-
نی برای آن که تا سودی کنم ** و ز برهنه من قبایی بر کنم
- Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan bir libas elde edeyim diye yaratmadım, dedi” buyurmuştur.
-
چند روزی که ز پیشم رانده است ** چشم من در روی خوبش مانده است
- Birkaç gün oldu ki beni huzurundan kovdu. Fakat yine gözüm onun güzel yüzünde.
-
کز چنان رویی چنین قهر ای عجب ** هر کسی مشغول گشته در سبب
- Böyle bir yüzden bu çeşit kahra uğramak şaşılacak şey. Herkes sebeple meşgul olup durmakta.
-
من سبب را ننگرم کان حادث است ** ز انکه حادث حادثی را باعث است 2640
- Hâlbuki ben sebebe bakmam. Çünkü sebep sonra meydana gelen bir şeydir. Sonradan meydana gelen bir şeyin varlığına sebep olur.
-
لطف سابق را نظاره میکنم ** هر چه آن حادث دو پاره میکنم
- Ben ezeli lütfa bakar, sonradan meydana geleni yırtar, iki parça ederim.
-
ترک سجده از حسد گیرم که بود ** آن حسد از عشق خیزد نز جحود
- Tutalım, Âdem’e secde etmemem hasettendi. Ama o haset de aşktan meydana geldi; inattan, inkârdan değil.
-
هر حسد از دوستی خیزد یقین ** که شود با دوست غیری همنشین
- Her haset, şüphesiz dostluktan meydana gelir. Sevgiliyle başkaları bir arada oturunca haset baş gösterir.
-
هست شرط دوستی غیرت پزی ** همچو شرط عطسه گفتن دیر زی
- Aksırana “Çok yaşa “ demek dostluktan olduğu gibi, kıskançlık da dostluğun şartıdır.
-
چون که بر نطعش جز این بازی نبود ** گفت بازی کن چه دانم در فزود 2645
- Onun oyununda bundan başka bir oyun yoktu ki? Oyna dedi, ben ne bilirim ki ona katayım?
-
آن یکی بازی که بد من باختم ** خویشتن را در بلا انداختم
- Bir tek oyunum vardı, oynadım, kendimi kaldırıp belâya attım.
-
در بلا هم میچشم لذات او ** مات اویم مات اویم مات او
- Belâda da onun lezzetlerini tatmak istedim, ona mat oldum, ona mat oldum, ona mat oldum!
-
چون رهاند خویشتن را ای سره ** هیچ کس در شش جهت از شش دره
- Ey ulu kişi, bu altı cihetli âlemde kim, kendisini altı duygu kapısından kurtarabilir ki?
-
جزو شش از کل شش چون وارهد ** خاصه که بیچون مر او را کژ نهد
- Altının cüz’ü, nasıl olurda küllünden kurtulur? Hele keyfiyetsiz Tanrı onu eğri yaratmışsa!
-
هر که در شش او درون آتش است ** اوش برهاند که خلاق شش است 2650
- Bu altı cihet içinde ateşe dalmış kişiyi ancak altı ciheti yaratan Tanrı kurtarabilir.
-
خود اگر کفر است و گر ایمان او ** دست باف حضرت است و آن او
- Küfür olsun, iman olsun, onun eliyle dokunmadır, onundur.”
-
باز تقریر کردن معاویه با ابلیس مکر او را
- Muaviye’nin tekrar İblis’e İblis’in hilelerini anlatması
-
گفت امیر او را که اینها راست است ** لیک بخش تو ازینها کاست است
- Emîr ona dedi ki: “Bunlar doğru. Fakat bunlardan senin payın eksik.
-
صد هزاران را چو من تو ره زدی ** حفره کردی در خزینه آمدی
- Sen, benim gibi yüz binlerce kişinin yolunu urdum delik deldin, hazineye girdin!
-
آتشی از تو نسوزم چاره نیست ** کیست کز دست تو جامهش پاره نیست
- Hem ateş ve neft olasın, hem yakmayasın, buna imkân var mı? Kimdir ki senin elinden elbisesi yırtılmamış olsun!
-
طبعت ای آتش چو سوزانیدنی است ** تا نسوزانی تو چیزی چاره نیست 2655
- Ey, ateş senin tabiatın yakmaktır, bir şeyi yakmaman mümkün değil.
-
لعنت این باشد که سوزانت کند ** اوستاد جمله دزدانت کند
- Tanrı seni yakıcı bir hale getirmiş, bütün hırsızların üstadı etmiştir. İşte lânet budur.
-
با خدا گفتی شنیدی رو برو ** من چه باشم پیش مکرت ای عدو
- Tanrı ile yüz yüze konuştum. Ey düşman, senin hilene karşı ben kim oluyorum?
-
معرفتهای تو چون بانگ صفیر ** بانگ مرغانی است لیکن مرغ گیر
- Senin marifetlerin, ıslık sesi gibidir, kuşların seslerine benzer, fakat kuş avlar.
-
صد هزاران مرغ را آن ره زده ست ** مرغ غره کاشنایی آمده ست
- O, yüz binlerce kuşun yolunu urmuştur. Kuş, aşina bir kuş geldi sanıp aldanmıştır.
-
در هوا چون بشنود بانگ صفیر ** از هوا آید شود اینجا اسیر 2660
- Havada uçarken ıslık sesini duyunca havadan iner, burada esir olur.
-
قوم نوح از مکر تو در نوحهاند ** دل کباب و سینه شرحه شرحهاند
- Nuh’un kavmi senin hilenden feryada düşmüşler, gönülleri yanmış, göğüsleri paramparça olmuştur.
-
عاد را تو باد دادی در جهان ** در فگندی در عذاب و اندهان
- Cihanda Âd kavmine rüzgârı sen yolladın, onları azaplara, mihnetlere sen düşürdün.
-
از تو بود آن سنگسار قوم لوط ** در سیاه آبه ز تو خوردند غوط
- Lût kavminin başına taş yağmasına sen sebep oldun. O kara suyun içinde, senin yüzünden boğuldular.
-
مغز نمرود از تو آمد ریخته ** ای هزاران فتنهها انگیخته
- Nemrut’un beyni, senin yüzünden döküldü binlerce fitneler meydana getiren Şeytan!
-
عقل فرعون ذکی فیلسوف ** کور گشت از تو نیابید او وقوف 2665
- Filozof, zeki Firavunun aklı körleşti, senin yüzünden bir şey anlamaz oldu.
-
بو لهب هم از تو نااهلی شده ** بو الحکم هم از تو بو جهلی شده
- Ebulehep de senin yüzünden naehil, oldu. Ebülhakem de senin yüzünden Ebucehil kesildi.
-
ای بر این شطرنج بهر یاد را ** مات کرده صد هزار استاد را
- Ey bu satrançta nam için yüz binlerce ustayı mat eden!
-
ای ز فرزین بندهای مشکلت ** سوخته دلها سیه گشته دلت
- Ey müşkül oyunlarıyla gönülleri yakan ve gönlüne merhamet gelmeyen!
-
بحر مکری تو خلایق قطرهای ** تو چو کوهی وین سلیمان ذرهای
- Sen hile denizisin, halk bir katradan ibaret. Sen dağ gibisin, selim kalpli insanlara ancak bir zerre!
-
کی رهد از مکر تو ای مختصم ** غرق طوفانیم الا من عصم 2670
- Ey düşmanlık edip duran Şeytan, senin hilenden kim kurtulabilir? Hepimiz tufana gark olmuşuz. Ancak Tanrı’nın koruduğu müstesna.
-
بس ستارهی سعد از تو محترق ** بس سپاه و جمع از تو مفترق
- Nice saadetli yıldız, senin yüzünden ihtiraka düşmüştür. Nice askerler, nice topluluklar, senin yüzünden darmadağın olmuştur!”
-
باز جواب گفتن ابلیس معاویه را
- İblis’in Muaviye’ye cevap vermesi
-
گفت ابلیسش گشای این عقد را ** من محکم قلب را و نقد را
- İblis Muaviye’ye dedi ki: “Bu bağı çöz. Ben, kalpla halis için mehenğim.
-
امتحان شیر و کلبم کرد حق ** امتحان نقد و قلبم کرد حق
- Hak, beni aslanla köpeği imtihan etmek için yarattı, halisle kalpı ayırt etmek için halk etti.
-
قلب را من کی سیه رو کردهام ** صیرفیام قیمت او کردهام
- Ben, kalpın yüzünü ne vakit karartmışım. Kuyumcuyum ben, ona daima değerini verdim.
-
نیکوان را ره نمایی میکنم ** شاخههای خشک را بر میکنم 2675
- İyilere yol gösteririm, kuru dalları keserim.
-
این علفها مینهم از بهر چیست ** تا پدید آید که حیوان جنس کیست
- Bu otları niye ortaya koyarım? Hayvan hangi cinstendir, meydana çıksın diye.
-
گرگ از آهو چو زاید کودکی ** هست در گرگیش و آهویی شکی
- Kurt, ceylândan bir yavru doğursa onun kurt yahut ceylân oluşunda şüphe edilir.
-
تو گیاه و استخوان پیشش بریز ** تا کدامین سو کند او گام تیز
- Önüne otla kemik koy. Bakalım hangisine tezce adım atacak, hangisine meyledecek?
-
گر به سوی استخوان آید سگ است ** ور گیا خواهد یقین آهو رگ است
- Eğer kemiğe gelirse köpektir, ota meylederse şüphe yok, ceylân cinsindendir.
-
قهر و لطفی جفت شد با همدگر ** زاد از این هر دو جهانی خیر و شر 2680
- Kahırla lütuf, birbirine eş oldu. Bu ikisinden bir hayır ve şer âlemi doğdu.
-
تو گیاه و استخوان را عرضه کن ** قوت نفس و قوت جان را عرضه کن
- Sen otla kemiği göster, nefis ve can gıdasını arz et.
-
گر غذای نفس جوید ابتر است ** ور غذای روح خواهد سرور است
- Nefis gıdasını isterse aşağılıktır, ruh gıdasını isterse serverdir.
-
گر کند او خدمت تن هست خر ** ور رود در بحر جان یابد گهر
- Tene hizmet ederse eşektir. Can denizine dalarsa inci bulur.
-
گر چه این دو مختلف خیر و شراند ** لیک این هر دو به یک کار اندراند
- Gerçi bu ikisi birbirine aykırı, hayır ve şerdir ama ikisi de bir iş başındadır.
-
انبیا طاعات عرضه میکنند ** دشمنان شهوات عرضه میکنند 2685
- Peygamberler, ibadetlerini arz ederler, düşmanlar şehvetlerini.
-
نیک را چون بد کنم یزدان نیام ** داعیم من خالق ایشان نیام
- Ben iyiyi nasıl kötüleştirebilirim? Tanrı değilim ya! Ben bir davetçiyim, onları yaratan değil!