگی می‏نماید تا تو زود ** پف کنی کاو را برانی از وجود
  • O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.
  • هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است‏
  • Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
  • می‏نماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او 2305
  • Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir!
  • می‏نماید موج خونش تل مشک ** می‏نماید قعر دریا خاک خشک‏
  • Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
  • خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
  • Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
  • چون در آید در تگ دریا بود ** دیده‏ی فرعون کی بینا بود
  • Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
  • دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
  • Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
  • قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول‏ 2310
  • Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir!
  • ای فلک در فتنه‏ی آخر زمان ** تیز می‏گردی بده آخر زمان‏
  • Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
  • خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلوده‏ای در فصد ما
  • Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.