تا چه دارد این حسود اندر کدو ** ای خدا فریاد ما را زین عدو
Kim bilir, bu hasetçinin kabağında ne var? Tanrı, bu düşmanın elinden bizi kurtar, feryadımıza yetiş!
گر یکی فصلی دگر در من دمد ** در رباید از من این ره زن نمد 2705
Bir kere daha bana üfürür, beni bir kere daha afsunlarsa bu hırsız, hırkamı kaptı gitti!
نالیدن معاویه به حضرت حق تعالی از ابلیس و نصرت خواستن
BASLIK YOK
این حدیثش همچو دود است ای اله ** دست گیر ار نه گلیمم شد سیاه
Onun bu sözü duman gibidir. Ey Tanrı, elimi tut, yoksa kilimim elden gider.
من به حجت بر نیایم با بلیس ** کاوست فتنهی هر شریف و هر خسیس
Bir delil getirmekle İblis’e üst olamam. Çünkü o, her yüce, her aşağılık kişinin fitnecisi, imtihancısıdır.
آدمی که علم الاسما بک است ** در تک چون برق این سگ بیتک است
“Allemel esma” ya bey olan Âdem bile bu köpeğin yıldırım gibi koşuşuna karşı yaya kalmıştır.
از بهشت انداختش بر روی خاک ** چون سمک در شست او شد از سماک
Şeytan, onu bile cennetten yeryüzüne atmıştır. Âdem bile Simâk burcundayken balık gibi onun oltasına düşmüş,
نوحهی إنا ظلمنا میزدی ** نیست دستان و فسونش را حدی 2710
“Rabbenâ, zalemnâ” diye ağlayıp feryat etmiştir. Onun hilesine, düzenine nihayet yoktur.
اندرون هر حدیث او شر است ** صد هزاران سحر در وی مضمر است
Onun her sözünde bir şey vardır, her sözünde yüz binlerce sihir gizlidir.
مردی مردان ببندد در نفس ** در زن و در مرد افروزد هوس
Erlerin erliklerini bir nefeste bağlar; kadının erkeğin hevesini bir nefeste arttırır.
ای بلیس خلق سوز فتنه جو ** بر چیام بیدار کردی راست گو
Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, niçin beni uyandırdın? Doğruyu söyle!
باز تقریر ابلیس تلبیس خود را
BASLIK YOK
گفت هر مردی که باشد بد گمان ** نشنود او راست را با صد نشان
Şeytan, “Kötü zan sahibi olan kişi, yüz nişan da olsa doğruyu işitmez.
هر درونی که خیالاندیش شد ** چون دلیل آری خیالش بیش شد 2715
Bir gönül, hayale düştü mü delil getirsen bile hayali artar.
چون سخن دروی رود علت شود ** تیغ غازی دزد را آلت شود
Söz, o gönülde illet haline gelir; gazinin kılıcı hırsıza âlet olur.
پس جواب او سکوت است و سکون ** هست با ابله سخن گفتن جنون
Bu takdirde, öyle adama verilecek cevap susmaktan ibarettir. Ahmakla konuşmak deliliktir.
تو ز من با حق چه نالی ای سلیم ** تو بنال از شر آن نفس لئیم
Ey ahmak, benim şerrimden Tanrı’ya ne ağlayıp sızlanıyorsun? Sen, o aşağılık nefsinin şerrinden ağla, sızlan!
تو خوری حلوا تو را دنبل شود ** تب بگیرد طبع تو مختل شود
Sen helva yersin, çıban olur; sıtmaya tutulursun, sıhhatin bozulur.
بیگنه لعنت کنی ابلیس را ** چون نبینی از خود آن تلبیس را 2720
Sonra da İblis’e suçu yokken lânet edersin. Niçin o şeytanlığı kendinde görmezsin?
نیست از ابلیس از تست ای غوی ** که چو روبه سوی دنبه میدوی
Bu, ey azgın, İblis’ten değil, sendendir. Tilki gibi kuyruk peşinde koşup durmaktasın.
چون که در سبزه ببینی دنبه را ** دام باشد این ندانی تو چرا
Yeşillikte bir kuyruk gördün mü o tuzaktır, bunu niye bilmiyorsun?
ز آن ندانی کت ز دانش دور کرد ** میل دنبه چشم و عقلت کور کرد
Bilmiyorsun, çünkü kuyruğa meylin seni bilgiden uzaklaştırdı, gözünü, aklını kör etti.
حبک الأشیاء یعمیک یصم ** نفسک السودا جنت لا تختصم
Sevdiğin şeyler seni kör ve sağır eder; düşmanlığa kalkışma, bu cinayeti, kara nefsin işledi.
تو گنه بر من منه کژ مژ مبین ** من ز بد بیزارم و از حرص و کین 2725
Bana suç bulma, aykırı görme. Ben, kötülükten de bizarım, hırstan da, kinden de!
من بدی کردم پشیمانم هنوز ** انتظارم تا شبم آید به روز
Bir kere kötülük ettim, hâlâ pişmanım; gecem gündüz olsun diye bekleyip duruyorum.
متهم گشتم میان خلق من ** فعل خود بر من نهد هر مرد و زن
Halk arasında müttehim oldum, herkes, kadın olsun erkek olsun kendi işini bana isnat ediyor.
گرگ بیچاره اگر چه گرسنه است ** متهم باشد که او در طنطنه است
Zavallı kurt, aç bile olsa uyduruyor diye itham edilir.
از ضعیفی چون نتاند راه رفت ** خلق گوید تخمه است از لوت زفت
Zayıflıktan yol yürümeye kudreti olmasa bile çok yemeden imtilâ olmuştur derler” dedi.
باز الحاح کردن معاویه ابلیس را
Muaviye’nin tekrar İblis’e ısrarı
گفت غیر راستی نرهاندت ** داد سوی راستی میخواندت 2730
Muaviye dedi ki: “Seni doğruluktan başka bir şey kurtaramaz. Adalet, seni doğruluğa davet etmekte.
راست گو تا وارهی از چنگ من ** مکر ننشاند غبار جنگ من
Doğru söyle de elimden kurtul. Hile, savaşımın tozunu yatıştıramaz.”
گفت چون دانی دروغ و راست را ** ای خیالاندیش پر اندیشهها
Şeytan, “Ey hayal kuran, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi.
گفت پیغمبر نشانی داده است ** قلب و نیکو را محک بنهاده است
Muaviye, “Peygamber, nişanesini bildirmiş, kalpla sağlamı anlamak için mehenk vermiş;
گفته است الکذب ریب فی القلوب ** گفت الصدق طمانین طروب
“Yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru kalplere emniyet ve neşe verir “demiştir.
دل نیارامد ز گفتار دروغ ** آب و روغن هیچ نفروزد فروغ 2735
Gönül, yalan sözden istirahat bulmaz. Suyla yağ karışık olursa çırağ aydınlık vermez.
در حدیث راست آرام دل است ** راستیها دانهی دام دل است
Doğru söz kalbe istirahat verir. Doğru sözler, gönül tuzağının taneleridir.
دل مگر رنجور باشد بد دهان ** که نداند چاشنی این و آن
Gönül hasta olur, ağzı kokarsa ancak o vakit doğruyla yalanın tadını almaz.
چون شود از رنج و علت دل سلیم ** طعم کذب و راست را باشد علیم
Fakat gönül ağrıdan illetten salim olursa, yalanla doğrunun lezzetini adamakıllı bilir, anlar.
حرص آدم چون سوی گندم فزود ** از دل آدم سلیمی را ربود
Âdem’in buğdaya hırsı artınca bu hırs, gönlünden sıhhati, selâmeti kapıp götürdü.
پس دروغ و عشوهات را گوش کرد ** غره گشت و زهر قاتل نوش کرد 2740
Senin yalanına, işvene kulak astı, aldanıp öldürücü zehri içti.
کژدم از گندم ندانست آن نفس ** میپرد تمییز از مست هوس
O anda akrebi buğdaydayken ayırt edemedi. Hevesle mest olan kişinin temyizi uçup gider.
خلق مست آرزویند و هوا ** ز آن پذیرایند دستان ترا
Halk, arzu ve heva sarhoşudur. Onu için senin yalanını dinler.
هر که خود را از هوا خود باز کرد ** چشم خود را آشنای راز کرد
Fakat hevadan vazgeçen, gözünü sırlara âşina etmiştir.
شکایت قاضی از آفت قضا و جواب گفتن نایب او را
Kadı’nın kadılıktan şikâyeti, naibinin ona verdiği cevap
قاضیی بنشاندند او میگریست ** گفت نایب قاضیا گریه ز چیست
Birisini kadı yaptılar. Ağlayıp inlemeye koyuldu. Naip “Kadıya bu ağlama nedir diye?
این نه وقت گریه و فریاد تست ** وقت شادی و مبارک باد تست 2745
Ağlamak, feryat etmek zamanı değil, sevinecek, kutlanacak zamanın “ dedi.
گفت اه چون حکم راند بیدلی ** در میان آن دو عالم جاهلی
Kadı, bir ah edip dedi ki: “Gönlüne hâkim olmayan, işin iç yüzünü bilmeyen kimse nasıl hükmedebilir? O, işin hakikatini bilen iki kişi arasında bir cahilden başka bir şey değildir ki.
آن دو خصم از واقعهی خود واقفند ** قاضی مسکین چه داند ز آن دو بند
O iki hasım, ne yaptıklarını bilirler. Zavallı, kadı o iki kişinin hilesini ne bilsin?
جاهل است و غافل است از حالشان ** چون رود در خونشان و مالشان
Hallerini bilmez, gafildir. Böyle olduğu halde kanlarına, mallarına nasıl hükmedecek?”
گفت خصمان عالمند و علتی ** جاهلی تو لیک شمع ملتی
Naip “Hasımlar, bilgili ama illetlidir. Hâlbuki sen, cahilsin ama şeriat mumusun.
ز انکه تو علت نداری در میان ** آن فراغت هست نور دیدهگان 2750
Çünkü sende bir kasıt ve illet yok. İşte şu illetsizlik yok mu? Gözlerin nurudur.
و آن دو عالم را غرضشان کور کرد ** علمشان را علت اندر گور کرد
O iki bilgiyi, garazları kör etmiştir. Bilgilerini de kasıtları, illetleri mezara tıkmıştır.
جهل را بیعلتی عالم کند ** علم را علت کژ و ظالم کند
Kasıtsızlık, bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garaz, ilmi aykırı bir hale sokar, zulüm haline koyar.
تا تو رشوت نستدی بینندهای ** چون طمع کردی ضریر و بندهای
Sen rüşvet almadıkça kör değilsin, fakat tamah ettin mi körsün, kul köle kesilirsin” dedi.