پشت خر دکان و مال و مکسب است ** در قلبت مایهی صد قالب است
Eşeğin sırtı hem dükkândır, hem mal, hem mal kazanılacak yer. Kalbinin incisi, yüzlerce kalbe sermayedir.
خر برهنه بر نشین ای بو الفضول ** خر برهنه نه که راکب شد رسول
Ey boşboğaz, eşeğe çıplak bin. Peygamber, çıplak binmedi mi?
النبی قد رکب معروریا ** و النبی قیل سافر ماشیا
Peygamber, çıplak eşeğe bindi. Yaya yürüdü de denmiştir.
شد خر نفس تو بر میخیش بند ** چند بگریزد ز کار و بار چند
Eşek nefsin kaçıyor, onu bir kazığa bağla. Ne zamana kadar işten, yükten kaçacak?
بار صبر و شکر او را بردنی است ** خواه در صد سال و خواهی سی و بیست730
İster yüz yıl olsun, ister otuz yıl. Mutlaka sabır ve şükür yükünü yüklemeli.
هیچ وازر وزر غیری بر نداشت ** هیچ کس ندرود تا چیزی نکاشت
Hiç bir suçlu başkasının suçunu çekmedi. Hiçbir kimse ekmeğini biçmedi.
طمع خام است آن مخور خام ای پسر ** خام خوردن علت آرد در بشر
Ekmeğini biçmeyi dilemek ham tamahtır, oğul, o ham tamaha kapılma. Ham şey yemek insana hastalık verir.
کان فلانی یافت گنجی ناگهان ** من همان خواهم نه کار و نه دکان
Birisi bir define buluverir; ben de onu istiyorum, dükkânla, alışverişle ne işim var, der.
کار بخت است آن و آن هم نادر است ** کسب باید کرد تا تن قادر است
Baht işi bu, fakat nadirdir. Tende kudret oldukça çalışıp kazanmak gerek.
کسب کردن گنج را مانع کی است ** پا مکش از کار آن خود در پی است735
Çalışıp kazanmak define bulmaya mâni değil ya. Sen işten kalma da nasibinde varsa define de arkandan gelsin.
تا نگردی تو گرفتار اگر ** که اگر این کردمی یا آن دگر
Böyle yap ki “ Eğer” illetine uğramayasın, “ Eğer şunu yapsaydım yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüde düşmeyesin.
کز اگر گفتن رسول با وفاق ** منع کرد و گفت آن هست از نفاق
Çünkü halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi menetti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi.
کان منافق در اگر گفتن بمرد ** وز اگر گفتن بجز حسرت نبرد
O münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!
مثل
Temsil
آن غریبی خانه میجست از شتاب ** دوستی بردش سوی خانهی خراب
Bir yabancı adam, acele bir ev arıyordu. Bir dostu onu harap bir eve götürüp
گفت او این را اگر سقفی بدی ** پهلوی من مر ترا مسکن شدی740
“ Eğer tavanı olsaydı benim yanı başımda ev sahibi olur, otururdum.
هم عیال تو بیاسودی اگر ** در میانه داشتی حجرهی دگر
Evde bir oda daha olsaydı çoluğun çocuğun rahat ederdi” dedi.
گفت آری پهلوی یاران خوش است ** لیک ای جان در اگر نتوان نشست
Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!”
این همه عالم طلبکار خوشند ** وز خوش تزویر اندر آتشند
Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.
طالب زر گشته جمله پیر و خام ** لیک قلب از زر نداند چشم عام
İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.
پرتوی بر قلب زد خالص ببین ** بیمحک زر را مکن از ظن گزین745
Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma.
گر محک داری گزین کن ور نه رو ** نزد دانا خویشتن را کن گرو
Ayarın varsa altın seç, yoksa yürü, kendini bilen bir kişiye teslim et.
یا محک باید میان جان خویش ** ور ندانی ره مرو تنها تو پیش
Yahut da ruhundan mihenk olmalı. Bilmiyorsan yapayalnız yola düşüp ilerleme.
بانگ غولان هست بانگ آشنا ** آشنایی که کشد سوی فنا
Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine seni mahvetmeğe çeken tanıdık sesine benzer.
بانگ میدارد که هان ای کاروان ** سوی من آیید نک راه و نشان
“Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta” diye bağırırlar.
نام هر یک میبرد غول ای فلان ** تا کند آن خواجه را از آفلان750
Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır.
چون رسد آن جا ببیند گرگ و شیر ** عمر ضایع راه دور و روز دیر
Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor.!
چون بود آن بانگ غول آخر بگو ** مال خواهم جاه خواهم و آبرو
Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref, isterim!” işte böyle.
از درون خویش این آوازها ** منع کن تا کشف گردد رازها
İçimden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin.
ذکر حق کن بانگ غولان را بسوز ** چشم نرگس را از این کرکس بدوز
Allah’ı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese karşı kapa.
صبح کاذب را ز صادق واشناس ** رنگ می را باز دان از رنگ کاس755
Subhu sadıkı, subhu kâzipten, şarabın rengini kadehin renginden ayırt et ki.
تا بود کز دیدهگان هفت رنگ ** دیدهای پیدا کند صبر و درنگ
Bu sabır ve sebatla şu yedi renkli zahiri gözden başka bir göz elde edersin.
رنگها بینی بجز این رنگها ** گوهران بینی به جای سنگها
O gözle bu renklerden başka renkler, taşlar yerine mücevherler görürsün.
گوهر چه بلکه دریایی شوی ** آفتاب چرخ پیمایی شوی
Hatta gevher nedir ki? Sen, kendin bir deniz olur, göklerde seyreden bir güneş kesilirsin.
کار کن در کارگه باشد نهان ** تو برو در کارگه بینش عیان
İş sahibi, iş yurdunda gizlidir. Yürü, onu ancak iş yurdunda apaçık görürsün.
کار چون بر کار کن پرده تنید ** خارج آن کار نتوانیش دید760
Mademki iş, sahibine bir hicap olmuştur? Şu halde onu işinden başka bir yerde göremezsin.
کارگه چون جای باش عامل است ** آن که بیرون است از وی غافل است
Mademki iş yurdu; iş sahibinin mekânıdır, dışarıda kalan gafildir.
پس در آ در کارگه یعنی عدم ** تا ببینی صنع و صانع را بهم
O halde iş yurduna, yani yokluğa gel ki sanatı da sanatkârı da bir arada göresin.
کارگه چون جای روشن دیدهگی است ** پس برون کارگه پوشیدگی است
Mademki iş yurdu; apaçık görüş yeridir, tabii iş yurdundan dışarısı da hicap mahallidir.
رو به هستی داشت فرعون عنود ** لاجرم از کارگاهش کور بود
İnatçı Firavun, varlığa yüz tuttu çünkü onun yerini görmüyordu.
لاجرم میخواست تبدیل قدر ** تا قضا را باز گرداند ز در765
Hulâsa kaderi değiştirmek istiyor, kazayı savuşturmak arzusunda bulunuyordu.
خود قضا بر سبلت آن حیلهمند ** زیر لب میکرد هر دم ریشخند
Kaza da o hileciye bıyık altından kıs, kıs gülmekteydi.
صد هزاران طفل کشت او بیگناه ** تا بگردد حکم و تقدیر اله
O, Allah’ın hükmünü, Allah’ın takdirini bozmak için yüz binlerce çocuk öldürttü.
تا که موسای نبی ناید برون ** کرد در گردن هزاران ظلم و خون
Bu suretle Musa Peygamber’in zuhuruna mâni olmak istiyordu, boyuna binlerce zulüm aldı, binlerce kana girdi.
آن همه خون کرد و موسی زاده شد ** و ز برای قهر او آماده شد
O kadar kan döktü ama Musa, yine doğdu ve onu kahretmek için hazırlandı,
گر بدیدی کارگاه لا یزال ** دست و پایش خشک گشتی ز احتیال770
Eğer zevali olmayan Allah’ın sanat yurdunu görseydi eli, ayağı kurur, hile yapamazdı.
اندرون خانهاش موسی معاف ** و ز برون میکشت طفلان را گزاف
Musa, onun evinde rahatça yaşadığı halde o, dışarıda beyhude yere çocukları öldürüp durmaktaydı.
همچو صاحب نفس کاو تن پرورد ** بر دگر کس ظن حقدی میبرد
Tenini besleyip yetiştiren; nefsine hizmet eden, sonra da başkalarının kendisine haset ettiğini, düşmanlıkta bulunduğunu sanan kişi gibi.
کاین عدو و آن حسود و دشمن است ** خود حسود و دشمن او آن تن است
Bu, benim düşmanım, şu bana haset ediyor, der durur, hâlbuki kendisine haset eden, kendisine düşman olan o tendir, kendi nefsidir.
او چو موسی و تنش فرعون او ** او به بیرون میدود که کو عدو
O, adam Firavuna benzer, bedeni de Musa’ya. Böyle olduğu halde dışarıda “ Nerede düşman?” diye koşmaktadır. Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir.
نفسش اندر خانهی تن نازنین ** بر دگر کس دست میخاید به کین775
Nefsi ten evinde nazla, naimle beslenmektedir, kendisi başkalarına kin güdüp elini ısırmakta.
ملامت کردن مردم شخصی را که مادرش را کشت به تهمت
Halkın, bir töhmet yüzünden anasını öldüren kişiyi kınaması