-
لیک ز آن درمان نبینی رنگ و بو ** بهر درد خویش بیفرمان او 685
- Ey çarelere başvuran, ölünün gözü nasıl cana bakarsa sen de gözünü Lâmekân âlemine çevir, aklını başına al.
-
چشم را ای چاره جو در لامکان ** هین بنه چون چشم کشته سوی جان
- Varlık âlemi çarelerle doludur da Allah, bir yere perde çıkmadıkça yine çare yok!
-
این جهان از بیجهت پیدا شده ست ** که ز بیجایی جهان را جا شده ست
- Bu cihan, cihetsiz Lâmekân âleminden meydana gelmiş, bu cihana Lâmekân âleminden bir mekân verilmiştir.
-
باز گرد از هست سوی نیستی ** طالب ربی و ربانیستی
- Allah’ı candan gönülden istiyorsan varlıktan yokluğa dön.
-
جای دخل است این عدم از وی مرم ** جای خرج است این وجود بیش و کم
- Bu yokluk, gelir yeridir; ondan kaçınma. Bu varlık da çok olsun az olsun, gider yeridir!
-
کارگاه صنع حق چون نیستی است ** پس برون کارگه بیقیمتی است 690
- Allah sanatının tezgâh evi, mademki yokluktur... O halde tezgâh evinin dışında ne varsa değersizdir.
-
یاد ده ما را سخنهای دقیق ** که ترا رحم آورد آن ای رفیق
- Ey hilim sahibi Allah; bize, duyanın insafa gelip kabul edeceği ince sözler hatırlat.
-
هم دعا از تو اجابت هم ز تو ** ایمنی از تو مهابت هم ز تو
- Dua da senden, icabet de. Emniyet de senden korku da.
-
گر خطا گفتیم اصلاحش تو کن ** مصلحی تو ای تو سلطان سخن
- Yanlış söylediysek düzelt. Ey söz sultanı, düzeltme de senden.
-
کیمیا داری که تبدیلش کنی ** گر چه جوی خون بود نیلش کنی
- Öyle bir kimyan var ki onu değiştirebilir, kan ırmağıysa Nil haline getirirsin.
-
این چنین میناگریها کار تست ** این چنین اکسیرها اسرار تست 695
- Bu çeşit tebdil edişler, senin işin, bu türlü iksirler senin sırlarındır.
-
آب را و خاک را بر هم زدی ** ز آب و گل نقش تن آدم زدی
- Suyu toprağı birbirine kattın; sudan topraktan âdem teninin suretini düzdün.
-
نسبتش دادی و جفت و خال و عم ** با هزار اندیشه و شادی و غم
- Sonra onu karıya, dayıya, amcaya, binlerce düşünceye, neşeye ve gama kattın.
-
باز بعضی را رهایی دادهای ** زین غم و شادی جدایی دادهای
- Daha sonra da bazılarına hürlük verdin; bu gamdan, bu neşeden kurtardın:
-
بردهای از خویش و پیوند و سرشت ** کردهای در چشم او هر خوب زشت
- Kendisinden, soyundan hâlâs etti, her güzeli, gözüne çirkin gösterdin.
-
هر چه محسوس است او رد میکند ** و انچه ناپیداست مسند میکند 700
- Böyle adam, his âlemine mensup ne varsa reddeder, görünmeyene dayanır.
-
عشق او پیدا و معشوقش نهان ** یار بیرون فتنهی او در جهان
- Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret.
-
این رها کن عشقهای صورتی ** نیست بر صورت نه بر روی ستی
- Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir.
-
آن چه معشوق است صورت نیست آن ** خواه عشق این جهان خواه آن جهان
- İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı. Hakikî maşukta suret yoktur.
-
آن چه بر صورت تو عاشق گشتهای ** چون برون شد جان چرایش هشتهای
- Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
-
صورتش بر جاست این سیری ز چیست ** عاشقا واجو که معشوق تو کیست 705
- Sureti yine yerinde, bu terk ediş neden? Âşık, iyice ara, maşukun kim?
-
آن چه محسوس است اگر معشوقه است ** عاشق استی هر که او را حس هست
- Sevgili, hisle idrak edilseydi her hisle idrak edilene âşık olurdum.
-
چون وفا آن عشق افزون میکند ** کی وفا صورت دگرگون میکند
- Vefa, aşkı artıyorsa, suret nasıl olur da vefayı değiştirir?
-
پرتو خورشید بر دیوار تافت ** تابش عاریتی دیوار یافت
- Güneşin ziyası duvara vurdu, duvar kendinden olmayan bir parlaklık, bir ziya elde etti.
-
بر کلوخی دل چه بندی ای سلیم ** واطلب اصلی که تابد او مقیم
- Ey temiz ve saf kişi neden bir kerpice gönül veriyorsun? Ebedi olan bir aslı iste.
-
ای که تو هم عاشقی بر عقل خویش ** خویش بر صورت پرستان دیده بیش 710
- Ey kendi aklına âşık olan ve kendisine surette tapanlardan üstün gören!
-
پرتو عقل است آن بر حس تو ** عاریت میدان ذهب بر مس تو
- Hissine hâkim olan, akıl ziyasıdır. Bunu, bakırının üstündeki altın bil.
-
چون زر اندود است خوبی در بشر ** ور نه چون شد شاهد تو پیر خر
- İnsanlardaki güzellik, altın yaldızdır. Öyle olmasaydı nasıl olurdu da sevgilin kart bir eşek haline gelirdi?
-
چون فرشته بود همچون دیو شد ** کان ملاحت اندر او عاریه بد
- Melek gibiyken Şeytana döndü ya. Elbette çünkü o güzellik ona ariyetti.
-
اندک اندک میستانند آن جمال ** اندک اندک خشک میگردد نهال
- O güzelliği yavaş ,yavaş alıyor, taze fidan gitgide kuruyor. ,
-
رو نعمره ننکسه بخوان ** دل طلب کن دل منه بر استخوان 715
- Var, “Yaşattıkça kuvvetlerini azaltır” ayetini oku da gönül iste, kemiğe gönül verme.
-
کان جمال دل جمال باقی است ** دولتش از آب حیوان ساقی است
- Çünkü o gönül güzelliği, baki güzelliktir. O güzellik devleti, Abıhayata sâkidir.
-
خود هم او آب است و هم ساقی و مست ** هر سه یک شد چون طلسم تو شکست
- Esasen abıhayat da kendisidir, saki de kendisi, sarhoş da. Tılsımın bozuldu mu üçü birleşir.
-
آن یکی را تو ندانی از قیاس ** بندگی کن ژاژ کم خا ناشناس
- Fakat bu birliği kıyas yoluyla bilemezsin. Kulluk et ey kendini bilmez, saçma sapan söylenme.
-
معنی تو صورت است و عاریت ** بر مناسب شادی و بر قافیت
- Senin mana sandığın surettir, eğretidir. Sen kendince övünüp seviniyorsun!
-
معنی آن باشد که بستاند ترا ** بینیاز از نقش گرداند ترا 720
- Mana odur ki seni senden alır; suretten müstağni kalır.
-
معنی آن نبود که کور و کر کند ** مرد را بر نقش عاشقتر کند
- Seni kör ve sağır eden, insanı, surete bir kat daha âşık eyleyen, mana olamaz.
-
کور را قسمت خیال غم فزاست ** بهرهی چشم این خیالات فناست
- Köre nasip olan, ancak gam arttıran hayallerdir. Gözün nasibi bu fâni hayallerden ibarettir.
-
حرف قرآن را ضریران معدناند ** خر نبینند و به پالان بر زنند
- Körler, Kuran’ın harflerini ezberlemişlerdir. Eşeği görmezler de semeri dövüp dururlar!
-
چون تو بینایی پی خر رو که جست ** چند پالان دوزی ای پالان پرست
- Gözün açıksa kaçan eşeği gör; ey puta tapan, niceye dek semercilik?
-
خر چو هست آید یقین پالان ترا ** کم نگردد نان چو باشد جان ترا 725
- Eşeğin oldukça semer de mutlaka bulunur. Canın oldukça ekmeğin mutlaka az çok gelir.
-
پشت خر دکان و مال و مکسب است ** در قلبت مایهی صد قالب است
- Eşeğin sırtı hem dükkândır, hem mal, hem mal kazanılacak yer. Kalbinin incisi, yüzlerce kalbe sermayedir.
-
خر برهنه بر نشین ای بو الفضول ** خر برهنه نه که راکب شد رسول
- Ey boşboğaz, eşeğe çıplak bin. Peygamber, çıplak binmedi mi?
-
النبی قد رکب معروریا ** و النبی قیل سافر ماشیا
- Peygamber, çıplak eşeğe bindi. Yaya yürüdü de denmiştir.
-
شد خر نفس تو بر میخیش بند ** چند بگریزد ز کار و بار چند
- Eşek nefsin kaçıyor, onu bir kazığa bağla. Ne zamana kadar işten, yükten kaçacak?
-
بار صبر و شکر او را بردنی است ** خواه در صد سال و خواهی سی و بیست 730
- İster yüz yıl olsun, ister otuz yıl. Mutlaka sabır ve şükür yükünü yüklemeli.
-
هیچ وازر وزر غیری بر نداشت ** هیچ کس ندرود تا چیزی نکاشت
- Hiç bir suçlu başkasının suçunu çekmedi. Hiçbir kimse ekmeğini biçmedi.
-
طمع خام است آن مخور خام ای پسر ** خام خوردن علت آرد در بشر
- Ekmeğini biçmeyi dilemek ham tamahtır, oğul, o ham tamaha kapılma. Ham şey yemek insana hastalık verir.
-
کان فلانی یافت گنجی ناگهان ** من همان خواهم نه کار و نه دکان
- Birisi bir define buluverir; ben de onu istiyorum, dükkânla, alışverişle ne işim var, der.
-
کار بخت است آن و آن هم نادر است ** کسب باید کرد تا تن قادر است
- Baht işi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalışıp kazanmak gerek.