-
ای دل آن جا رو که با تو روشناند ** وز بلاها مر ترا چون جوشناند
- Gönül, seninle nurlanan yere, belâlardan sana siperlerden olanların meclisine,
-
ز آن میان جان ترا جا میکنند ** تا ترا پر باده چون جامی کنند
- Sana canlarında yer verenlerin, seni şaraplarla dopdolu bir kadeh haline getirenlerin yanına git!
-
در میان جان ایشان خانه گیر ** در فلک خانه کن ای بدر منیر
- Onların canlarında yurt kur; ey aydın dolunay, gökyüzünde mekân tut!
-
چون عطارد دفتر دل واکنند ** تا که بر تو سرها پیدا کنند
- Onlar, sana sırları belirtmek için Utarit gibi gönül defterini açarlar.
-
پیش خویشان باش چون آوارهای ** بر مه کامل زن ار مه پارهای 2580
- Mademki yerin yurdun yok bildiklerin yanına var, ay parçasıysan kâmil ve tamam bir aya yüz vur!
-
جزو را از کل خود پرهیز چیست ** با مخالف این همه آمیز چیست
- Cüz’ün, küllünden çekinmesi de ne oluyor? Muhalifle bu kaynaşma da ne?
-
جنس را بین نوع گشته در روش ** غیبها بین گشته عین از پرتوش
- Cinse bak, bir nev’ile karışınca, o cinsin nev’i olmuş gayıpları gör, ayn’ın nuru ile ayn kesilmiş.
-
تا چون زن عشوه خری ای بیخرد ** از دروغ و عشوه کی یابی مدد
- Be akılsız, karı gibi işvelendikçe, yalana işveye kalkıştıkça, nasıl üst olacaksın?
-
چاپلوس و لفظ شیرین و فریب ** میستانی مینهی چون زر به جیب
- Halkın seni övmesini, sana yaltaklanmasını, halkın tatlı ve kandırıcı sözlerini alıyor, altın gibi cebine indiriyorsun!
-
مر ترا دشنام و سیلی شهان ** بهتر آید از ثنای گمرهان 2585
- Sana Padişahların sövmesi, vurması, sapıkların övmesinden daha iyidir.
-
صفع شاهان خور مخور شهد خسان ** تا کسی گردی ز اقبال کسان
- Padişahların tokadını ye de aşağılık kişilerin balını yeme, bu suretle er olanların ikbali yüzünden sen de bir er ol.
-
ز آنک از ایشان خلعت و دولت رسد ** در پناه روح جان گردد جسد
- Çünkü onlardan hil’at gelir, devlet gelir. Onlar, ruhun penahında cesedi, can haline getirirler.
-
هر کجا بینی برهنه و بینوا ** دان که او بگریخته ست از اوستا
- Nerede bir çıplak, bir yoksul görürsen bil ki bir kâmilden kaçmıştır.
-
تا چنان گردد که میخواهد دلش ** آن دل کور بد بیحاصلش
- Gönlünün dilediğini yapmak, o kör, o kötü ve sermayesiz gönlün istediğini yerine getirmek için bir üstattan firar etmiştir.
-
گر چنان گشتی که استا خواستی ** خویش را و خویش را آراستی 2590
- Eğer ustanın dilediğine uysaydı kendisini de bezerdi, akrabasını da.
-
هر که از استا گریزد در جهان ** او ز دولت میگریزد این بدان
- Dünyada kim ustadan kaçarsa, devletten kaçar; bunu böyle bil.
-
پیشهای آموختی در کسب تن ** چنگ اندر پیشهی دینی بزن
- Ten kazancında bir sanat öğrendin, din sanatına da bir el ur!
-
در جهان پوشیده گشتی و غنی ** چون برون آیی از اینجا چون کنی
- Dünyada elbisen var, zenginleştin; fakat bu âlemden gidince nasıl edeceksin?
-
پیشهای آموز کاندر آخرت ** اندر آید دخل کسب مغفرت
- Ahiret için de bir sanat öğren ki mağfiret kazancını elde edesin.
-
آن جهان شهری است پر بازار و کسب ** تا نپنداری که کسب اینجاست حسب 2595
- O cihan da pazarla, kazançla dolu bir şehirdir. Zannetme ki kazanma yalnız bu âlemdedir ve bu kazanç kâfidir!
-
حق تعالی گفت کاین کسب جهان ** پیش آن کسب است لعب کودکان
- Ulu Tanrı “Bu cihanın kazancı, o kazancın yanında çocuk oyuncağıdır” dedi.
-
همچو آن طفلی که بر طفلی تند ** شکل صحبت کن مساسی میکند
- Hani bir çocuk, öbür çocuğun üstüne yürür, onunla konuşuyor birleşiyor gibi hareketlerde bulunur ya..
-
کودکان سازند در بازی دکان ** سود نبود جز که تعبیر زبان
- Çocuklar, dükkâncılık oynarlar ya fakat zaman geçirmeden başka, ellerine bir şey girmez.
-
شب شود در خانه آید گرسنه ** کودکان رفته بمانده یک تنه
- Gece gelip çatar, çocuk evine aç döner, Öbür çocuklar giderler, tek başına kalakalır.
-
این جهان بازیگه است و مرگ شب ** باز گردی کیسه خالی پر تعب 2600
- Bu âlem oyun yeridir, ölüm de gece. Geri döner gidersin, fakat kese bomboş, sen de yorgun argın!
-
کسب دین عشق است و جذب اندرون ** قابلیت نور حق دان ای حرون
- Be serkeş herif, din kazancı; aşktır, gönül cezbesidir, Hak nuruna kabiliyettir.
-
کسب فانی خواهدت این نفس خس ** چند کسب خس کنی بگذار بس
- Bu aşağılık nefis, senden fâni kazanç ister. Fakat niceye bir aşağılık şeyleri kazanıp duracaksın, bırak artık, yeter.
-
نفس خس گر جویدت کسب شریف ** حیله و مکری بود آن را ردیف
- Aşağılık nefis eğer senden yüce bir kazanç dilese bile bu dilekte hile ve düzen vardır.
-
بیدار کردن ابلیس معاویه را که خیز وقت نماز است
- İblis’in Muaviye’yi “Kalk, namaz vakti geldi” diye uyandırması
-
در خبر آمد که آن معاویه ** خفته بد در قصر در یک زاویه
- Rivayet ederler: O Muaviye köşkünde bir bucakta uyumuştu.
-
قصر را از اندرون در بسته بود ** کز زیارتهای مردم خسته بود 2605
- Köşkün kapısı içerden kilitliydi, çünkü Muaviye halkın gelip gitmesinden yorulmuştu.
-
ناگهان مردی و را بیدار کرد ** چشم چون بگشاد پنهان گشت مرد
- Ansızın birisi onu uyandırdı. Muaviye gözünü açınca adam gözden sır oldu.
-
گفت اندر قصر کس را ره نبود ** کیست کاین گستاخی و جرات نمود
- Kendi kendisine, “Köşke kimse giremez. Bu küstahlıkta, bu cürette bulunan kim acaba?” dedi.
-
گرد برگشت و طلب کرد آن زمان ** تا بیابد ز آن نهان گشته نشان
- Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir nişan bulmak için her tarafı araştırdı.
-
از پس در مدبری را دید کاو ** در در و پرده نهان میکرد رو
- Kapı ardında bir herif gördü. Adam kapıya sinmiş, yüzünü perde ile örtmüş gizlenmişti.
-
گفت هی تو کیستی نام تو چیست ** گفت نامم فاش ابلیس شقی است 2610
- Muaviye “Hey sen, kimsin, adın ne ?” diye sordu. Adam “ Adım açıkça söyleyeyim, Şaki İblis” diye cevap verdi.
-
گفت بیدارم چرا کردی به جد ** راست گو با من مگو بر عکس و ضد
- Muaviye “Niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğru söyle, aykırı konuşma” dedi.
-
از خر افکندن ابلیس معاویه را و رو پوش و بهانه کردن و جواب گفتن معاویه او را
- İblis’in Muaviye’yi eşekten düşürmesi, kapalı konuşup bahaneler etmesi, Muaviye’nin ona cevap vermesi
-
گفت هنگام نماز آخر رسید ** سوی مسجد زود میباید دوید
- Şeytan “Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşmak gerek.
-
عجلوا الطاعات قبل الفوت گفت ** مصطفی چون در معنی میبسفت
- Mustafa, mana incisini delerek “Acele edin, ibadetleri vakti geçmeden yapın buyurdu” dedi.
-
گفت نی نی این غرض نبود ترا ** که به خیری رهنما باشی مرا
- Muaviye “Hayır, hayır senin böyle bir maksadın olmaz. Bana hayra delil olasın, imkânı mı var?
-
دزد آید از نهان در مسکنم ** گویدم که پاسبانی میکنم 2615
- Hırsız, evime gizlice giriyor da “Bekçilik ediyorum” diyor.
-
من کجا باور کنم آن دزد را ** دزد کی داند ثواب و مزد را
- Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi.
-
باز جواب گفتن ابلیس معاویه را
- Yine İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
-
گفت ما اول فرشته بودهایم ** راه طاعت را به جان پیمودهایم
- Şeytan dedi ki: “Biz, evvelce melektik. İbadet yoluna canla başla düzülmüştük.
-
سالکان راه را محرم بدیم ** ساکنان عرش را هم دم بدیم
- Yol saliklerine mahremdik, Arş sakinlerine hemdem,
-
پیشهی اول کجا از دل رود ** مهر اول کی ز دل بیرون شود
- İlk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur?
-
در سفر گر روم بینی یا ختن ** از دل تو کی رود حب الوطن 2620
- Seferde Rum diyarı ehlinden birisini yahut Huten’li birisini görmekle vatan sevgisi kalbinden çıkar mı?
-
ما هم از مستان این می بودهایم ** عاشقان درگه وی بودهایم
- Biz de bu şarabın sarhoşlarındandık, biz de kapısının âşıklarındandık.
-
ناف ما بر مهر او ببریدهاند ** عشق او در جان ما کاریدهاند
- Göbeğimizi onun sevgisiyle kestik, sevgisini canımıza ektiler.
-
روز نیکو دیدهایم از روزگار ** آب رحمت خوردهایم اندر بهار
- Zamanede güzel günler gördük, baharda rahmet suları içtik.
-
نه که ما را دست فضلش کاشته ست ** از عدم ما را نه او برداشته ست
- Bizim varlığımızı da “Onun fazıl” ve ihsan eli ekmemiş midir? Bizi de yoktan yaratan o değil mi?
-
ای بسا کز وی نوازش دیدهایم ** در گلستان رضا گردیدهایم 2625
- Ondan nice lütuflar görmüşüz, rıza gülistanında nice dolaşmışız.