-
عیسی روح تو با تو حاضر است ** نصرت از وی خواه کاو خوش ناصر است 450
- Ruhunun İsa’sı senin yanındadır, ondan yardım dile. Çünkü o, yardım etti mi adamakıllı eder.
-
لیک بیگار تن پر استخوان ** بر دل عیسی منه تو هر زمان
- Fakat ey temiz can, kemiklerle dolu olan tenle İsa’nın gönlüne saldırma, onun gönlünü çiğneme!
-
همچو آن ابله که اندر داستان ** ذکر او کردیم بهر راستان
- Doğru kişilere anlattığımız hikâyedeki ahmağa benzeme.
-
زندگی تن مجو از عیسیات ** کام فرعونی مخواه از موسیات
- İsa’ndan ten diriliği arama, Musa’dan Firavunluk muradı dileme!
-
بر دل خود کم نه اندیشهی معاش ** عیش کم ناید تو بر درگاه باش
- Gönlüne geçim kaygısını az koy, sen kapıda oldukça rızkın azalmaz.
-
این بدن خرگاه آمد روح را ** یا مثال کشتیی مر نوح را 455
- Bu beden, ruha bir otağdır. Yahut da Nuh’un gemisine benzer.
-
ترک چون باشد بیابد خرگهی ** خاصه چون باشد عزیز درگهی
- Türk sağ oldukça mutlaka kendisine bir otağ bulur, hele Hak kapısının azizi olursa.
-
تمامی قصهی زنده شدن استخوانها به دعای عیسی علیه السلام
- Bütün kemiklerin İsa Aleyhisselâm’ın duasıyla dirilmesi
-
خواند عیسی نام حق بر استخوان ** از برای التماس آن جوان
- İsa, o gencin isteğiyle kemiklere Allah adını okudu.
-
حکم یزدان از پی آن خام مرد ** صورت آن استخوان را زنده کرد
- Allah’ın hükmü, o çiğ herif için o kemikleri diriltti.
-
از میان بر جست یک شیر سیاه ** پنجهای زد کرد نقشش را تباه
- Aradan bir kara aslan da dirilip sıçradı, ahmağa bir pençe vurup öldürdü.
-
کلهاش بر کند مغزش ریخت زود ** مغز جوزی کاندر او مغزی نبود 460
- Kellesini kopardı, hemen beynini yere akıttı. Kafasında ceviz içi kadar beyin bile yoktu.
-
گر و را مغزی بدی اشکستنش ** خود نبودی نقص الا بر تنش
- Zaten beyni bile olsaydı o kırılmakta, o helâk olmakla ancak bedeni zail olur, ruhu kalırdı.
-
گفت عیسی چون شتابش کوفتی ** گفت ز آن رو که تو زو آشوفتی
- İsa aslana ,”Neden derhal onu paraladın?” dedi. Aslan, ”Sen ondan sıkılmış, perişan bir hale gelmiştin de ondan “ diye cevap verdi.
-
گفت عیسی چون نخوردی خون مرد ** گفت در قسمت نبودم رزق خورد
- İsa, “O halde niçin kanını içmedin?” deyince de dedi ki: “O benim rızkım değildi. Bana nasip olmamıştı.”
-
ای بسا کس همچو آن شیر ژیان ** صید خود ناخورده رفته از جهان
- Nice kişiler vardır ki, o kükremiş aslan gibi avını yemeden dünyadan gitmiştir.
-
قسمتش کاهی نه و حرصش چو کوه ** وجه نه و کرده تحصیل وجوه 465
- Kısmeti bir saman çöpü bile değilken hırsı dağ kadar. Allah’a yüzü yok. Âlem yanında kadir kıymet kazanmış!
-
ای میسر کرده بر ما در جهان ** سخره و بیگار ما را وارهان
- Ey bize güç şeyleri kolaylaştıran Allah! Bizi abes ve boş şeylerden kurtar.
-
طعمه بنموده به ما و آن بوده شست ** آن چنان بنما به ما آن را که هست
- Bize rızık diye gösterdin, hâlbuki tuzakmış. Bize her şeyi olduğu gibi göster.
-
گفت آن شیر ای مسیحا این شکار ** بود خالص از برای اعتبار
- O aslan ,”Ey Mesih, bu avlanma ancak ibret içindi.
-
گر مرا روزی بدی اندر جهان ** خود چه کاراستی مرا با مردگان
- Eğer benim dünyada rızkım olsaydı ölülerle ne işim vardı, nasıl olurdu da ölürdüm?
-
این سزای آن که یابد آب صاف ** همچو خر در جو بمیزد از گزاف 470
- Fakat berrak suyu bulup da eşek gibi içine işeyenin lâyığı budur.
-
گر بداند قیمت آن جوی خر ** او بجای پا نهد در جوی سر
- Eşek o ırmağın kadrini bilse ayağını sokacağı yerde başını kaldırırdı.
-
او بیابد آن چنان پیغمبری ** میر آبی زندگانی پروری
- Hayat veren bir suya sahip öyle bir peygamber bulur da,
-
چون نمیرد پیش او کز امر کن ** ای امیر آب ما را زنده کن
- “Ey Âbıhayat sahibi, bizi, ol, emriyle dirilt.” Deyip nasıl ölmez?” dedi.
-
هین سگ نفس ترا زنده مخواه ** کاو عدوی جان تست از دیرگاه
- Sen de kendine gel, köpek nefsini diriltmeyi isteme. Çünkü o nice zamandır senin düşmanındır.
-
خاک بر سر استخوانی را که آن ** مانع این سگ بود از صید جان 475
- Bu köpeği can avından alıkoyan kemiğin başına toprak!
-
سگ نهای بر استخوان چون عاشقی ** دیوچهوار از چه بر خون عاشقی
- Köpek değilsen neden kemiğe âşıksın, sülük gibi neden kanı seviyorsun?
-
آن چه چشم است آن که بیناییش نیست ** ز امتحانها جز که رسواییش نیست
- O ne biçim gözdür ki görmez, sınamalarda ancak rüsvay olur!
-
سهو باشد ظنها را گاه گاه ** این چه ظن است این که کور آمد ز راه
- Zanlarda bazen hata olur; fakat bu ne biçim zandır ki yoldan kör olarak gelmektedir!
-
دیده آ بر دیگران نوحهگری ** مدتی بنشین و بر خود میگری
- Ey başkalarına ağlayan göz, gel, bir müddetçik otur da kendine ağla!
-
ز ابر گریان شاخ سبز و تر شود ** ز آنکه شمع از گریه روشنتر شود 480
- Dal, ağlayan buluttan yeşerir, tazeleşir. Çünkü mum, ağlamakla daha aydın bir hale gelir.
-
هر کجا نوحه کنند آن جا نشین ** ز آنکه تو اولیتری اندر حنین
- Nerde ağlıyorlarsa orda otur, çünkü sen, ağlamaya daha lâyıksın!
-
ز آن که ایشان در فراق فانیاند ** غافل از لعل بقای کانیاند
- EKSIK
-
ز آن که بر دل نقش تقلید است بند ** رو به آب چشم بندش را برند
- Çünkü gönülde taklit nakşı var; yürü bendini gözyaşıyla yık!
-
ز آن که تقلید آفت هر نیکویی است ** که بود تقلید اگر کوه قوی است
- Taklit, her iyiliğin afetidir. Sağlam bir dağ bile hakikatte samandan ibarettir.
-
گر ضریری لمترست و تیز خشم ** گوشت پارهش دان چو او را نیست چشم 485
- Köre; kuvvetli ve tez kızar olsa bile bir et parçasıdır, gözü yok!
-
گر سخن گوید ز مو باریکتر ** آن سرش را ز آن سخن نبود خبر
- Kıldan ince söz söylese bile gönlünün, o sözden haberi olmaz.
-
مستیی دارد ز گفت خود و لیک ** از بر وی تا به می راهی است نیک
- Kendi sözüyle sarhoş olur ama onunla şarap arasında ne kadar yol var!
-
همچو جوی است او نه او آبی خورد ** آب از او بر آب خواران بگذرد
- Irmağa benzer, su içemez ki. Su, arktan su içecekler için akıp gider.
-
آب در جو ز آن نمیگیرد قرار ** ز آن که آن جو نیست تشنه و آب خوار
- Onun içindir ki su, arkta durmaz; su susamış değildir ki, su içemez ki!
-
همچو نایی نالهی زاری کند ** لیک بیگار خریداری کند 490
- Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için.
-
نوحهگر باشد مقلد در حدیث ** جز طمع نبود مراد آن خبیث
- Mukallit, söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı, ancak tamahtır.
-
نوحهگر گوید حدیث سوزناک ** لیک کو سوز دل و دامان چاک
- Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde, yırtılan etek nerde?
-
از محقق تا مقلد فرقهاست ** کاین چو داود است و آن دیگر صداست
- Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir, öbürü ses gibi!
-
منبع گفتار این سوزی بود ** و آن مقلد کهنه آموزی بود
- Bunun sözleri yanıklıktan doğar, öbürüyse söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder.
-
هین مشو غره بدان گفت حزین ** بار بر گاو است و بر گردون حنین 495
- Kendine gel, kendine! O hüzünlü sözlere kapılma. Öküzün üstünde yük var, kağnı da feryat edip ağlıyor!
-
هم مقلد نیست محروم از ثواب ** نوحهگر را مزد باشد در حساب
- Ama mukallit da sevaptan mahrum değildir. Hesaba gelince ağlayıcıya da para verirler.
-
کافر و مومن خدا گویند لیک ** در میان هر دو فرقی هست نیک
- Kâfir de Allah der, mümin de. Fakat ikisinin arasında adamakıllı fark var.
-
آن گدا گوید خدا از بهر نان ** متقی گوید خدا از عین جان
- O yoksul, ekmek için Allah der, haramdan çekinense candan, gönülden.
-
گر بدانستی گدا از گفت خویش ** پیش چشم او نه کم ماندی نه پیش
- Eğer yoksul, söylediği sözü bilseydi, gözünde ne az kalırdı ne çok!