-
گه مشبه را موحد میکند ** گه موحد را صور ره میزند
- Gâh müşebbihi muvahhit yapmakta, gâh suretler muvahhidin yolunu kesmekte.
-
گه ترا گوید ز مستی بو الحسن ** یا صغیر السن یا رطب البدن
- Gâh sarhoşlukla sana Ebül Hasen der, gâh ey yaşı küçük, ey bedeni taze ve yumuşak güzel diye hitabeder.
-
گاه نقش خویش ویران میکند ** از پی تنزیه جانان میکند 60
- Bazen de kendi suretini viran eder ve bunu, sevgiliyi tenzih etmek için yapar.
-
چشم حس را هست مذهب اعتزال ** دیدهی عقل است سنی در وصال
- Duygu gözünün mezhebi, İtizaldir. Akıl gözüyse vuslata kavuşmuştur, Sünnî’dir.
-
سخرهی حساند اهل اعتزال ** خویش را سنی نمایند از ضلال
- İtizale uyan, duyguya kapılmıştır. Fakat sapıklıktan kendini Sünnî gösterir.
-
هر که در حس ماند او معتزلی ست ** گر چه گوید سنیم از جاهلی ست
- Duyguda kalan kişi, Mutezilî’dir. Sünnî’yim dese de cahillikten der.
-
هر که بیرون شد ز حس سنی وی است ** اهل بینش چشم عقل خوش پی است
- Duygudan çıkan kişi Sünnî’dir. Gören göz, izi hoş akıl gözüdür.
-
گر بدیدی حس حیوان شاه را ** پس بدیدی گاو و خر الله را 65
- Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de Allah’ı görürdü.
-
گر نبودی حس دیگر مر ترا ** جز حس حیوان ز بیرون هوا
- Sende hayvan duygusundan başka, heva ve hevesten dışarı bir duygu olmasaydı.
-
پس بنی آدم مکرم کی بدی ** کی به حس مشترک محرم شدی
- Âdemoğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu ile sırra mahrem olurlardı?
-
نا مصور یا مصور گفتننت ** باطل آمد بی ز صورت رستنت
- Sen suretten kurtulmadıkça Allah ya surete sığmaz yahut sığar demen, aslı olmayan bir sözden ibarettir.
-
نامصور یا مصور پیش اوست ** کاو همه مغز است و بیرون شد ز پوست
- Tasvire sığar yahut sığmaz bahsi; tamamıyla iç olmuş, suretten kurtulmuş adamın harcıdır.
-
گر تو کوری نیست بر اعمی حرج ** ور نه رو کالصبر مفتاح الفرج 70
- Eğer körsen köre teklif yoktur. Değilsen yürü, var; sabır kurtuluşun anahtarıdır.
-
پردههای دیده را داروی صبر ** هم بسوزد هم بسازد شرح صدر
- Sabır ilâcı, gözlerin perdesini de yakar, göğüsleri gönülleri de yarıp açar.
-
آینهی دل چون شود صافی و پاک ** نقشها بینی برون از آب و خاک
- Gönül aynası saf ve pak bir hale gelince sudan, topraktan hariç suretler görürsün.
-
هم ببینی نقش و هم نقاش را ** فرش دولت را و هم فراش را
- Nakşı da müşahede edersin, nakkaşı da. Devlet yaygısını da, onu döşeyeni de.
-
چون خلیل آمد خیال یار من ** صورتش بت معنی او بت شکن
- Sevgilimin hayali bana Halil gibidir. Sureti put ama manası putları kırmakta.
-
شکر یزدان را که چون شد او پدید ** در خیالش جان خیال خود بدید 75
- Allah’a şükür olsun ki o zahir olunca can, onun hayalinden, kendi hayalini gördü.
-
خاک درگاهت دلم را میفریفت ** خاک بر وی کاو ز خاکت میشکیفت
- Kapısının toprağı, gönlümü teshir etti. Senin toprağına karşı ululananın toprak başına.
-
گفتم ار خوبم پذیرم این از او ** ور نه خود خندید بر من زشت رو
- Dedim ki; Eğer güzelsem bu güzelliği onun lütfu olarak kabul ederim. Değilsem zaten çirkinlikler bile bana güler!
-
چاره آن باشد که خود را بنگرم ** ور نه او خندد مرا من کی خرم
- Çaresi şu: Kendime bakayım kendime çeki düzen vereyim. Bakalım, ona lâyık mıyım, değil miyim?
-
او جمیل است و محب للجمال ** کی جوان نو گزیند پیر زال
- O güzeldir, güzelliği sever. Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?
-
خوب خوبی را کند جذب این بدان ** طیبات و طیبین بر وی بخوان 80
- Şunu bil ki güzel, güzeli cezbeder. “ Temizler, temizler içindir” ayetini oku!
-
در جهان هر چیز چیزی جذب کرد ** گرم گرمی را کشید و سرد سرد
- Âlem de her şey, bir şey cezbeder. Sıcak sıcağı çeker, soğuk soğuğu.
-
قسم باطل باطلان را میکشند ** باقیان از باقیان هم سر خوشند
- Aslı olmayan, aslı olmayanları çekmektedir, bakilerde bakilerden sarhoş olmakta.
-
ناریان مر ناریان را جاذباند ** نوریان مر نوریان را طالباند
- Cehennem ehli olanlar, cehennem ehli olanları cezbeder. Nura mensup olanlar, ancak nura mensup olanları ister.
-
چشم چون بستی ترا تاسه گرفت ** نور چشم از نور روزن کی شکفت
- Gözünü yumdun mu canın kopuyormuş gibi bir eleme, bir ıstıraba düşersin. Gözün, gündüzün nurundan ayrılmaya sabrı yoktur.
-
تاسهی تو جذب نور چشم بود ** تا بپیوندد به نور روز زود 85
- Gözünü yumdun mu tasalanır, gama, gussaya düşersin. Gözün nuru, gündüzün nurundan ayrılamaz.
-
چشم باز ار تاسه گیرد مر ترا ** دان که چشم دل ببستی بر گشا
- Senin tasan, gam ve gussan; hemencecik gündüzün nuruna kavuşmak isteyen göz nurunun cazibesinden ileri gelir.
-
آن تقاضای دو چشم دل شناس ** کاو همیجوید ضیای بیقیاس
- Gözün açıkken de tasalanırsan bil ki gönül gözünü yummuşsundur, onu aç!
-
چون فراق آن دو نور بیثبات ** تاسه آوردت گشادی چشمهات
- Bil ki sıkıntı gönlünün iki gözü de kapalı olduğundandır. Gönül gözü kıyasa sığmaz bir ziya arayıp durmaktadır.
-
پس فراق آن دو نور پایدار ** تاسه میآرد مر آن را پاس دار
- O iki ebedî nurun firkati, seni tasalandırmaktadır. Onu koru!
-
او چو میخواند مرا من بنگرم ** لایق جذبام و یا بد پیکرم 90
- O mademki beni çağırmakta, ben de kendime bakayım. Onun cazibesine lâyık mıyım, yoksa çirkin miyim?
-
گر لطیفی زشت را در پی کند ** تسخری باشد که او بر وی کند
- Bir güzel, peşine bir çirkini takarsa onunla alay ediyor demektir.
-
کی ببینم روی خود را ای عجب ** تا چه رنگم همچو روزم یا چو شب
- Acaba yüzümü nasıl göreyim? Ne renkteyim ki, gündüz gibi miyim, gece gibi mi?
-
نقش جان خویش میجستم بسی ** هیچ میننمود نقشم از کسی
- Diye can suretimi hayli zamandır arayıp duruyordum. Fakat suretim kimseden görünmüyordu.
-
گفتم آخر آینه از بهر چیست ** تا بداند هر کسی کاو چیست و کیست
- Nihayet dedim ki, ayna neden icat edilmiş, ne güne yarar? Herkes nedir, kimdir, kendisini bilsin diye değil mi?
-
آینهی آهن برای پوستهاست ** آینهی سیمای جان سنگین بهاست 95
- Demirden yapılma ayna suretler içindir. Can yüzünün aynasıysa çok pahalı, çok değerlidir.
-
آینهی جان نیست الا روی یار ** روی آن یاری که باشد ز آن دیار
- Can aynası ancak sevgilinin yüzüdür. O sevgilinin yüzü ki, o diyardan.
-
گفتم ای دل آینهی کلی بجو ** رو به دریا کار برناید به جو
- Dedim ki: Ey gönül sen küllî bir ayna ara. Denize git, ırmaktan iş bitmez!
-
زین طلب بنده به کوی تو رسید ** درد مریم را به خرما بن کشید
- Kul, bu istek yüzünden civarına geldi. Meryem’i hurma fidanına derdi çekti.
-
دیدهی تو چون دلم را دیده شد ** این دل نادیده غرق دیده شد
- Gönlüm, gözünü görünce o görmemiş göz yok oldu; gönlüm gözün ta kendisi kesildi.
-
آینهی کلی ترا دیدم ابد ** دیدم اندر چشم تو من نقش خود 100
- Seni ebedî olarak küllî bir ayna gördüm. Gözünden kendi suretimi müşahede ettim.
-
گفتم آخر خویش را من یافتم ** در دو چشمش راه روشن یافتم
- Nihayet ben, beni buldum, iki gözünde aydın bir yol gördüm, dedim
-
گفت وهمم کان خیال تست هان ** ذات خود را از خیال خود بدان
- Vehmin; kendine gel, o senin hayalindir. Kendini hayalinden ayırt et dedi.
-
نقش من از چشم تو آواز داد ** که منم تو تو منی در اتحاد
- Suretim gözünden seslendi: Birlikte ben senim, sen de bensin.
-
کاندر این چشم منیر بیزوال ** از حقایق راه کی یابد خیال
- Hayal bu zevali olmayan aydın gözdeki hakikatlerden nasıl yol bulur da girer?
-
در دو چشم غیر من تو نقش خود ** گر ببینی آن خیالی دان و رد 105
- Suretini, benden başkasının gözlerinden görürsen onu hayal bil, onu reddet!
-
ز آن که سرمهی نیستی در میکشد ** باده از تصویر شیطان میچشد
- Çünkü benden başkası, gözüne yokluk sürmesi çekmekte hakikatte yok olan şeylerle gözünü sürmelemekte… Şarabı, Şeytanının tasvirinden tatmaktadır.
-
چشمشان خانهی خیال است و عدم ** نیستها را هست بیند لاجرم
- Onun gözü hayal ve yokluk evidir. Hulâsa o, yokları var görür.