English    Türkçe    فارسی   

3
1305-1354

  • دم مزن تا بشنوی از دم ز نان ** آنچ نامد در زبان و در بیان 1305
  • Bahsetme de asıl bu âlemden bahse muktedir olanlardan dile gelmez, söze sığmaz bahisler işit!
  • دم مزن تا بشنوی زان آفتاب ** آنچ نامد درکتاب و در خطاب
  • Bahsetme de o güneşten kitaba yazılmaz, hitaba girmez sözler duy!
  • دم مزن تا دم زند بهر تو روح ** آشنا بگذار در کشتی نوح
  • Bahsetme de sana bu âlemden ruhun bahsetsin… Nuh’un gemisinde yüzgeçlik bahsini bırak!
  • همچو کنعان کشنا می‌کرد او ** که نخواهم کشتی نوح عدو
  • Bu bahse girersen Kenan’a benzersin. Bana düşman olan Nuh’un gemisini istemem diye o da yüzmeye girişmişti.
  • هی بیا در کشتی بابا نشین ** تا نگردی غرق طوفان ای مهین
  • Nuh, ona “Hey, gel, babanın gemisine gir de behey aşağılık oğul, tufana gark olma” demişti.
  • گفت نه من آشنا آموختم ** من بجز شمع تو شمع افروختم 1310
  • O, “Hayır, ben yüzme öğrendim. Senin mumundan başka bir mum yaktım” diye cevap verdi.
  • هین مکن کین موج طوفان بلاست ** دست و پا و آشنا امروز لاست
  • Nuh, “Kendine gel, buna belâ tufanının dalgası derler. Bugün yüzme bilenin eli, ayağı bir işe yaramaz” dedi.
  • باد قهرست و بلای شمع کش ** جز که شمع حق نمی‌پاید خمش
  • Fakat Kenan dedi ki: “Yok yok… Ben o yüce dağa çıkarım; o dağ beni her türlü belâdan kurtarır.”
  • گفت نه رفتم برآن کوه بلند ** عاصمست آن که مرا از هر گزند
  • Nuh, “Aklını başına topla, şimdi dağ, bir saman çöpü mesabesindedir.
  • هین مکن که کوه کاهست این زمان ** جز حبیب خویش را ندهد امان
  • Allah, kendi dostundan başkasına aman vermez” dediyse de Kenan,
  • گفت من کی پند تو بشنوده‌ام ** که طمع کردی که من زین دوده‌ام 1315
  • Ben ne vakit senin öğüdünü dinledim ki benim de sana uyanlardan olmama tamah ettin,
  • خوش نیامد گفت تو هرگز مرا ** من بری‌ام از تو در هر دو سرا
  • Senin sözün bana hiç hoş gelmedi ki… Ben, iki âlemde de senden uzağım “ dedi.
  • هین مکن بابا که روز ناز نیست ** مر خدا را خویش وانباز نیست
  • Nuh, “Yapma yavrum, bugün, naz günü değildir… Allah’ın ne eşi var, ne benzeri!
  • تا کنون کردی واین دم نازکیست ** اندرین درگاه گیرا ناز کیست
  • Şimdiye kadar inat etmedin ama bu zaman, nazik bir zaman. Bu kapıda kimin nazı geçer ki?
  • لم یلد لم یولدست او از قدم ** نه پدر دارد نه فرزند و نه عم
  • O, ezelde “Doğmadı da, doğurmaz da” hakikatine mahzardır. Allah’ın ne babası var, ne oğlu, ne amcası!
  • ناز فرزندان کجا خواهد کشید ** ناز بابایان کجا خواهد شنید 1320
  • Oğulların nazını nerden çekecek, babaların niyazını nerden duyacak?
  • نیستم مولود پیراکم بناز ** نیستم والد جوانا کم گراز
  • “Ey ihtiyar, ben doğmadım, bana az nazlan… Ey genç, ben baba değilim, öyle pek salınma!
  • نیستم شوهر نیم من شهوتی ** ناز را بگذار اینجا ای ستی
  • Ben koca değilim, şehvetim de yok… Hanım nazı bırak.
  • جز خضوع و بندگی و اضطرار ** اندرین حضرت ندارد اعتبار
  • Bu hususta kulluktan, ihtiyaçtan, zaruretten başka hiçbir şeyin itibarı yok” demekte,
  • گفت بابا سالها این گفته‌ای ** باز می‌گویی بجهل آشفته‌ای
  • Dedi ama Kenan: “Baba, yıllardır bu sözleri söylemektesin, yine de söylüyorum… Cahil misin ne?
  • چند ازینها گفته‌ای با هرکسی ** تا جواب سرد بشنودی بسی 1325
  • Bu sözleri herkese ne kadar söyledin de nice soğuk cevaplar aldın, kötü sözler duydun.
  • این دم سرد تو در گوشم نرفت ** خاصه اکنون که شدم دانا و زفت
  • Bu soğuk sözlerin kulağıma bile girmedi, şimdi mi girecek? Artık ben bilgi sahibiyim, büyüdüm” diye cevap verdi.
  • گفت بابا چه زیان دارد اگر ** بشنوی یکبار تو پند پدر
  • Nuh, “A yavrum, bir kerecik olsun babanın öğüdünü tutsan ne olur?” dedi.
  • همچنین می‌گفت او پند لطیف ** همچنان می‌گفت او دفع عنیف
  • O, böyle güzel güzel nasihatler ediyor, Kenan’da bu çeşit ağır sözlerle karşılık veriyordu.
  • نه پدر از نصح کنعان سیر شد ** نه دمی در گوش آن ادبیر شد
  • Ne babası, Kenan’a öğüt vermeden usandı, ne o kötü oğlun kulağına babasının bir sözü girdi!
  • اندرین گفتن بدند و موج تیز ** بر سر کنعان زد وشد ریز ریز 1330
  • Onlar, böyle konuşup dururlarken bir çevik dalgadır geldi. Kenan’ın başından aştı, onu boğup götürüverdi.
  • نوح گفت ای پادشاه بردبار ** مر مرا خر مرد و سیلت برد بار
  • Nuh, “Ey sabırlı padişahım, eşeğin öldü, yükümü sel götürdü.
  • وعده کردی مر مرا تو بارها ** که بیابد اهلت از طوفان رها
  • Bana nice defalar, sana mensup olanlar tufandan kurtulacaklar diye vaatlerde bulundun.
  • دل نهادم بر امیدت من سلیم ** پس چرا بربود سیل از من گلیم
  • Ben de âfım, senin vaatlerine kandım, ümitlendim… İyi ama neden sel kilimini aldı, götürdüAllah dedi ki: “O senin ehlinden, yakınlarından değil… Kendin de görmedin mi? Sen aksın o mavi!
  • گفت او از اهل و خویشانت نبود ** خود ندیدی تو سپیدی او کبود
  • Dişine kurt girdi mi çıkartmaktan başka hiçbir çaresi yoktur.
  • چونک دندان تو کرمش در فتاد ** نیست دندان بر کنش ای اوستاد 1335
  • Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… O, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.”
  • تا که باقی تن نگردد زار ازو ** گرچه بود آن تو شو بیزار ازو
  • Nuh, dedi ki: “Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz.
  • گفت بیزارم ز غیر ذات تو ** غیر نبود آنک او شد مات تو
  • Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun.
  • تو همی دانی که چونم با تو من ** بیست چندانم که با باران چمن
  • Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hatta ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla,
  • زنده از تو شاد از تو عایلی ** مغتذی بی واسطه و بی حایلی
  • Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.
  • متصل نه منفصل نه ای کمال ** بلک بی چون و چگونه و اعتلال 1340
  • Ey kemâl sahibi Allah ne seninleyim, ne senden ayrı. Seninle keyfiyetsiz, sebepsiz, illetsiz bir haldeyim.
  • ماهیانیم و تو دریای حیات ** زنده‌ایم از لطفت ای نیکو صفات
  • Biz balıklarız, hayat denizi sensin. Ey iyi sıfatlı Allah, senin lütfunla diriyiz.
  • تو نگنجی در کنار فکرتی ** نی به معلولی قرین چون علتی
  • Sen düşünceye de sığmazsın, sebeple de izah edilemezsin.
  • پیش ازین طوفان و بعد این مرا ** تو مخاطب بوده‌ای در ماجرا
  • Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin.
  • با تو می‌گفتم نه با ایشان سخن ** ای سخن‌بخش نو و آن کهن
  • Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.
  • نه که عاشق روز و شب گوید سخن ** گاه با اطلال و گاهی با دمن 1345
  • Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitap eder;
  • روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا می‌گوید آن مدحت کرا
  • Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
  • شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطه‌ی اطلال را بر داشتی
  • Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
  • زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی می‌زدند
  • Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
  • من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
  • Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
  • تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو 1350
  • De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım.
  • هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
  • Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
  • آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
  • O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
  • من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
  • Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
  • با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
  • Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!