آمد الهامش که یکچندی بدند ** که درین غم بر تو منکر میشدند
Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular.
که مگر سالوس بود او در طریق ** که خدا رسواش کرد اندر فریق
O herhalde yolda yalancıydı ki Allah, onu bu, taife arasında rüsvay etti dediler.
من نخواهم کان رمه کافر شوند ** در ضلالت در گمان بد روند
Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem.
این کرامت را بکردیم آشکار ** که دهیمت دست اندر وقت کار1715
Ben de şu kerameti aşikâr ettim, iş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim.
تا که آن بیچارگان بد گمان ** رد نگردند از جناب آسمان
Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar.
من ترا بی این کرامتها ز پیش ** خود تسلی دادمی از ذات خویش
Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
این کرامت بهر ایشان دادمت ** وین چراغ از بهر آن بنهادمت
Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu ancak onlar için yaktım.
تو از آن بگذشتهای کز مرگ تن ** ترسی وز تفریق اجزای بدن
Sen, ölümden, bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin.
وهم تفریق سر و پا از تو رفت ** دفع وهم اسپر رسیدت نیک زفت1720
Sende, başının, ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak, senin için ulu bir siper oldu.”
سبب جرات ساحران فرعون بر قطع دست و پا
Firavun sihirbazlarının elleriyle ayaklarının kesilmesine aldırış etmemelerindeki sebep
ساحران را نه که فرعون لعین ** کرد تهدید سیاست بر زمین
Firavun, sihirbazları yeryüzünde öldürmekle tehdit etmedi mi?
که ببرم دست و پاتان از خلاف ** پس در آویزم ندارمتان معاف
Sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına kestirir sizi asarım, affetmem demedi mi?
او همیپنداشت کایشان در همان ** وهم و تخویفند و وسواس و گمان
O, sihirbazların vehme düşeceklerini, korkacaklarının, vesveseye uğrayacaklarını sanıyordu.
که بودشان لرزه و تخویف و ترس ** از توهمها و تهدیدات نفس
Titremeye başlayacaklarını, ürküp korkacakların, bu tehditlerden vehmedeceklerini umuyordu.
او نمیداست کایشان رستهاند ** بر دریچهی نور دل بنشستهاند1725
Bilmiyordu ki onlar, bu işlerden kurtulmuşlar, gönül nurunun göründüğü pencerenin önüne oturmuşlar…
این جهان خوابست اندر ظن مهایست ** گر رود درخواب دستی باک نیست
Gölgelerinin, kendilerinden meydana geldiğini bilmişler, çevik bir hale gelmişlerdir.
گر بخواب اندر سرت ببرید گاز ** هم سرت بر جاست و هم عمرت دراز
Bu gül bahçesinde felek havanı, onları yüzlerce defa dövüp ezse bile,
گر ببینی خواب در خود را دو نیم ** تندرستی چون بخیزی نی سقیم
Bu terkibin aslını görmüş olduklarından artık vehmin ferilerinden pek korkmazlar.
حاصل اندر خواب نقصان بدن ** نیست باک و نه دوصد پاره شدن
Bu âlem, bir rüyadır, zanna kapılma sen. Rüyada bir el kesilse bile zararı yok.
این جهان را که بصورت قایمست ** گفت پیغامبر که حلم نایمست1730
Rüyada başın kesilse de hakikatte yine başın yerindedir, ömrün de uzun olur.
از ره تقلید تو کردی قبول ** سالکان این دیده پیدا بی رسول
Rüyada kendini ikiye biçilmiş görsen bile kalktın mı vücudun da sağlamdır, bir hastalığında yoktur.
روز در خوابی مگو کین خواب نیست ** سایه فرعست اصل جز مهتاب نیست
Hâsılı rüyada vücudunu noksan görmekten ne çıkar? Yüzlerce parçaya ayrılsan bile ne korkacaksın ki?
خواب و بیداریت آن دان ای عضد ** که ببیند خفته کو در خواب شد
Suretle kaim olan bu cihan hakkında da Peygamber, uyuyanın gördüğü bir rüya dedi.
او گمان برده که این دم خفتهام ** بیخبر زان کوست درخواب دوم
Sen, bu sözü taklit yoluyla kabul ettin, fakat salikler bunu rivayet edilmeden de gözleriyle gördüler.
هاون گردون اگر صد بارشان ** خرد کوبد اندرین گلزارشان1735
Sen gündüzün de uykudasın. Bu uyku değil deme. Gölge feridir, asıl ise ancak ay ışığından ibarettir.
اصل این ترکیب را چون دیدهاند ** از فروع وهم کم ترسیدهاند
Ey yiğit, bil ki uykun da uyanıklığın da uyuyan adamın rüya içinde rüya görmesine benzer.
سایهی خود را ز خود دانستهاند ** چابک و چست و گش و بر جستهاند
Bu adam, kendisini uyuyorum sanır ama bilmez ki ikinci uykudadır, iki kat uyku içindedir.
کوزهگر گر کوزهای را بشکند ** چون بخواهد باز خود قایم کند
Testici, bir testiyi kırarsa dilediği zaman yine yapar da.
کور را هر گام باشد ترس چاه ** با هزاران ترس میآید براه
Kör, her adımda kuyuya, çukura düşmekten korkar da binlerce korkuyla yol yürür.
مرد بینا دید عرض راه را ** پس بداند او مغاک و چاه را1740
Fakat gören kişi yolun enini, boyunu görür, çukuru, kuyuyu bilir.
پا و زانواش نلرزد هر دمی ** رو ترش کی دارد او از هر غمی
Her adımda ayakları, dizleri titremez. Her dertten yüzünü ekşitir mi ki?
خیز فرعونا که ما آن نیستیم ** که بهر بانگی و غولی بیستیم
Sihirbazlar, “Ey firavun, halk, biz, her sesten, her gulyabaniden ürküp duracak adam değiliz.
خرقهی ما را بدر دوزنده هست ** ورنه ما را خود برهنهتر به است
Bizim hırkamızı yırt, onu diken var… Olmasa bile çıplak olmamız daha iyi.
بی لباس این خوب را اندر کنار ** خوش در آریم ای عدو نابکار
Bu güzeli çıplak olarak koçmamız daha hoş. A bir işe yaramaz, bir şey beceremez düşman!
خوشتر از تجرید از تن وز مزاج ** نیست ای فرعون بی الهام گیج1745
Tenden mizaçtan soyunmaktan daha hoş bir şey yoktur, a ilhama mazhar olmayan sersem Firavun!” dediler.
حکایت استر پیش شتر کی من بسیار در رو میافتم و تو نمیافتی الا به نادر
Devenin önünde giden katırın “Ben yol yürürken ikide bir yüzüstü kapanıyorum, sense pek nadir düşüyorsun” diye şikâyet etmesi
گفت استر با شتر کای خوش رفیق ** در فراز و شیب و در راه دقیق
Katırın biri deveye “Arkadaş, yokuş olsun, iniş olsun en dar yolda bile,
تو نه آیی در سر و خوش میروی ** من همیآیم بسر در چون غوی
Sen güzelce gidiyor, hiç kapaklanmıyorsun. Bense durmadan tepesi üstü düşüp duruyorum.
من همیافتم برو در هر دمی ** خواه در خشکی و خواه اندر نمی
Yol ister kuru olsun, ister balçık… Daima yüzüstü kapaklanıyorum.
این سبب را باز گو با من که چیست ** تا بدانم من که چون باید بزیست
Bunun sebebi ne? Bana bir söyle de ne yapmalı, nasıl etmeli anlayayım” dedi.
گفت چشم من ز تو روشنترست ** بعد از آن هم از بلندی ناظرست1750
Deve dedi ki: “Benim gözüm senin gözünden daha kuvvetlidir, daha iyi görür.
چون برآیم بر سرکوه بلند ** آخر عقبه ببینم هوشمند
Yüce bir dağın başına çıktım mı en son çukuru bile görürüm.
پس همه پستی و بالایی راه ** دیدهام را وا نماید هم اله
Allah, bütün inişleri çıkışları özüme gösterir.
هر قدم من از سر بینش نهم ** از عثار و اوفتادن وا رهم
Her adımımı nereye atacaksam görür de öyle atarım. Bu yüzden de sürçmekten, düşmekten kurtulurum.
تو ببینی پیش خود یک دو سه گام ** دانه بینی و نبینی رنج دام
Sense iki üç adım ötesini görmezsin. Taneyi görürsün de tuzağı görmezsin.
یستوی الاعمی لدیکم والبصیر ** فی المقام و النزول والمسیر1755
Konak, iniş ve yürüyüş yerlerinde hiç körle gözlü bir olur mu?
چون جنین را در شکم حق جان دهد ** جذب اجزا در مزاج او نهد
Allah, ana karnında ki çocuğa can verdi mi mizacına vücudunu kuvvetlendirecek cüzüleri çekmek kabiliyetini verir.
از خورش او جذب اجزا میکند ** تار و پود جسم خود را میتند
Yediği şeylerle bu cüzüleri çeker, bu suretle de cisminin nescini dokur durur.
تا چهل سالش بجذب جزوها ** حق حریصش کرده باشد در نما
Allah, insana kırk yaşına kadar bu cüzüleri çekme kabiliyetini, bu hırsı verir, o da kendisini yetiştirir büyür, gelişir, kuvvetlenir.
جذب اجزا روح را تعلیم کرد ** چون نداند جذب اجزا شاه فرد
Ruha, cüzüleri çekmeyi öğreten o tek padişah, nasıl olur da cesedin cüzüleri bir araya getirmeyi bilmez?
جامع این ذرهها خورشید بود ** بی غذا اجزات را داند ربود1760
Bu ruh zerrelerini bir araya toplayan, sana hayat kabiliyetini veren güneş, gıda vasıtasıyla olmaksızın da varlığının zerrelerini toplayıp bir araya getirmeyi bilir.
آن زمانی که در آیی تو ز خواب ** هوش و حس رفته را خواند شتاب
Uykudan uyanınca senden gitmiş olan akıl ve duyguyu yine sana iade eder.