گفت حکمت را تو دانی کردگار ** من کنم پنهان تو کردی آشکار
Şeyh, “Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikâr ediyorsun” dedi.
آمد الهامش که یکچندی بدند ** که درین غم بر تو منکر میشدند
Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular.
که مگر سالوس بود او در طریق ** که خدا رسواش کرد اندر فریق
O herhalde yolda yalancıydı ki Allah, onu bu, taife arasında rüsvay etti dediler.
من نخواهم کان رمه کافر شوند ** در ضلالت در گمان بد روند
Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem.
این کرامت را بکردیم آشکار ** که دهیمت دست اندر وقت کار1715
Ben de şu kerameti aşikâr ettim, iş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim.
تا که آن بیچارگان بد گمان ** رد نگردند از جناب آسمان
Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar.
من ترا بی این کرامتها ز پیش ** خود تسلی دادمی از ذات خویش
Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
این کرامت بهر ایشان دادمت ** وین چراغ از بهر آن بنهادمت
Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu ancak onlar için yaktım.
تو از آن بگذشتهای کز مرگ تن ** ترسی وز تفریق اجزای بدن
Sen, ölümden, bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin.
وهم تفریق سر و پا از تو رفت ** دفع وهم اسپر رسیدت نیک زفت1720
Sende, başının, ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak, senin için ulu bir siper oldu.”
سبب جرات ساحران فرعون بر قطع دست و پا
Firavun sihirbazlarının elleriyle ayaklarının kesilmesine aldırış etmemelerindeki sebep
ساحران را نه که فرعون لعین ** کرد تهدید سیاست بر زمین
Firavun, sihirbazları yeryüzünde öldürmekle tehdit etmedi mi?
که ببرم دست و پاتان از خلاف ** پس در آویزم ندارمتان معاف
Sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına kestirir sizi asarım, affetmem demedi mi?
او همیپنداشت کایشان در همان ** وهم و تخویفند و وسواس و گمان
O, sihirbazların vehme düşeceklerini, korkacaklarının, vesveseye uğrayacaklarını sanıyordu.
که بودشان لرزه و تخویف و ترس ** از توهمها و تهدیدات نفس
Titremeye başlayacaklarını, ürküp korkacakların, bu tehditlerden vehmedeceklerini umuyordu.
او نمیداست کایشان رستهاند ** بر دریچهی نور دل بنشستهاند1725
Bilmiyordu ki onlar, bu işlerden kurtulmuşlar, gönül nurunun göründüğü pencerenin önüne oturmuşlar…
این جهان خوابست اندر ظن مهایست ** گر رود درخواب دستی باک نیست
Gölgelerinin, kendilerinden meydana geldiğini bilmişler, çevik bir hale gelmişlerdir.
گر بخواب اندر سرت ببرید گاز ** هم سرت بر جاست و هم عمرت دراز
Bu gül bahçesinde felek havanı, onları yüzlerce defa dövüp ezse bile,
گر ببینی خواب در خود را دو نیم ** تندرستی چون بخیزی نی سقیم
Bu terkibin aslını görmüş olduklarından artık vehmin ferilerinden pek korkmazlar.
حاصل اندر خواب نقصان بدن ** نیست باک و نه دوصد پاره شدن
Bu âlem, bir rüyadır, zanna kapılma sen. Rüyada bir el kesilse bile zararı yok.
این جهان را که بصورت قایمست ** گفت پیغامبر که حلم نایمست1730
Rüyada başın kesilse de hakikatte yine başın yerindedir, ömrün de uzun olur.
از ره تقلید تو کردی قبول ** سالکان این دیده پیدا بی رسول
Rüyada kendini ikiye biçilmiş görsen bile kalktın mı vücudun da sağlamdır, bir hastalığında yoktur.
روز در خوابی مگو کین خواب نیست ** سایه فرعست اصل جز مهتاب نیست
Hâsılı rüyada vücudunu noksan görmekten ne çıkar? Yüzlerce parçaya ayrılsan bile ne korkacaksın ki?
خواب و بیداریت آن دان ای عضد ** که ببیند خفته کو در خواب شد
Suretle kaim olan bu cihan hakkında da Peygamber, uyuyanın gördüğü bir rüya dedi.
او گمان برده که این دم خفتهام ** بیخبر زان کوست درخواب دوم
Sen, bu sözü taklit yoluyla kabul ettin, fakat salikler bunu rivayet edilmeden de gözleriyle gördüler.
هاون گردون اگر صد بارشان ** خرد کوبد اندرین گلزارشان1735
Sen gündüzün de uykudasın. Bu uyku değil deme. Gölge feridir, asıl ise ancak ay ışığından ibarettir.
اصل این ترکیب را چون دیدهاند ** از فروع وهم کم ترسیدهاند
Ey yiğit, bil ki uykun da uyanıklığın da uyuyan adamın rüya içinde rüya görmesine benzer.
سایهی خود را ز خود دانستهاند ** چابک و چست و گش و بر جستهاند
Bu adam, kendisini uyuyorum sanır ama bilmez ki ikinci uykudadır, iki kat uyku içindedir.
کوزهگر گر کوزهای را بشکند ** چون بخواهد باز خود قایم کند
Testici, bir testiyi kırarsa dilediği zaman yine yapar da.
کور را هر گام باشد ترس چاه ** با هزاران ترس میآید براه
Kör, her adımda kuyuya, çukura düşmekten korkar da binlerce korkuyla yol yürür.
مرد بینا دید عرض راه را ** پس بداند او مغاک و چاه را1740
Fakat gören kişi yolun enini, boyunu görür, çukuru, kuyuyu bilir.
پا و زانواش نلرزد هر دمی ** رو ترش کی دارد او از هر غمی
Her adımda ayakları, dizleri titremez. Her dertten yüzünü ekşitir mi ki?
خیز فرعونا که ما آن نیستیم ** که بهر بانگی و غولی بیستیم
Sihirbazlar, “Ey firavun, halk, biz, her sesten, her gulyabaniden ürküp duracak adam değiliz.
خرقهی ما را بدر دوزنده هست ** ورنه ما را خود برهنهتر به است
Bizim hırkamızı yırt, onu diken var… Olmasa bile çıplak olmamız daha iyi.
بی لباس این خوب را اندر کنار ** خوش در آریم ای عدو نابکار
Bu güzeli çıplak olarak koçmamız daha hoş. A bir işe yaramaz, bir şey beceremez düşman!
خوشتر از تجرید از تن وز مزاج ** نیست ای فرعون بی الهام گیج1745
Tenden mizaçtan soyunmaktan daha hoş bir şey yoktur, a ilhama mazhar olmayan sersem Firavun!” dediler.
حکایت استر پیش شتر کی من بسیار در رو میافتم و تو نمیافتی الا به نادر
Devenin önünde giden katırın “Ben yol yürürken ikide bir yüzüstü kapanıyorum, sense pek nadir düşüyorsun” diye şikâyet etmesi
گفت استر با شتر کای خوش رفیق ** در فراز و شیب و در راه دقیق
Katırın biri deveye “Arkadaş, yokuş olsun, iniş olsun en dar yolda bile,
تو نه آیی در سر و خوش میروی ** من همیآیم بسر در چون غوی
Sen güzelce gidiyor, hiç kapaklanmıyorsun. Bense durmadan tepesi üstü düşüp duruyorum.
من همیافتم برو در هر دمی ** خواه در خشکی و خواه اندر نمی
Yol ister kuru olsun, ister balçık… Daima yüzüstü kapaklanıyorum.
این سبب را باز گو با من که چیست ** تا بدانم من که چون باید بزیست
Bunun sebebi ne? Bana bir söyle de ne yapmalı, nasıl etmeli anlayayım” dedi.
گفت چشم من ز تو روشنترست ** بعد از آن هم از بلندی ناظرست1750
Deve dedi ki: “Benim gözüm senin gözünden daha kuvvetlidir, daha iyi görür.
چون برآیم بر سرکوه بلند ** آخر عقبه ببینم هوشمند
Yüce bir dağın başına çıktım mı en son çukuru bile görürüm.
پس همه پستی و بالایی راه ** دیدهام را وا نماید هم اله
Allah, bütün inişleri çıkışları özüme gösterir.
هر قدم من از سر بینش نهم ** از عثار و اوفتادن وا رهم
Her adımımı nereye atacaksam görür de öyle atarım. Bu yüzden de sürçmekten, düşmekten kurtulurum.
تو ببینی پیش خود یک دو سه گام ** دانه بینی و نبینی رنج دام
Sense iki üç adım ötesini görmezsin. Taneyi görürsün de tuzağı görmezsin.
یستوی الاعمی لدیکم والبصیر ** فی المقام و النزول والمسیر1755
Konak, iniş ve yürüyüş yerlerinde hiç körle gözlü bir olur mu?
چون جنین را در شکم حق جان دهد ** جذب اجزا در مزاج او نهد
Allah, ana karnında ki çocuğa can verdi mi mizacına vücudunu kuvvetlendirecek cüzüleri çekmek kabiliyetini verir.
از خورش او جذب اجزا میکند ** تار و پود جسم خود را میتند
Yediği şeylerle bu cüzüleri çeker, bu suretle de cisminin nescini dokur durur.
تا چهل سالش بجذب جزوها ** حق حریصش کرده باشد در نما
Allah, insana kırk yaşına kadar bu cüzüleri çekme kabiliyetini, bu hırsı verir, o da kendisini yetiştirir büyür, gelişir, kuvvetlenir.
جذب اجزا روح را تعلیم کرد ** چون نداند جذب اجزا شاه فرد
Ruha, cüzüleri çekmeyi öğreten o tek padişah, nasıl olur da cesedin cüzüleri bir araya getirmeyi bilmez?
جامع این ذرهها خورشید بود ** بی غذا اجزات را داند ربود1760
Bu ruh zerrelerini bir araya toplayan, sana hayat kabiliyetini veren güneş, gıda vasıtasıyla olmaksızın da varlığının zerrelerini toplayıp bir araya getirmeyi bilir.