-
چون در آید در تگ دریا بود ** دیدهی فرعون کی بینا بود
- Fakat içine dalınca denizin dibini boyladı. Firavun’un gözü nasıl olur da görür?
-
دیده بینا از لقای حق شود ** حق کجا هم راز هر احمق شود
- Göz Tanrı yüzüyle görür. Hak, nerede her ahmağın sırdaşı olacak?
-
قند بیند خود شود زهر قتول ** راه بیند خود بود آن بانگ غول 2310
- Şeker görür ama o gık demeden öldüren zehir kesilir. Yol sanır, fakat yol gösteren esas, esasen gul sesinden ibarettir!
-
ای فلک در فتنهی آخر زمان ** تیز میگردی بده آخر زمان
- Ey felek, âhır zaman fitnelerine pek sıkı sarıldın, nihayet bir an mühlet ver!
-
خنجر تیزی تو اندر قصد ما ** نیش زهر آلودهای در فصد ما
- Sen, bizim kastımıza çekilmiş keskin bir hançersin; bizi hacamat etmek için zehirli bir hacamat aletisin.
-
ای فلک از رحم حق آموز رحم ** بر دل موران مزن چون مار زخم
- Ey felek, Tanrı’nın merhametinden merhamet öğren. Yılan gibi, karıncaların gönlünü yaralama!
-
حق آن که چرخهی چرخ ترا ** کرد گردان بر فراز این سرا
- Bu yapının üstünde senin çarkını döndüren hakkı için.
-
که دگرگون گردی و رحمت کنی ** پیش از آن که بیخ ما را بر کنی 2315
- Kökümüzü söküp çıkarmadan biraz da başka türlü dön, merhamete gel.
-
حق آن که دایگی کردی نخست ** تا نهال ما ز آب و خاک رست
- Emriyle önce dadılığımızı yaptığın, fidanımızı sudan, topraktan bitirdiğin Tanrı hakkı için;
-
حق آن شه که ترا صاف آفرید ** کرد چندان مشعله در تو پدید
- Seni sâf yaratan, sen de bu kadar meşaleler meydana getiren padişah hakkı için.
-
آن چنان معمور و باقی داشتت ** تا که دهری از ازل پنداشتت
- O seni o kadar mamur ve baki bir hale soktu ki, Dehrî, nihayet senin evveline evvel yok sandı.
-
شکر دانستیم آغاز ترا ** انبیا گفتند آن راز ترا
- Şükür olsun ki senin evvelini bildik. Peygamberler sırrını söyledi.
-
آدمی داند که خانه حادث است ** عنکبوتی نه که در وی عابث است 2320
- İnsan olan bilir ki o, sonradan yapılmalıdır. Fakat evde ağ kuran örümcek ne bilsin!
-
پشه کی داند که این باغ از کی است ** کاو بهاران زاد و مرگش در دی است
- Sivrisinek ne bilir, bu bağ kimin? Baharın doğar, kışın ölür.
-
کرم کاندر چوب زاید سست حال ** کی بداند چوب را وقت نهال
- Tahta içinde sınık bir halde doğan kurt, tahtanın fidanlık halini bilir mi?
-
ور بداند کرم از ماهیتش ** عقل باشد کرم باشد صورتش
- Bilse bilse o vakit mahiyeti itibariyle akıl sahibi olur, isterse sureti kurt olsun.
-
عقل خود را مینماید رنگها ** چون پری دور است از آن فرسنگها
- Akıl, kendini renk, renk, çeşit, çeşit gösterir, ama peri gibi o suretlerden fersahlarca uzaktır.
-
از ملک بالاست چه جای پری ** تو مگس پری به پستی میپری 2325
- Hatta peri de nedir ki? Melekten bile üstündür. Fakat sen sinek kanatlısın da onun için aşağılarda uçuyorsun.
-
گر چه عقلت سوی بالا میپرد ** مرغ تقلیدت به پستی میچرد
- Gerçi aklın, seni yüceliklere çekmekte; ama taklit kurşun aşağılıklarda yayılmakta.
-
علم تقلیدی وبال جان ماست ** عاریه ست و ما نشسته کان ماست
- Taklitten doğan bilgi canımızın vebalidir, iğretidir. Bizse o bizim malımızdır diye oturup kalmışız.
-
زین خرد جاهل همی باید شدن ** دست در دیوانگی باید زدن
- Bu çeşit akıldansa cahil olmak daha iyi. Deliliğe vurmak daha yeğ!
-
هر چه بینی سود خود ز آن میگریز ** زهر نوش و آب حیوان را بریز
- Faydanı nede görüyorsan ondan kaç. Zehir iç, Âbıhayatı dök!
-
هر که بستاند ترا دشنام ده ** سود و سرمایه به مفلس وام ده 2330
- Seni öveni söv, kazancını, sermayeni müflise borç ver!
-
ایمنی بگذار و جای خوف باش ** بگذر از ناموس و رسوا باش و فاش
- Eminliği bırak, korku yerine var. Namusu terk et, apaçık rüsvay ol!
-
آزمودم عقل دور اندیش را ** بعد از این دیوانه سازم خویش را
- Ben uzun uzadıya ilerisini düşünen aklı denedim. Bundan böyle divaneliğe vuracağım!
-
عذر گفتن دلقک با سید که چرا فاحشه را نکاح کرد
- Seyyid’in “Niçin orospuyu aldın?” demesi üzerine Delkak’ın mazereti
-
گفت با دلقک شبی سید اجل ** قحبهای را خواستی تو از عجل
- Seyyid-i Ecel, bir gece Delkak’a “Hemencecik bir orospuyu neden aldın?
-
با من این را باز میبایست گفت ** تا یکی مستور کردیمیت جفت
- Bunu bana söylemeliydin. Sana namuslu bir kız alırdık” dedi.
-
گفت نه مستور صالح خواستم ** قحبه گشتند و ز غم تن کاستم 2335
- Delkak “Dokuz tane namuslu, temiz kadın aldım, hepsi orospu oldu. Derdimden eridim, bittim.
-
خواستم این قحبه را بیمعرفت ** تا ببینم چون شود این عاقبت
- Bunun üzerine bu hiçbir işe yaramaz orospuyu aldım. Görelim bakalım, bunun sonu ne olacak?” dedi.
-
عقل را من آزمودم هم بسی ** زین سپس جویم جنون را مغرسی
- Ben, birçok defalar aklı sınadım. Bundan sonra bir tarla arayacak, oraya delilik tohumu saçacağım!
-
به حیلت در سخن آوردن سائل آن بزرگ را که خود را دیوانه ساخته بود
- Birisinin kendisini deli gösteren bir uluyu hile ile söyletmesi
-
آن یکی میگفت خواهم عاقلی ** مشورت آرم بدو در مشکلی
- Birisi” Bir akıllı arıyorum, onunla meşverette bulunacağım, bir müşkülüm var, ona söyleyeceğim” dedi.
-
آن یکی گفتش که اندر شهر ما ** نیست عاقل جز که آن مجنوننما
- Bu sözü duyan da “Şehrimizde kendisini deliliğe vuran birisi var, ondan başka akıllı yok.
-
بر نیی گشته سواره نک فلان ** میدواند در میان کودکان 2340
- İşte bir sopaya binmiş, çocuklarla beraber koşup duruyor.
-
صاحب رای است و آتش پارهای ** آسمان قدر است و اختر بارهای
- Rey ve tedbir sahibi, ateş parçası gibi bir adamdır. Kadri gök gibi yüce, yıldızlar yağdırıcı bir zattır.
-
فر او کروبیان را جان شده ست ** او در این دیوانگی پنهان شده ست
- Kudreti, parlaklığı, Kerrûbilere can olmuştur. O, kendisini bu divanelikte gizlemiştir.” dedi.
-
لیک هر دیوانه را جان نشمری ** سر منه گوساله را چون سامری
- Fakat her divaneyi kendine can sayma.. Sâmiri gibi buzağıya secde etme.
-
چون ولیی آشکارا با تو گفت ** صد هزاران غیب و اسرار نهفت
- Bir veli sana gayb’a ait yüz binlerce şeyi, yüz binlerce sırrı apaçık söylese bile,
-
مر ترا آن فهم و آن دانش نبود ** واندانستی تو سرگین را ز عود 2345
- Sen de o anlayış, o bilgi olmadıkça yine fışkıyı ödağacından ayırt edemezsin.
-
از جنون خود را ولی چون پرده ساخت ** مر و را ای کور کی خواهی شناخت
- Veli, kendisine deliliği perde etti mi, ey kör, sen onu nasıl tanıyabilirsin?
-
گر ترا باز است آن دیدهی یقین ** زیر هر سنگی یکی سرهنگ بین
- Eğer yakîn gözün açıksa bak da her taşın altında bir erin gizli olduğunu gör!
-
پیش آن چشمی که باز و رهبر است ** هر گلیمی را کلیمی در بر است
- Yol gösterici ortada, göz önünde; her Kelîm’in bir kilime bürünmüş olduğu meydandadır.
-
مر ولی را هم ولی شهره کند ** هر که را او خواست با بهره کند
- Veliyi meşhur eden yine velidir. Veli, kime dilerse nasip verir.
-
کس نداند از خرد او را شناخت ** چون که او مر خویش را دیوانه ساخت 2350
- Fakat deliliğe vurdu mu kimse akıl edip de onu anlayamaz.
-
چون بدزدد دزد بینایی ز کور ** هیچ یابد دزد را او در عبور
- Bir hırsız, körden bir şey çaldı mı kör, onu bulabilir mi hiç?
-
کور نشناسد که دزد او که بود ** گر چه خود بر وی زند دزد عنود
- Hırsız, gelip ona çatsa bile kör, hırsız kimdir? Ne anlasın?
-
چون گزد سگ کور صاحب ژنده را ** کی شناسد آن سگ درنده را
- Köpek, kör yoksulu ısırsa bile kör, kendisini dalayan köpeği nereden bilecek?
-
حمله بردن سگ بر کور گدا
- Köpeğin kör bir dilenciye saldırması
-
یک سگی در کوی بر کور گدا ** حمله میآورد چون شیر وغا
- Bir köpek, mahallede bir kör bir dilenciye savaş aslanı gibi saldırdı.
-
سگ کند آهنگ درویشان به خشم ** در کشد مه خاک درویشان به چشم 2355
- Ay bile yoksulların izi tozunu gözüne sürme gibi çektiği halde, köpek, kızgınlıkla yoksullara saldırır.
-
کور عاجز شد ز بانگ و بیم سگ ** اندر آمد کور در تعظیم سگ
- Kör, köpeğin sesinden korktu, âciz oldu. Ona tâzim etmeye başladı:
-
کای امیر صید و ای شیر شکار ** دست دست تست دست از من بدار
- “Ey avcılar beyi, ey av aslanı, el senin elin (hüküm senin hükmün), benden el çek” demeye başladı.