ای که صبرت نیست از دنیای دون ** صبر چون داری ز نعم الماهدون
Ey aşağılık dünyaya bile sabredemeyen, bu yeryüzünü güzel bir tarzda döşeyen Allah’ya nasıl sabredebiliyorsun?
ای که صبرت نیست از ناز و نعیم ** صبر چون داری از الله کریم 3075
Ey naz ve nimete bile sabredemeyen, kerim Allah’a nasıl sabredebiliyorsun?
ای که صبرت نیست از پاک و پلید ** صبر چون داری از آن کاین آفرید
Ey temize, pise bile sabırsız, Yaratanına nasıl sabredebiliyorsun?
کو خلیلی که برون آمد ز غار ** گفت هذا رب هان کو کردگار
Nerede bir Halil ki mağaradan çıkıp ayı görünce “ Bu benim Rabbim” dedikten sonra battığını görünce kendisine gelip “ Nerede kâinatı yaratan Allah?” desin.
من نخواهم در دو عالم بنگریست ** تا نبینم این دو مجلس آن کیست
Ben, bu iki meclis sahibini görmedikçe iki âlemi de görmek istemem.
بیتماشای صفتهای خدا ** گر خورم نان در گلو ماند مرا
Allah sıfatlarını görmedikçe ekmek bile yesem boğazımda kalır.
چون گوارد لقمه بیدیدار او ** بیتماشای گل و گلزار او 3080
Onun yüzünü görmedikçe, onun gülünü, gül bahçesini temaşa etmedikçe lokma nasıl siner?
جز بر امید خدا زین آب خور ** کی خورد یک لحظه الا گاو و خر
Allah’ı ummadan bu suyu bir an bile kim içer? Ancak öküz ve eşek!
آن که کالانعام بد بل هم اضل ** گر چه پر مکر است آن گنده بغل
Hayvan gibi olanlar, hatta ondan da aşağı bir dereceye düşmüş bulunanlar, hileyle dolu olsa bile yine pis, murdar, kokmuş kişilerdir.
مکر او سر زیر و او سر زیر شد ** روزگاری برد و روزش دیر شد
Böyle kişinin hilesi de baş aşağı olmuştur, kendisi de. Zamanı geçip gitmiş, günü bir türlü gelmez olmuştur.
فکرگاهش کند شد عقلش خرف ** عمر شد چیزی ندارد چون الف
Düşüncesi körleşmiş, aklı bozulmuş ömrü hiçe gitmiştir. Elif gibi hiçbir şeyi yoktur!
آن چه میگوید در این اندیشهام ** آن هم از دستان آن نفس است هم 3085
“ Ben de bu düşüncedeyim” dese bile bu da o nefsin hilesinden, masalındandır.
و انچه میگوید غفور است و رحیم ** نیست آن جز حیلهی نفس لئیم
“Allah yargılayıcıdır, merhametlidir” demesi de aşağılık nefsin hilesinden başka bir şey değildir.
ای ز غم مرده که دست از نان تهی است ** چون غفور است و رحیم این ترس چیست
Ey elimde ekmeğim yok diye gamdan ölen, Allah yargılayıcı ve merhametliyse ya bu korku ne?
شکایت گفتن پیر مردی به طبیب از رنجوریها و جواب گفتن طبیب او را
İhtiyar bir adamın hastalıklardan doktora şikayeti, doktorun cevabı
گفت پیری مر طبیبی را که من ** در زحیرم از دماغ خویشتن
İhtiyarın biri, bir doktora “ Dimağım yorgun, aklım yerinde değil” dedi.
گفت از پیری است آن ضعف دماغ ** گفت بر چشمم ز ظلمت هست داغ
Doktor dedi ki . “ O akıl zayıflığı ihtiyarlıktandır.” İhtiyar, “ Gözüm de kararıyor” dedi. Doktor “Koca ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi.
گفت از پیری است ای شیخ قدیم ** گفت پشتم درد میآید عظیم 3090
Doktor, ”Koca ihtiyar, ihtiyarlıktan” dedi. Adam, “ Arkam dehşetli ağrıyor” deyince,
گفت از پیری است ای شیخ نزار ** گفت هر چه میخورم نبود گوار
Doktor dedi ki: “A zayıf ihtiyar, ihtiyarlıktan!” Adam, “ Ne yiyorsam hazmedemiyorum” dedi.
گفت ضعف معده هم از پیری است ** گفت وقت دم مرا دم گیری است
Doktor “ Mide zayıflığı da ihtiyarlıktan” dedi. Adam, “ Nefes alırken sıkıntı çekiyorum, nefes darlığım var” dedi.
گفت آری انقطاع دم بود ** چون رسد پیری دو صد علت شود
Doktor dedi ki: “Evet, nefes darlığı da ihtiyarlıktan. İhtiyarlayınca insanda iki yüz türlü illet peyda olur.”
گفت ای احمق بر این بر دوختی ** از طبیبی تو همین آموختی
İhtiyar kızıp, “ Be ahmak, lâfın hep bu mu, sen doktorluktan yalnız bunu mu belledin?
ای مدمغ عقلت این دانش نداد ** که خدا هر رنج را درمان نهاد 3095
Be herif, Allah her derde bir derman verdi, bunu bilemiyor musun?
تو خر احمق ز اندک مایگی ** بر زمین ماندی ز کوتهپایگی
Sen ahmak bir eşeksin, bilgin de kıt, aklın da. Ayağın kısa olduğundan yeryüzünde kalakalmışsın” dedi.
پس طبیبش گفت ای عمر تو شصت ** این غضب وین خشم هم از پیری است
Doktor cevap verdi: “Ey yaşı altmış, işi bitmiş adam, bu kızgınlık, bu hiddet de ihtiyarlıktan!”
چون همه اوصاف و اجزا شد نحیف ** خویشتنداری و صبرت شد ضعیف
Vücudun bütün cüzileri, zayıflar, yıpranır, sabır da azalır.
بر نتابد دو سخن زو هی کند ** تاب یک جرعه ندارد قی کند
İki çift söze bile tahammül edemez, haykırır. Bir yudum suyu bile hazmedemez, kusuverir!
جز مگر پیری که از حق است مست ** در درون او حیات طیبه است 3100
Ancak Allah sarhoşu olan ihtiyar müstesna. O tertemiz bir yaşayışa sahiptir.
از برون پیر است و در باطن صبی ** خود چه چیز است آن ولی و آن نبی
Zahiren ihtiyardır ama hakikatte çocuk. Zaten o veli ve nebi nedir ki?
گر نه پیدایند پیش نیک و بد ** چیست با ایشان خسان را این حسد
Eğer iyinin, kötünün yanında zahir olmasalar bu aşağılık kişilerin onlara şu hasedi neden?
ور نمیدانندشان علم الیقین ** چیست این بغض و حیل سازی و کین
Onlar yakîn ilmini bilmiyorlarsa onlara karşı bu buğuz, bu hilekârlık, bu kin ne?
ور نمیدانند بعث و رستخیز ** چون زنندی خویش بر شمشیر تیز
Onlara düşman olanlar ölümden sonra dirilmeyi ve kıyamet gününü bilselerdi kendilerini keskin kılıcın üstüne nasıl atarlardı.
بر تو میخندد مبین او را چنان ** صد قیامت در درون استش نهان 3105
O pir sana gülümser, fakat sen onu öyle görme; onun için yüzlerce kıyamet var.
دوزخ و جنت همه اجزای اوست ** هر چه اندیشی تو او بالای اوست
Cennet, cehennem... Hepsi onun cüzileri. Ne düşünürsen, O, o düşünceden de üstün.
هر چه اندیشی پذیرای فناست ** آن که در اندیشه ناید آن خداست
Ne düşünüyorsan yokluk kabul eder, fakat düşünceye sığmayan yok mu? İşte Allah odur.
بر در این خانه گستاخی ز چیست ** گر همیدانند کاندر خانه کیست
İçinde kim olduğunu biliyorsa, evin kapısındaki küstahlık neden?
ابلهان تعظیم مسجد میکنند ** در جفای اهل دل جد میکنند
Ahmaklar Mescidi ulular da, gönül ehlinin gönlünü yıkmaya çalışır.
آن مجاز است این حقیقت ای خران ** نیست مسجد جز درون سروران 3110
Hâlbuki o mecazidir be eşekler, bu hakikat. Uluların gönülden başka Mescidi yoktur.
مسجدی کان اندرون اولیاست ** سجدهگاه جمله است آن جا خداست
Herkesin secdegâhı olan velilerin gönül mescitlerinde Allah vardır.
تا دل مرد خدا نامد به درد ** هیچ قومی را خدا رسوا نکرد
Allah erinin gönlü derde düşmedikçe Allah, hiçbir milleti rüsvay etmemiştir.
قصد جنگ انبیا میداشتند ** جسم دیدند آدمی پنداشتند
Peygamberlerle savaşa girişenler, onları cisim görüp kendileri gibi insan sanmışlardır.
در تو هست اخلاق آن پیشینیان ** چون نمیترسی که تو باشی همان
Sende o ilk gelenlerin ahlâkı var. Nasıl oluyor da sen de onlar gibi helâk olmaktan korkmuyorsun?
آن نشانیها همه چون در تو هست ** چون تو زیشانی کجا خواهی برست 3115
Onlardaki nişanelerin hepsi sende de var. Mademki onlardansın, nerde kurtulacaksın?
قصهی جوحی و آن کودک که پیش جنازهی پدر خویش نوحه میکرد
Cuha ile babasının cenazesi önünde feryat eden çocuk
کودکی در پیش تابوت پدر ** زار مینالید و بر میکوفت سر
Çocuğun biri, babasının tabutu önünde ağlamakta, başına vurmaktaydı.
کای پدر آخر کجایت میبرند ** تا ترا در زیر خاکی بسپرند
“Baba, seni nereye götürüyorlar? Nihayet seni toprağın altına yatıracaklar.
میبرندت خانهی تنگ و زحیر ** نی در او قالی و نه در وی حصیر
Öyle bir dar, öyle bir elemli eve götürüyorlar ki orada ne halı var, ne hasır.
نی چراغی در شب و نه روز نان ** نی در او بوی طعام و نه نشان
Ne geceleyin bir ışık var, ne gündüzün bir dilim ekmek, ne yemek kokusu var, ne yiyecekten eser..
نی درش معمور و نی در بام راه ** نی یکی همسایه کاو باشد پناه 3120
Ne mamur bir kapı var, ne damında bir yol, ne de sığınılacak bir komşu!
چشم تو که بوسه گاه خلق بود ** چون رود در خانهی کور و کبود
Halkın öptüğü cismin o elemli yurda nasıl gidecek?
خانهی بیزینهار و جای تنگ ** که در او نه روی میماند نه رنگ
Amansız bir ev, dar bir yer, orada ne bet kalır, ne beniz” demekte.
زین نسق اوصاف خانه میشمرد ** وز دو دیده اشک خونین میفشرد
Bu suretle o evin vasıflarını sayıp gözlerinden kanlı yaşlar saçmaktaydı.