- 
		    همچنان که لشکر انبوه بود ** مر پیمبر را به چشم اندک نمود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Nitekim kalabalık askerde Peygamberin gözüne pek az göründü.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا بر ایشان زد پیمبر بیخطر ** ور فزون دیدی از آن کردی حذر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - De Peygamber, tehlike görmeksizin onlara hücum etti. Eğer fazla görseydi çekinirdi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن عنایت بود و اهل آن بدی ** احمدا ور نه تو بد دل میشدی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ey Ahmet o bir inayetti ve sen onun ehliydin. Yoksa gönlün kötüleşir bozulurdu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   کم نمود او را و اصحاب و را ** آن جهاد ظاهر وباطن خدا   2295
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Tanrı, o zâhiri ve bâtınî savaşı ona da ehemmiyetsiz gösterdi, eshabına da.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا میسر کرد یسری را بر او ** تا ز عسری او بگردانید رو
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu suretle de kolay şeyi ona kolaylaştırdı, güçten de artık yüz çevirmez oldu.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کم نمودن مر و را پیروز بود ** که حقش یار و طریق آموز بود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Düşmanı ona ehemmiyetsiz göstermek kutlu bir şeydi. Çünkü ona dost olan, yol yordamı öğreten Tanrı’ydı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن که حق پشتش نباشد از ظفر ** وای اگر گربش نماید شیر نر
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat zafer için yardımcısı Tanrı olmayan kişiye gelince: Ona tavşan bile erkek aslan görünür!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    وای اگر صدرا یکی بیند ز دور ** تا به چالش اندر آید از غرور
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Vay uzaktan yüzü bir görür de gururlanarak, savaşa girişirse!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   ز آن نماید ذو الفقاری حربهای ** ز آن نماید شیر نر چون گربهای   2300
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Zülfikâr bir harbe gibi, erkek aslan da bir kedi gibi görünür de,
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا دلیر اندر فتد احمق به جنگ ** و اندر آردشان بدین حیلت به چنگ
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ahmak, yiğitçesine savaşa girişir, bu hileyle pençeye düşer.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    تا به پای خویش باشند آمده ** آن فلیوان جانب آتشکده
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu suretle ateşe tapanlar, ateşgedeye kendi ayaklarıyla gelmiş olurlar.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کاه برگی مینماید تا تو زود ** پف کنی کاو را برانی از وجود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O iş sana bir saman çöpü gibi görünür. Hemencecik onu üfler, yerinden uçururum sanırsın.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هین که آن که کوهها بر کنده است ** زو جهان گریان و او در خنده است
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Hâlbuki kendine gel, o saman çöpü, dağları bile yerinden söker. Onun yüzünden âlem ağlamaktadır, o ise gülmekte!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   مینماید تا به کعب این آب جو ** صد چو عاج ابن عنق شد غرق او   2305
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Bu ırmak suyunun dibindeki topuk da görünür ama Uc-ibn-i Unuk gibi yüzlercesi onda boğulup gitmiştir!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    مینماید موج خونش تل مشک ** مینماید قعر دریا خاک خشک
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kan dalgası, misk tepesi, deniz gibi, kuru toprak görünür.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خشک دید آن بحر را فرعون کور ** تا در او راند از سر مردی و زور
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Kör Firavun da o denizi kuru gördü de erlik gösterip içine at sürdü.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    چون در آید در تگ دریا بود ** دیدهی فرعون کی بینا بود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول   2310
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ای فلک در فتنهی آخر زمان ** تیز میگردی بده آخر زمان
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلودهای در فصد ما
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ای فلک از رحم حق آموز رحم ** بر دل موران مزن چون مار زخم
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    حق آن که چرخهی چرخ ترا ** کرد گردان بر فراز این سرا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   که دگرگون گردی و رحمت کنی ** پیش از آن که بیخ ما را بر کنی   2315
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    حق آن که دایگی کردی نخست ** تا نهال ما ز آب و خاک رست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için;
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    حق آن شه که ترا صاف آفرید ** کرد چندان مشعله در تو پدید
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن چنان معمور و باقی داشتت ** تا که دهری از ازل پنداشتت
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    شکر دانستیم آغاز ترا ** انبیا گفتند آن راز ترا
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   آدمی داند که خانه حادث است ** عنکبوتی نه که در وی عابث است   2320
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    پشه کی داند که این باغ از کی است ** کاو بهاران زاد و مرگش در دی است
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    کرم کاندر چوب زاید سست حال ** کی بداند چوب را وقت نهال
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Tahta içinde sınık bir halde doğan kurt, tahtanın fidanlık halini bilir mi?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ور بداند کرم از ماهیتش ** عقل باشد کرم باشد صورتش
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bilse bilse o vakit mahiyeti itibariyle akıl sahibi olur, isterse sureti kurt olsun.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    عقل خود را مینماید رنگها ** چون پری دور است از آن فرسنگها
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Akıl, kendini renk, renk, çeşit, çeşit gösterir, ama peri gibi o suretlerden fersahlarca uzaktır.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   از ملک بالاست چه جای پری ** تو مگس پری به پستی میپری   2325
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Hatta peri de nedir ki? Melekten bile üstündür. Fakat sen sinek kanatlısın da onun için aşağılarda uçuyorsun.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گر چه عقلت سوی بالا میپرد ** مرغ تقلیدت به پستی میچرد
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Gerçi aklın, seni yüceliklere çekmekte; ama taklit kurşun aşağılıklarda yayılmakta.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    علم تقلیدی وبال جان ماست ** عاریه ست و ما نشسته کان ماست
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Taklitten doğan bilgi canımızın vebalidir, iğretidir. Bizse o bizim malımızdır diye oturup kalmışız.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    زین خرد جاهل همی باید شدن ** دست در دیوانگی باید زدن
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu çeşit akıldansa cahil olmak daha iyi. Deliliğe vurmak daha yeğ!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    هر چه بینی سود خود ز آن میگریز ** زهر نوش و آب حیوان را بریز
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Faydanı nede görüyorsan ondan kaç. Zehir iç, Âbıhayatı dök!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   هر که بستاند ترا دشنام ده ** سود و سرمایه به مفلس وام ده   2330
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Seni öveni söv, kazancını, sermayeni müflise borç ver!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    ایمنی بگذار و جای خوف باش ** بگذر از ناموس و رسوا باش و فاش
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Eminliği bırak, korku yerine var. Namusu terk et, apaçık rüsvay ol!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آزمودم عقل دور اندیش را ** بعد از این دیوانه سازم خویش را
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ben uzun uzadıya ilerisini düşünen aklı denedim. Bundan böyle divaneliğe vuracağım!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  عذر گفتن دلقک با سید که چرا فاحشه را نکاح کرد
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Seyyid’in “Niçin orospuyu aldın?” demesi üzerine Delkak’ın mazereti
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    گفت با دلقک شبی سید اجل ** قحبهای را خواستی تو از عجل
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Seyyid-i Ecel, bir gece Delkak’a “Hemencecik bir orospuyu neden aldın?
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    با من این را باز میبایست گفت ** تا یکی مستور کردیمیت جفت
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bunu bana söylemeliydin. Sana namuslu bir kız alırdık” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   گفت نه مستور صالح خواستم ** قحبه گشتند و ز غم تن کاستم   2335
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - Delkak “Dokuz tane namuslu, temiz kadın aldım, hepsi orospu oldu. Derdimden eridim, bittim.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    خواستم این قحبه را بیمعرفت ** تا ببینم چون شود این عاقبت
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bunun üzerine bu hiçbir işe yaramaz orospuyu aldım. Görelim bakalım, bunun sonu ne olacak?” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    عقل را من آزمودم هم بسی ** زین سپس جویم جنون را مغرسی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Ben, birçok defalar aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak, oraya delilik tohumu saçacağım!
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
	      
		  
		  - 
		  به حیلت در سخن آوردن سائل آن بزرگ را که خود را دیوانه ساخته بود
 
	      
	       
	      
	       
	      
		  - Birisinin kendisini deli gösteren bir uluyu hile ile söyletmesi
 
		  
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن یکی میگفت خواهم عاقلی ** مشورت آرم بدو در مشکلی
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Birisi” Bir akıllı arıyorum, onunla meşverette bulunacağım, bir müşkülüm var, ona söyleyeceğim” dedi.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    آن یکی گفتش که اندر شهر ما ** نیست عاقل جز که آن مجنوننما
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Bu sözü duyan da “Şehrimizde kendisini deliliğe vuran birisi var, ondan başka akıllı yok.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
		   - 
		   بر نیی گشته سواره نک فلان ** میدواند در میان کودکان   2340
 
		 
	         
	         
	         
		 
	       
	       
	       
		  - İşte bir sopaya binmiş, çocuklarla beraber koşup duruyor.
 
		  
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		    - 
		    صاحب رای است و آتش پارهای ** آسمان قدر است و اختر بارهای
 
		 
		 
	         
		 
		 
	       
	       
	       
		  - Rey ve tedbir sahibi, ateş parçası gibi bir adamdır. Kadri gök gibi yüce, yıldızlar yağdırıcı bir zattır.