چون که کرد ابلیس خو با سروری ** دید آدم را حقیر او از خری
İblis, ululanmayı huy edinmişti de eşekliğinden Âdem’i kendisinden aşağı gördü.
که به از من سروری دیگر بود ** تا که او مسجود چون من کس شود
“Benden daha ulu başka birisi yok ki. Benim gibi bir kişi, ona secde eder mi?” dedi.
سروری زهر است جز آن روح را ** کاو بود تریاق لانی ز ابتدا
Ululuk zehirdir. Ancak, ta ezelden panzehire sahip olan ruh müstesna.
کوه اگر پر مار شد باکی مدار ** کاو بود در اندرون تریاقزار3465
Dağ, yılanla dolu ise içerisinde panzehir yeri bulundukça korkma.
سروری چون شد دماغت را ندیم ** هر که بشکستت شود خصم قدیم
Kafana ululuk yerleşmiş, onun için kim seni kırarsa onu ezelî düşman sayarsın.
چون خلاف خوی تو گوید کسی ** کینهها خیزد ترا با او بسی
Birisi huyuna aykırı söz söylerse ona bir hayli kinlenirsin.
که مرا از خوی من بر میکند ** خویش را بر من چو سرور میکند
Beni huyumdan çevirecek, şakirt haline sokacak, kendisine tâbi kılacak dersin.
چون نباشد خوی بد سرکش در او ** کی فروزد آن خلاف آتش در او
Böyle adamın kötü huyu serkeş olmasa, o huya aykırı şeylere niye ateşlenir, kızar;
با مخالف او مدارایی کند ** در دل او خویش را جایی کند3470
Yahut muhalife müdana eder, onun gönlünde bir yer kazanır?
ز انکه خوی بد بگشته ست استوار ** مور شهوت شد ز عادت همچو مار
Çünkü kötü huyu adamakıllı kuvvetlenmiştir. Karınca gibi olan şehvetti, itiyat yüzünden adeta ejderha kesilmiştir.
مار شهوت را بکش در ابتدا ** ور نه اینک گشت مارت اژدها
Şehvet yılanını önceden öldür. Yoksa hemencecik ejderhalaşır.
لیک هر کس مور بیند مار خویش ** تو ز صاحب دل کن استفسار خویش
Fakat herkes, yılanını karınca görür. Sen kendini bir gönül sahibine sor!
تا نشد زر مس نداند من مسم ** تا نشد شه دل نداند مفلسم
Bakır, altın olmadıkça bakırlığını; gönül padişah olmadıkça müflisliğini bilmez.
خدمت اکسیر کن مسوار تو ** جور میکش ای دل از دل دار تو3475
Bakır gibi sen de iksire hizmet et. Gönül, dildarın cevrini çek.
کیست دل دار اهل دل نیکو بدان ** که چو روز و شب جهانند از جهان
Dildar kimdir? İyice bil. Dildar ehli dildir. Çünkü ehli dil olan, gece ve gündüz gibi cihandan kaçıp durmakta, âlemde eğleşmemektedir.
عیب کم گو بندهی الله را ** متهم کم کن به دزدی شاه را
Allah kulunun ayıbını az söyle, padişahı hırsızlıkla az kına.
کرامات آن درویش که در کشتی متهمش کردند
Gemide bir dervişi hırsızlıkla töhmet altına almaları
بود درویشی درون کشتیی ** ساخته از رخت مردی پشتیی
Bir gemide bir derviş vardı. Erliği kendisine arka yastığı yapmış, ona dayanmıştı.
یاوه شد همیان زر او خفته بود ** جمله را جستند و او را هم نمود
Gemide bir kese altın kayboldu. O, uyuyordu. Herkesi aradılar. Birisi onu da gösterip,
کاین فقیر خفته را جوییم هم ** کرد بیدارش ز غم صاحب درم3480
“Bu uyuyan yoksulu da arayalım” dedi. Para sahibi derdinden onu da uyandırdı.
که در این کشتی حرمدان گمشدست ** جمله را جستیم نتوانی تو رست
“Bu gemide bir kese kayboldu. Herkesi aradık, bu arayıştan sen kurtulamazsın.
دلق بیرون کن برهنه شو ز دلق ** تا ز تو فارغ شود اوهام خلق
Hırkanı çıkar, soyun da senin hakkında kimsenin şüphesi kalmasın” dedi.
گفت یا رب مر غلامت را خسان ** متهم کردند فرمان در رسان
Derviş “Yarabbi, şu aşağılık kişiler, kulunu töhmet altına alıyorlar, fermanını eriştir” dedi.
چون به درد آمد دل درویش از آن ** سر برون کردند هر سو در زمان
Dervişin gönlü dertlenir dertlenmez hemen denizin her tarafından,
صد هزاران ماهی از دریای ژرف ** در دهان هر یکی دری شگرف3485
Yüzbinlerce balık baş çıkardı. Her birinin ağzında bir inci vardı. Ama ne inci?
صد هزاران ماهی از دریای پر ** در دهان هر یکی در و چه در
Her tanesi bir memleket haracı. Allah’tan geliyor, elbette eşi bulunmaz.
هر یکی دری خراج ملکتی ** کز اله است این ندارد شرکتی
Derviş gemiye birkaç inci atıp fırladı, havayı âdeta kendisine bir taht edip oturdu.
در چند انداخت در کشتی و جست ** مر هوا را ساخت کرسی و نشست
Padişahlar gibi tahtının üstüne bağdaş kurup kuruldu.
خوش مربع چون شهان بر تخت خویش ** او فراز اوج و کشتیاش به پیش
O, havanın yücesinde, gemi de onun önünde!
گفت رو کشتی شما را حق مرا ** تا نباشد با شما دزد گدا3490
Dedi ki: “Yürüyün, gidin. Gemi sizin Hak benim, yoksul bir hırsız sizinle bir arada olmasın!
تا که را باشد خسارت زین فراق ** من خوشم جفت حق و با خلق طاق
Bakalım, bu ayrılıktan kim ziyan eder? Ben hoşum, Hak’la çift, halktan tek!
نه مرا او تهمت دزدی نهد ** نه مهارم را به غمازی دهد
O, ne beni hırsızlıkla töhmet altına alır ne yularımı bir gammaza verir!”
بانگ کردند اهل کشتی کای همام ** از چه دادندت چنین عالی مقام
Gemidekiler dediler ki: “Ey ulu, sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?”
گفت از تهمت نهادن بر فقیر ** و ز حق آزاری پی چیزی حقیر
Derviş, “Yoksulu töhmet altına almak, hor hakir bir şey için Hakk’ı incitmek yüzünden.
حاش لله بل ز تعظیم شهان ** که نبودم در فقیران بد گمان3495
Hâşa, bu yüzden değil. Ululara tazim ettiğimden. Çünkü ben, yoksullar hakkında hiç kötü zanna düşmedim.
آن فقیران لطیف خوش نفس ** کز پی تعظیمشان آمد عبس
Onlar öyle lâtif, öyle nefesleri hoş kişilerdir ki onları ululamak için Allah’tan “ Abese” suresi geldi.
آن فقیری بهر پیچا پیچ نیست ** بل پی آن که بجز حق هیچ نیست
Onların yoksulluğu, dünyayı dönüp dolaşma yüzünden ve dünyalık için değil. Hak’tan başka hiçbir şey olmadığından onlarda yokluğu, yoksulluğu kabul etmişlerdir.
متهم چون دارم آنها را که حق ** کرد امین مخزن هفتم طبق
Nasıl töhmet altına alabilirim ki. Hak, ondan yedinci kat göğe kadar hazinelerine emin etmiştir” dedi.
متهم نفس است نه عقل شریف ** متهم حس است نه نور لطیف
Töhmetli nefistir; yüce akıl değil. Töhmetli duygudur; lâtif nur değil.
نفس سوفسطایی آمد میزنش ** کش زدن سازد نه حجت گفتنش3500