-
آمد و دید انگبین خاص بود ** کور شد آن دشمن کور و کبود
- Mürit gelip baktı, gördü ki halis bal. O manasız düşmansa kör oldu, bir şey göremedi.
-
گفت پیر آن دم مرید خویش را ** رو برای من بجو می ای کیا
- O zaman pîr müridine dedi ki: “ Yürü ey ulu mürit bana şarap bul,
-
که مرا رنجی است مضطر گشتهام ** من ز رنج از مخمصه بگذشتهام 3415
- Bir hastalığım var, şarap içmek zaruretindeyim. Hastalıktan ölüm haline geldim, hatta bu halden de ileri bir hale düştüm.
-
در ضرورت هست هر مردار پاک ** بر سر منکر ز لعنت باد خاک
- Zaruret vakti her pis, temiz sayılır. İnkâr edene lânet, başına toprak!
-
گرد خمخانه بر آمد آن مرید ** بهر شیخ از هر خمی او میچشید
- Mürit, meyhaneleri dönüp dolaşmaya, şeyh için her küpten şarap taşımaya başladı.
-
در همه خمخانهها او می ندید ** گشته بد پر از عسل خم نبید
- Fakat küplerin hiç birin de şarap bulamadı. Hurma şarabıyla dolu olan küpler, balla dolmuştu.
-
گفت ای رندان چه حال است این چه کار ** هیچ خمی در نمیبینم عقار
- “Rintler, bu ne hal, bu ne iş? Hiçbir küpte şarap bulamıyorum” dedi.
-
جمله رندان نزد آن شیخ آمدند ** چشم گریان دست بر سر میزدند 3420
- Bütün Rintler, ağlayıp ellerini başlarına vurarak Şeyhin yanına geldiler.
-
در خرابات آمدی شیخ اجل ** جمله میها از قدومت شد عسل
- “Ey ulu Şeyh, sen meyhaneye geldin, bütün şaraplar, kudümünün hürmetine bal oldu.
-
کرده ای مبدل تو می را از حدث ** جان ما را هم بدل کن از خبث
- Şarabı arıttın, bizim canlarımızı da kötü huylardan arıt, tebdil et “dediler.
-
گر شود عالم پر از خون مال مال ** کی خورد بندهی خدا الا حلال
- Cihan, baştanbaşa ağız, ağıza kanla dolu olsa Allah kulu yine ancak helâl yer.
-
گفتن عایشه مصطفی را علیه السلام که تو بیمصلا به هر جا نماز میکنی چون است
- Allah razı olsun, Ayşe’nin Mustafa Sallâllahü Aleyhi Ve Sellem’e “Sen seccade yaymadan her yerde namaz kılıyorsun” demesi
-
عایشه روزی به پیغمبر بگفت ** یا رسول الله تو پیدا و نهفت
- Bir gün Ayşe, Peygamber’e dedi ki. “Ey Allah Resulü, sen aşikâr, gizli,
-
هر کجا یابی نمازی میکنی ** میدود در خانه ناپاک و دنی 3425
- Neresini bulursan orada namaz kılmaktasın. Hâlbuki evde pis adamlar da gezip tozuyor.
-
مستحاضه و طفل و آلودهی پلید ** کرد مستعمل به هر جا که رسید
- Sen de bilirsin ki pis çocuklar, nereye varırsa orasını pislerler.”
-
گفت پیغمبر که از بهر مهان ** حق نجس را پاک گرداند بدان
- Peygamber, “Şunu bil: Allah, büyükler pis şeyleri temiz etmiştir.
-
سجدهگاهم را از آن رو لطف حق ** پاک گردانید تا هفتم طبق
- Hakk’ın lûtfu, bu yüzden secdegâhımı, ta yedinci kat göğe kadar arıttı” diye cevap verdi.
-
هان و هان ترک حسد کن با شهان ** ور نه ابلیسی شوی اندر جهان
- Kendine gel, kendine. Padişahlara hasede kalkışma. Terk et hasedi. Yoksa âlemde sen de bir iblis olursun.
-
کاو اگر زهری خورد شهدی شود ** تو اگر شهدی خوری زهری بود 3430
- Veli, zehir yese bal olur, sen bal yesen zehir kesilir.
-
کاو بدل گشت و بدل شد کار او ** لطف گشت و نور شد هر نار او
- O, varlığını Allah varlığına tebdil etmiştir. İşi de eşyayı tebdil etmedir. O, lütuftan ibaret bir hale gelmiştir, her türlü ateşi de nur olmuştur.
-
قوت حق بود مر بابیل را ** ور نه مرغی چون کشد مر پیل را
- Ebabil kuşlarında Allah kuvveti vardı. Yoksa bir kuşcağız nasıl olurda bir fili helâk edebilirdi?
-
لشکری را مرغکی چندی شکست ** تا بدانی کان صلابت از حق است
- Koca bir orduyu birkaç kuş kırıp geçirdi. Bak da bu kudretin Allah’tan olduğunu bil.
-
گر تو را وسواس آید زین قبیل ** رو بخوان تو سورهی اصحاب فیل
- Eğer bundan şüpheye düşersen yürü var, Eshabı fil suresini oku.
-
ور کنی با او مری و همسری ** کافرم دان گر تو ز ایشان سر بری 3435
- Onunla inada kalkışır, beraberlik dâvasına girişirsen, yok mu? Eğer onlardan başını kurtarabilirsen beni de kâfir bil sen!
-
کشیدن موش مهار شتر را و متعجب شدن موش در خود
- Farenin deve yularını çekmesi ve kendi kendisine gururlanması
-
موشکی در کف مهار اشتری ** در ربود و شد روان او از مری
- Bir fareceğiz, bir devenin yularını eline aldı, kurula, kurula yola düştü.
-
اشتر از چستی که با او شد روان ** موش غره شد که هستم پهلوان
- Deve, tabiatındaki mülayimlik yüzünden onunla beraber yürümeye koyuldu. Fare “Ben, ne de pehlivan, ne de yiğit ermişim” diye gurura düştü.
-
بر شتر زد پرتو اندیشهاش ** گفت بنمایم ترا تو باش خوش
- Düşüncesinin ışığı deveye aksetti. “Hele hoşindi. Ben sana gösteririm!” dedi.
-
تا بیامد بر لب جوی بزرگ ** کاندر او گشتی زبون پیل سترگ
- Gide, gide bir büyük ırmak kenarına geldiler. Öyle büyük, öyle derindi ki ulu bir fil bile o ırmakta zebun olurdu.
-
موش آن جا ایستاد و خشک گشت ** گفت اشتر ای رفیق کوه و دشت 3440
- Fare orada duru, kaskatı kesildi. Deve “Ey dağda, ovada bana arkadaş olan,
-
این توقف چیست حیرانی چرا ** پا بنه مردانه اندر جو در آ
- Bu duraklama ne, niye şaşırdın? Irmağa ercesine ayak bas, gir suya!
-
تو قلاووزی و پیش آهنگ من ** در میان ره مباش و تن مزن
- Sen kılavuzsun, benim öncümsün. Yol ortasında durup susma” dedi.
-
گفت این آب شگرف است و عمیق ** من همیترسم ز غرقاب ای رفیق
- Fare dedi ki: “Bu su, pek büyük, pek derin bir su. Arkadaş, ben boğulmaktan korkuyorum.”
-
گفت اشتر تا ببینم حد آب ** پا در او بنهاد آن اشتر شتاب
- Deve “Hele bir göreyim, ne kadarmış bu su?” deyip hemen ayağını attı.
-
گفت تا زانوست آب ای کور موش ** از چه حیران گشتی و رفتی ز هوش 3445
- Dedi ki: “A kör sıçan, su diz boyuymuş. A hayvanların kusuru, neden şaşırdın?”
-
گفت مور تست و ما را اژدهاست ** که ز زانو تا به زانو فرقهاست
- Fare, “Sana karınca ama bize ejderha! Dizden dize fark var.
-
گر ترا تا زانو است ای پر هنر ** مر مرا صد گز گذشت از فرق سر
- Ey hünerli deve, sana diz boyu ama benim tepemden yüz arşın geçer.” dedi.
-
گفت گستاخی مکن بار دگر ** تا نسوزد جسم و جانت زین شرر
- Deve dedi ki: “ Öyleyse bir daha küstahlık etme de cismin, canın yanıp yakılmasın.
-
تو مری با مثل خود موشان بکن ** با شتر مر موش را نبود سخن
- Sen, kendin gibi farelerle boy ölçüş. Deveyle sıçanın sözü yoktur.”
-
گفت توبه کردم از بهر خدا ** بگذران زین آب مهلک مر مرا 3450
- Fare, “Tövbe ettim, Allah hakkı için beni bu helâk edici sudan geçir.” dedi.
-
رحم آمد مر شتر را گفت هین ** برجه و بر کودبان من نشین
- Deve acıdı, “Haydi hörgücüme sıçra, otur.
-
این گذشتن شد مسلم مر مرا ** بگذرانم صد هزاران چون ترا
- Bu geçiş, benim işim. Seni de, senin gibi yüzlercesini de geçiririm” dedi.
-
چون پیمبر نیستی پس رو به راه ** تا رسی از چاه روزی سوی جاه
- Mademki peygamber değilsin, yola düş de günün birin de kuyudan kurtulup yüce bir makama erişesin.
-
تو رعیت باش چون سلطان نهای ** خود مران چون مرد کشتیبان نهای
- Sultan değilsen yürü, riayet ol. Kaptan değilsen gemiyi öyle alabildiğine yürütme.
-
چون نهای کامل دکان تنها مگیر ** دستخوش میباش تا گردی خمیر 3455
- Ticarette kâmil değilsen yalnız başına dükkân açma; yoğrulup kemale gelinceye dek birisinin hükmü altına gir.
-
أنصتوا را گوش کن خاموش باش ** چون زبان حق نگشتی گوش باش
- “Susun, dinleyin” emrini işit, sükût et. Mademki Allah dili olamadın, kulak kesil.
-
ور بگویی شکل استفسار گو ** با شهنشاهان تو مسکینوار گو
- Söylersen bile sual tarzında söz söyle. Padişahlar padişahıyla edepli konuş!
-
ابتدای کبر و کین از شهوت است ** راسخی شهوتت از عادت است
- Kibir ve kinin başlangıcı şehvettendir. Şehvetinin yerleşip kuvvetlenmesi de itiyat yüzündendir.
-
چون ز عادت گشت محکم خوی بد ** خشم آید بر کسی کت واکشد
- Kötü huy, âdet edindiğinden dolayı sağlamlaşır, yerleşir. Seni ondan vazgeçirmek isteyene kızarsın.
-
چون که تو گل خوار گشتی هر که او ** واکشد از گل ترا باشد عدو 3460
- Toprak yemeye alışırsan kim seni bundan menetmeye kalkışırsa onu düşman sayarsın.
-
بت پرستان چون که خو با بت کنند ** مانعان راه بت را دشمنند
- Puta tapanlar, bu tapmayı huy edindiklerinden men edenlere düşman olmuşlardır.
-
چون که کرد ابلیس خو با سروری ** دید آدم را حقیر او از خری
- İblis, ululanmayı huy edinmişti de eşekliğinden Âdem’i kendisinden aşağı gördü.