زین ضرورت گیج و دیوانه شدم ** لیک در باطن همانم که بدم
Bunun zoruyla kendimi deli gösterdim, deliliğe Tanrı rahmeti geç erişir ama adamakıllı eriyordum. Fakat hakikatte evvelce ne idiysem yine oyum benim ben.
عقل من گنج است و من ویرانهام ** گنج اگر پیدا کنم دیوانهام2425
Aklım hazinedir, ben viraneyim. Deliyim hazineyi gösterirsem!
اوست دیوانه که دیوانه نشد ** این عسس را دید و در خانه نشد
Divane odur ki divane olmadı, divane odur ki bu bekçiyi gördüğü halde evine girmedi.
دانش من جوهر آمد نه عرض ** این بهایی نیست بهر هر غرض
Benim bilgim cevherdir, araz değil. Bu değerli bilgi, bir maksada erişmek için değil ki.
کان قندم نیستان شکرم ** هم ز من میروید و من میخورم
Ben şeker madeniyim, şeker kamışıyım, hem benden yetişmekte, hem ben yiyorum.
علم تقلیدی و تعلیمی است آن ** کز نفورش مستمع دارد فغان
Bir bilgiyi işiten kişi beğenmez, kabul eylemez, feryat ederse o bilgi taklit bilgisidir, öğrenilerek elde edilmiştir.( adama mal olmamıştır.)
چون پی دانه نه بهر روشنی است ** همچو طالب علم دنیای دنی است2430
Çünkü geçim elde edilmiştir, gönül aydınlatmak için değil. Bu ilim de, talibi gibi aşağılık dünya ilmidir.
طالب علم است بهر عام و خاص ** نی که تا یابد از این عالم خلاص
Bazı adamlar, havas ve avama görünmek için ilim öğrenmek ister, bu âlemden halâs olmak için değil.
همچو موشی هر طرف سوراخ کرد ** چون که نورش راند از در گشت سرد
Böyle adam fareye benzer; her tarafı deler ama vuslat nurlarından gafildir.
چون که سوی دشت و نورش ره نبود ** هم در آن ظلمات جهدی مینمود
Nuru, sahraya yol bulamadığı için ona bu karanlık kuyusu, hoş bir meskendir.
گر خدایش پر دهد پر خرد ** برهد از موشی و چون مرغان پرد
Fakat Tanrı, ona akıl kanadını ihsan ederse farelikten kurtulur, kuşlar gibi uçar.
ور نجوید پر بماند زیر خاک ** ناامید از رفتن راه سماک2435
Kanat aramazsa yerin dibinde kalır, Simâk burcuna yol bulmaktan ümitsiz bir hale düşer.
علم گفتاری که آن بیجان بود ** عاشق روی خریداران بود
Söze gelen ilim, cansızdır; satın alıcıların yüzüne âşıktır.
گر چه باشد وقت بحث علم زفت ** چون خریدارش نباشد مرد و رفت
Münakaşa ve mübahase zamanı o ilim, büyük görünür ama alıcısı olmayınca ölür gider.
مشتری من خدای است او مرا ** میکشد بالا که الله اشتری
Hâlbuki benim müşterim Tanrı’dır. Beni o yüceltir, o satın alır.
خونبهای من جمال ذو الجلال ** خونبهای خود خورم کسب حلال
Benim kanımın diyeti ululuk sahibi Tanrı’nın cemalidir. Ben kendi kan diyetimi yemekteyim, bu bana helâl bir kazançtır.
این خریداران مفلس را بهل ** چه خریداری کند یک مشت گل2440
Bu müflis alıcıları bırak. Bir avuç toprak, ne satın alabilir ki?
گل مخور گل را مخر گل را مجو ** ز انکه گل خوار است دایم زرد رو
Toprak yeme, toprak alma, toprağı arama. Çünkü toprak yiyenin yüzü daima sapsarıdır.
دل بخور تا دایما باشی جوان ** از تجلی چهرهات چون ارغوان
Gönül ye de daima genç kal. Benzin, tecelliden erguvana dönsün!”
یا رب این بخشش نه حد کار ماست ** لطف تو لطف خفی را خود سزاست
Yarabbi, bu ihsan bizim işimiz değil. Senin lûtfun, gizli lûtfe yol göstericidir.
دست گیر از دست ما ما را بخر ** پرده را بردار و پردهی ما مدر
Ey düşkünlerin ellerini tutan, elimizi tut. Bizi al, perdeyi kaldır, perdemizi yırtma.
باز خر ما را از این نفس پلید ** کاردش تا استخوان ما رسید2445
Bizi bu murdar nefisten kurtar. Çünkü bıçağı kemiğimize kadar dayandı.
از چو ما بیچارگان این بند سخت ** کی گشاید ای شه بیتاج و تخت
Ey tacı, tahtı olmayan padişah, bizim gibi biçarelerden bu kuvvetli bağı kim çözebilir?
این چنین قفل گران را ای ودود ** کی تواند جز که فضل تو گشود
Ey muhabbet ihsan eden muhabbetli Tanrı, böyle sağlam bir kilidi, senin fazlından başka kim açabilir?
ما ز خود سوی که گردانیم سر ** چون تویی از ما به ما نزدیکتر
Biz kendimizden vazgeçer, yüzümüzü sana tutarız. Çünkü sen, bize bizden yakınsın.
این دعا هم بخشش و تعلیم تست ** گر نه در گلخن گلستان از چه رست
Bu dua da senin öğretmenledir, senin ihsanındandır. Yoksa külhanda nasıl olur da gül bahçesi yetişir?
در میان خون و روده فهم و عقل ** جز ز اکرام تو نتوان کرد نقل2450
Kan ve bağırsak arasında kalmış olan anlayış ve akıl senin ikramından başka bir şey nakletmez ki,
از دو پارهی پیه این نور روان ** موج نورش میزند بر آسمان
İki parça yağdan çıkan bu ruhani nurun nurani dalgası göklere vurmakta.
گوشت پاره که زبان آمد از او ** میرود سیلاب حکمت همچو جو
Bu dil denen et parçasından hikmet nehri ırmak gibi akmakta.
سوی سوراخی که نامش گوشهاست ** تا بباغ جان که میوهاش هوشهاست
Kulak denen deliklerden akıp, meyvesi akıl ve anlayış olan can bağına kadar gitmekte.
شاه راه باغ جانها شرع اوست ** باغ و بستانهای عالم فرع اوست
Canlar bağının ana yolu da o anlayışın yolu. Âlemin bağları, bostanları onun fer’inden ibaret.
اصل و سرچشمهی خوشی آن است آن ** زود تجری تحتها الأنهار خوان2455
Bu hoşlukların aslı ve kaynağı o. Haydi, hemen “ O, bahçelerin inişlerinde nehirler akar” ayetini oku artık.”
تتمهای نصیحت رسول صلی الله علیه و آله بیمار را
Peygamber Sallâllahu Aleyhi Ve Sellem’in hastaya nasihat etmesi hikâyesinin sonu
گفت پیغمبر مر آن بیمار را ** چون عیادت کرد یار زار را
Peygamber, o hastayı dolaştı, o ağlayıp inleyen zavallının halini hatırını sordu. Sonra dedi ki:
که مگر نوعی دعایی کردهای ** از جهالت زهربایی خوردهای
“Acaba sen bir çeşit dua mı ettin, bilmeyerek bir zehirli aş mı yedin?
یاد آور چه دعا میگفتهای ** چون ز مکر نفس میآشفتهای
Hele bir hatırla bakayım, nefsin, hilesinden coşunca ne çeşit duada bulundun?”
گفت یادم نیست الا همتی ** دار با من یادم آید ساعتی
Hasta “ Hiç hatırıma gelmiyor. Himmet et de hatırlayayım” dedi.
از حضور نور بخش مصطفا ** پیش خاطر آمد او را آن دعا2460
Mustafa’nın nur bağışlayan huzuru hürmetine duayı hatırladı.
همت پیغمبر روشنکده ** پیش خاطر آمدش آن گم شده
Her yanı aydınlatan Peygamber’in himmeti, ona hatırlayamadığını hatırlattı.
تافت ز آن روزن که از دل تا دل است ** روشنی که فرق حق و باطل است
Hakla bâtıl arasını ayırt eden aydınlık, gönülden gönle açılmış olan pencereden parladı.
گفت اینک یادم آمد ای رسول ** آن دعا که گفتهام من بو الفضول
Dedi ki: “Ya Resulallah, bir hezeyandır ettim, şimdicek duamı hatırladım.
چون گرفتار گنه میآمدم ** غرقه دست اندر حشایش میزدم
Daima günaha giriftar olup duruyordum. Denize düşenin yılana sarılması gibi önüme ne gelirse sarılıyordum.
از تو تهدید و وعیدی میرسید ** مجرمان را از عذاب بس شدید2465
Sen, suçluları çok şiddetli azaplarla tehdit etmiştin.
مضطرب میگشتم و چاره نبود ** بند محکم بود و قفل ناگشود
Istıraba düştüm, çarem kalmadı. Bağ pek sıkı, kilit kapalıydı.
نی مقام صبر و نه راه گریز ** نی امید توبه نه جای ستیز
Ne sabredebiliyordum. Ne kaçacak, kurtulacak yer vardı. Ne tövbe etmeye bir ümidim kalmıştı, ne dayanmama imkân.
من چو هاروت و چو ماروت از حزن ** آه میکردم که ای خلاق من
Elemden Harut’la Marut gibi ah ederek dedim ki: Ey yaratan Tanrı’m.
از خطر هاروت و ماروت آشکار ** چاه بابل را بکردند اختیار
Harut’la Marut tehlikeden kurtulmak için Bâbil Kuyusunu dilediler.
تا عذاب آخرت اینجا کشند ** گربزند و عاقل و ساحروشاند2470
Gürbüz, akıllı, hatta sihirbaza benzer, her şeye muktedir oldukları halde onlar bile ahret azabını o kuyuda çekmek istediler.
نیک کردند و بجای خویش بود ** سهلتر باشد ز آتش رنج دود
İyi de ettiler, tam yerinde bir işti. Dumandan çekilen zahmet ateşe nispetle elbette kolaydır, ehemmiyetsizdir.
حد ندارد وصف رنج آن جهان ** سهل باشد رنج دنیا پیش آن
Ahiret azabını tavsife imkân yoktur. Onun yanın da dünya azabının ehemmiyeti olamaz.
ای خنک آن کاو جهادی میکند ** بر بدن زجری و دادی میکند
Ne mutlu o kişiye ki savaşır, çabalar, bedenine azap eder.