-
آن فرج آید ز ایمان در ضمیر ** ضعف ایمان ناامیدی و زحیر
- O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.
-
صبر از ایمان بیابد سر کله ** حیث لا صبر فلا إیمان له 600
- Sabır, iman yüzünden baş tacı olur. Bundan dolayıdır ki sabrı olmayanın imanı da yoktur.
-
گفت پیغمبر خداش ایمان نداد ** هر که را صبری نباشد در نهاد
- Peygamber “Allah, gönlünde sabrı olmayana iman da vermemiştir.” dedi.
-
آن یکی در چشم تو باشد چو مار ** هم وی اندر چشم آن دیگر نگار
- O, senin gözüne yılan gibi görünür ama ötekinin gözüne güzel görünür.
-
ز انکه در چشمت خیال کفر اوست ** و آن خیال مومنی در چشم دوست
- Çünkü senin gözünde onun küfrünün, kötülüğünün hayali var, halbuki dostun gözünde onun müminlik hayali cilve etmekte.
-
کاندر این یک شخص هر دو فعل هست ** گاه ماهی باشد او و گاه شست
- Görüyorsun ya... Bu bir kişide iki iş de var. Gâh balık oluyor, gâh olta!
-
نیم او مومن بود نیمیش گبر ** نیم او حرص آوری نیمیش صبر 605
- Yarısı mümin, yarısı kâfir. Yarısı hırs, yarısı sabır!
-
گفت یزدانت فمنکم مومن ** باز منکم کافر گبر کهن
- Allah “ İçimizde mümin var de var, kâfir ve eski putperest de” dedi.
-
همچو گاوی نیمهی چپش سیاه ** نیمهی دیگر سپید همچو ماه
- Öküz gibi... Yarısı kara, yarısı ay gibi bembeyaz.
-
هر که این نیمه ببیند رد کند ** هر که آن نیمه ببیند کد کند
- Bu yarısını gören onu almaz, öbür tarafını gören almak ister, üstüne düşer.
-
یوسف اندر چشم اخوان چون ستور ** هم وی اندر چشم یعقوبی چو حور
- Yusuf, kardeşinin gözünde canavar gibiydi, fakat yine o Yusuf, Yakup’un gözüne huri gibi geliyordu.
-
از خیال بد مر او را زشت دید ** چشم فرع و چشم اصلی ناپدید 610
- Fer’e ait göz, kötü hayal yüzünden onu çirkin gördü, asli gözse ortada yoktur.
-
چشم ظاهر سایهی آن چشم دان ** هر چه آن بیند بگردد این بد آن
- Zahiri gözü, o asli gözün gölgesi bil. O ne görürse bil ki, bu da onu görür.
-
تو مکانی اصل تو در لامکان ** این دکان بر بند و بگشا آن دکان
- Sen bir mekândasın, aslın Lâmekândır. Bu dükkânı kapa da o dükkânı aç.
-
شش جهت مگریز زیرا در جهات ** ششدره است و ششدره مات است مات
- Altı cihete kaçma, çünkü o cihetlerde altı kapı vardır. Tavlada altı kapı da alındı mı karşıda ki mat oldu! Mat.
-
شکایت کردن اهل زندان پیش وکیل قاضی از دست آن مفلس
- Zindandakilerin, Kadı’nın vekiline o müflisi şikâyet etmeleri
-
با وکیل قاضی ادراکمند ** اهل زندان در شکایت آمدند
- Zindandakiler, Kadı’nın anlayışlı vekiline şikâyet ederek dediler ki:
-
که سلام ما به قاضی بر کنون ** باز گو آزار ما زین مرد دون 615
- “ Hemen bizim selâmımızı kadıya götür, bu aşağılık adamdan incindiğimizi söyle.
-
کاندر این زندان بماند او مستمر ** یاوه تاز و طبلخوار است و مضر
- O, boşboğaz, obur ve muzır herif, bu zindanda kalıp duruyor.
-
چون مگس حاضر شود در هر طعام ** از وقاحت بیصلا و بیسلام
- Kötü ve çirkin huyu yüzünden sinek gibi çağrılmadan selâmsız, sabahsız her yemeğe konmada.
-
پیش او هیچ است لوت شصت کس ** کر کند خود را اگر گوییش بس
- Altmış kişinin yemeği ona yetişmiyor. Ne kadar söylesek vurdumduymazlıktan geliyor.
-
مرد زندان را نیاید لقمهای ** ور به صد حیلت گشاید طعمهای
- Yüzlerce hileli tedbirlerle sofraya oturdu mu zindandakilere bir lokma bile kalmıyor.
-
در زمان پیش آید آن دوزخ گلو ** حجتش این که خدا گفتا کلوا 620
- Sofra serildi mi o cehennem boğazlı herif hemen gelip oturuyor. Delili de şu: Allah, yiyin dedi!
-
زین چنین قحط سه ساله داد داد ** ظل مولانا ابد پاینده باد
- Üç yıllık kıtlığa benzeyen bu adamdan elaman. Efendimizin ömrü ebedî olsun!
-
یا ز زندان تا رود این گاومیش ** یا وظیفه کن ز وقفی لقمهایش
- Ya bu sığırı zindandan defolup gitsin yahut doyması için vakıftan bir maaş tayin edilsin.
-
ای ز تو خوش هم ذکور و هم اناث ** داد کن المستغاث المستغاث
- Ey hem erkeğin, hem kadının memnuniyetini kazanan, bize imdat eyle imdat!”
-
سوی قاضی شد وکیل با نمک ** گفت با قاضی شکایت یک به یک
- Tatlı sözlü vekil, Kadı’nın yanına gelip halkın şikâyetlerini bir, bir anlattı.
-
خواند او را قاضی از زندان به پیش ** پس تفحص کرد از اعیان خویش 625
- Kadı, o adamı zindandan çağırttı. Kendi adamlarından da işi tahkik etti.
-
گشت ثابت پیش قاضی آن همه ** که نمودند از شکایت آن رمه
- Zindandakilerin şikâyetlerinde haklı olduklarını anladı.
-
گفت قاضی خیز از این زندان برو ** سوی خانهی مردهریگ خویش شو
- “ Hemen zindandan git; sahipsiz kalası herif, var evine yıkıl!” dedi.
-
گفت خان و مان من احسان تست ** همچو کافر جنتم زندان تست
- Herif dedi ki: “ Benim evim, barkım, senin ihsanından ibaret. Kâfir gibi, zindanın bana cennettir.
-
گر ز زندانم برانی تو به رد ** خود بمیرم من ز تقصیری و کد
- Eğer beni zindandan sürersen yoksulluktan, ihtiyaçtan öldüm gitti!
-
همچو ابلیسی که میگفت ای سلام ** رب أنظرنی إلی یوم القیام 630
- İblis gibi, Yarabbi, beni kıyamete kadar yaşat.
-
کاندر این زندان دنیا من خوشم ** تا که دشمن زادگان را میکشم
- Ben bu dünya zindanında rahatım. Beni yaşat da düşmanımın evlâdını tepeleyeyim.
-
هر که او را قوت ایمانی بود ** و ز برای زاد ره نانی بود
- Kimin imandan nasibi varsa, kimin yol için bir lokma ekmeği mevcutsa,
-
میستانم گه به مکر و گه به ریو ** تا بر آرند از پشیمانی غریو
- Ondan, o azığı, o ekmeği gâh hile, gâh hud’a ile alayım da pişmanlıktan feryada başlasın.
-
گه به درویشی کنم تهدیدشان ** گه به زلف و خال بندم دیدشان
- Onları bazen yoksullukla korkutayım, bazen güzelliğin saçlarıyla, benleriyle gözlerini bağlayayım, dedi.
-
قوت ایمانی در این زندان کم است ** وان که هست از قصد این سگ در خم است 635
- Bu zindanda iman azığı azdır. Bu azığa sahip olanlar da köpeğin korkusundan ıstırap içindedir.
-
از نماز و صوم و صد بیچارگی ** قوت ذوق آید برد یک بارگی
- Namazdan, oruçtan, yüz türlü çaresizlikten meydana gelen zevk azığını da gelip birden alır, götürüverir.
-
أستعیذ الله من شیطانه ** قد هلکنا آه من طغیانه
- Allah Şeytanından Allah’a sığınırım; ah, onun azgınlığından helâk olup gittik!
-
یک سگ است و در هزاران میرود ** هر که در وی رفت او او میشود
- Bir köpek ama binlerce kişiye saldırmada, kime saldırır, kimin kanına girerse o adam da Şeytan kesiliverir.
-
هر که سردت کرد میدان کاو در اوست ** دیو پنهان گشته اندر زیر پوست
- Kim seni haktan, hakikatten soğutursa bil ki Şeytan o adamın içindedir. Derisinin altında gizlenmiştir.
-
چون نیابد صورت آید در خیال ** تا کشاند آن خیالت در وبال 640
- Böyle bir adamın içine girip, böyle bir adamın suretine bürünüp seni aldatmazsa hayaline girer de seni o hayalle kötülüğe sevk eder.
-
گه خیال فرجه و گاهی دکان ** گه خیال علم و گاهی خان و مان
- Seni gâh gezip eğlenme, gâh dükkân açıp alışveriş etme, gâh ilim öğrenme, gâh ev bark kurup çoluk çocuk sahibi olma hayallerine düşürür.
-
هان بگو لاحولها اندر زمان ** از زبان تنها نه بلک از عین جان
- Kendine gel hemen “ Lâhavle” de. Ama sade dille değil; candan gönülden!
-
تتمه قصه مفلس
- Müflis hikâyesinin sonu
-
گفت قاضی مفلسی را وانما ** گفت اینک اهل زندانت گوا
- Kadı “ Müflisliğini ispat et” dedi. Adam, “ İşte bütün zindandakiler tanık” deyince.
-
گفت ایشان متهم باشند چون ** میگریزند از تو میگریند خون
- Kadı “ Onlar, senden şikâyetçi. Senden kaçıp kurtulmak istiyorlar, senin elinden kan ağlıyorlar.
-
از تو میخواهند هم تا وارهند ** زین غرض باطل گواهی میدهند 645
- Senden kurtulmak istedikleri için yalan yere şahadette bulunabilirler” dedi.
-
جمله اهل محکمه گفتند ما ** هم بر ادبار و بر افلاسش گوا
- Mahkemede bulunanların hepsi “Biz onun hem müflisliğine, hem kötülüğüne şahidiz” dediler.
-
هر که را پرسید قاضی حال او ** گفت مولا دست ازین مفلس بشو
- Kadı, o adamı kime sorduysa “Efendim, bu müflisten elini yıka, bundan hayır gelmez” dedi.
-
گفت قاضی کش بگردانید فاش ** گرد شهر این مفلس است و بس قلاش
- Kadı dedi ki: “ bu müflis fazlasıyla da dolandırıcı bir adam diye şehri alenen dolaştırın.