-
که صفات خواجهتاش و یار من ** هست صد چندان که این گفتار من
- Ant olsun o Allah’a ki kapı yoldaşım ve dostum, bu benim sözlerimden yüz kat daha üstündür.
-
آن چه میدانم ز وصف آن ندیم ** باورت ناید چه گویم ای کریم
- Arkadaşımın evsafından bildiklerimi söyledim, fakat ey kerem sahibi inanmıyorsun; ne diyeyim?”
-
شاه گفت اکنون از آن خود بگو ** چند گویی آن این و آن او
- Padişah dedi ki: “Şimdi artık kendi halinden bahset. Ne vakte dek şunun, bunun halini anlatacaksın?
-
تو چه داری و چه حاصل کردهای ** از تگ دریا چه در آوردهای
- Söyle bakalım, senin neyin var, ne elde ettin, deniz dibinden ne inciler getirdin?
-
روز مرگ این حس تو باطل شود ** نور جان داری که یار دل شود 940
- Ölüm günü, bu duygun kalmaz. Can nurun var mı ki gönlüne yâr olsun?
-
در لحد کاین چشم را خاک آگند ** هستت آن چه گور را روشن کند
- Mezarda bu göze toprak dolar. Mezarı aydınlatacak nurun var mı?
-
آن زمان که دست و پایت بر درد ** پر و بالت هست تا جان بر پرد
- Bu elin, ayağın gidince canının uçması için kolun kanadın var mı?
-
آن زمان کاین جان حیوانی نماند ** جان باقی بایدت بر جا نشاند
- Bu hayvani can kalmayınca yerine koymak için baki bir cana sahip misin?
-
شرط من جا بالحسن نه کردن است ** این حسن را سوی حضرت بردن است
- Şart, iyilik etmek değil, iyilikle gelmek, bu iyiliği Allah’a götürmektir.
-
جوهری داری ز انسان یا خری ** این عرضها که فنا شد چون بری 945
- İnsanlıktan mı bir cevhere sahipsin, eşeklikten mi? Bu ârazlar yok olunca nasıl götüreceksin ki?
-
این عرضهای نماز و روزه را ** چون که لا یبقی زمانین انتفی
- Bu namaz ve oruç arazlarını Allah’a nasıl ileteceksin ki? Çünkü araz, iki zaman zarfında baki kalmaz, yok olup gider, bir anlıktır.
-
نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
- Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.
-
تا مبدل گشت جوهر زین عرض ** چون ز پرهیزی که زایل شد مرض
- Bu suretle de cevher, bu hastalık arazlarından kurtulur, değişir. Perhiz yüzünden hastalığın geçmesi gibi.
-
گشت پرهیز عرض جوهر به جهد ** شد دهان تلخ از پرهیز شهد
- Perhiz arazı, çalışmalarıyla cevher olur; acı ağız perhizle tatlılaşır.
-
از زراعت خاکها شد سنبله ** داروی مو کرد مو را سلسله 950
- Ziraatla topraklar ekinle, başakla dolar. Saç ilacı, örgü, örgü saç bitirir.
-
آن نکاح زن عرض بد شد فنا ** جوهر فرزند حاصل شد ز ما
- Kadını nikâhlamak arazdı, mahvolup gitti. Fakat o arazdan bize evlât cevheri meydana geldi.
-
جفت کردن اسب و اشتر را عرض ** جوهر کره بزاییدن غرض
- Atı, deveyi çiftleştirmek arazdır. Bundan maksat da yavru cevherini elde etmek.
-
هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض
- Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
-
هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
- Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
-
صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همیزاید صفا 955
- Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir.
-
پس مگو که من عملها کردهام ** دخل آن اعراض را بنما مرم
- Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
-
این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایهی بز را پی قربان مکش
- Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
-
گفت شاها بیقنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست
- Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
-
پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست
- Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
-
گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر 960
- Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi;
-
این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
- Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
-
نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش
- Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
-
وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است
- Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
-
بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض
- Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
-
بنگر اندر خانه و کاشانهها ** در مهندس بود چون افسانهها 965
- Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti.
-
آن فلان خانه که ما دیدیم خوش ** بود موزون صفه و سقف و درش
- Güzel olarak gördüğümüz sofası hoş. Tavanı, kapısı mükemmel olan filan ev ,(mühendisin zihnindeydi).
-
از مهندس آن عرض و اندیشهها ** آلت آورد و ستون از بیشهها
- Mühendisin zihnindeki o araz, o düşünce aletleri hazırladı, ormanlardan direkleri getirdi (ev yapılıp meydana çıktı.)
-
چیست اصل و مایهی هر پیشهای ** جز خیال و جز عرض و اندیشهای
- Her hünerin aslı, esası, hayâlden, arazdan, düşünceden başka nedir ki?
-
جمله اجزای جهان را بیغرض ** درنگر حاصل نشد جز از عرض
- Dünyanın bütün cüzilerine, fakat garazsızca bak; arazdan başka bir şeyden meydana gelmemiştir.
-
اول فکر آخر آمد در عمل ** بنیت عالم چنان دان در ازل 970
- Önceki fikir, sonun da fiile gelir. Dünyanın kuruluşunu ezelden beri böyle bil.
-
میوهها در فکر دل اول بود ** در عمل ظاهر به آخر میشود
- Meyveler, gönülde evvelce vücuda gelir de sonunda fiile çıkar.
-
چون عمل کردی شجر بنشاندی ** اندر آخر حرف اول خواندی
- İşe girişip de ağaç diktin mi ilk harfi, sonunda okudun demektir.
-
گر چه شاخ و برگ و بیخش اول است ** آن همه از بهر میوه مرسل است
- Gerçi dal, yaprak ve kök evveldir ama onların hepsi de meyve için vücut bulur.
-
پس سری که مغز آن افلاک بود ** اندر آخر خواجهی لولاک بود
- Feleklerin dimağı olan o baş da bunun için en sonunda “ Levlâk” sırrına mazhar oldu.
-
نقل اعراض است این بحث و مقال ** نقل اعراض است این شیر و شگال 975
- Bu sözler arazların nakline ait bahislerdir. Bu aslan ve tuzak, hep bunun içindir.
-
جمله عالم خود عرض بودند تا ** اندر این معنی بیامد هل أتی
- Bütün âlem, esasen arazdı. “ Hel Etâ” suresi, bu manayı izah için geldi.
-
این عرضها از چه زاید از صور ** وین صور هم از چه زاید از فکر
- Bu arazlar neden doğar? Suretlerden. Ya bu suretler neden vücuda gelir? Düşüncelerden.
-
این جهان یک فکرت است از عقل کل ** عقل چون شاه است و صورتها رسل
- Bu cihan, Akl-ı Küll’ün bir düşüncesinden ibarettir. Akıl, padişaha benzer, suretler de peygamberlere.
-
عالم اول جهان امتحان ** عالم ثانی جزای این و آن
- İlk âlem, imtihan âlemidir. İkinci âlem şunun bunun yaptıklarının mükâfat ve mücazatını görme âlemidir.
-
چاکرت شاها جنایت میکند ** آن عرض زنجیر و زندان میشود 980
- Padişahım, kulun hain olsa o araz, yani hainliği, zincir ve zindan olmakta.
-
بندهات چون خدمت شایسته کرد ** آن عرض نه خلعتی شد در نبرد
- Yerinde ve değerinde bir hizmette bulunsa, savaşta bir yararlık gösterse o araz da bir hil’at şeklinde temessül etmekte.
-
این عرض با جوهر آن بیضه است و طیر ** این از آن و آن از این زاید به سیر
- Bu arazla cevher, kuşla yumurtadır; bu ondan olmakta, o bundan doğmakta.”
-
گفت شاهنشه چنین گیر المراد ** این عرضهای تو یک جوهر نزاد
- Padişah, köleye “ Tut ki dediklerin doğru, hepsini kabul ettim. Fakat arazlardan bir cevher doğmadı ki” dedi.
-
گفت مخفی داشته ست آن را خرد ** تا بود غیب این جهان نیک و بد
- Köle “ Bu iyi ve kötü dünyası, gayp âlemi haline gelsin, iyilik ve fenalık apaçık bilinmesin diye akıl onları gizlemiştir.
-
ز انکه گر پیدا شدی اشکال فکر ** کافر و مومن نگفتی جز که ذکر 985
- Çünkü fikrin şekil ve suretleri meydana çıksaydı kâfir ve mümin, yalnız Allah’ı zikreder, başka bir söz söyleyemezdi.