-
معنی تکبیر اینست ای امام ** کای خدا پیش تو ما قربان شدیم
- Ey ulu tekbirin manası şudur: Yarabbi, huzurunda kurbanız.
-
وقت ذبح الله اکبر میکنی ** همچنین در ذبح نفس کشتنی
- Koyun keserken “Allahu ekber-Allah uludur” dersin ya o geberesi nefsi keserken de bu söz söylenir.
-
تن چو اسمعیل و جان همچون خلیل ** کرد جان تکبیر بر جسم نبیل 2145
- Ten İsmail’e benzer, can Halil’e, can bu semiz bedeni yaptırdı da tekbir getirdi mi,
-
گشت کشته تن ز شهوتها و آز ** شد به بسم الله بسمل در نماز
- Ten kesilir, şehvetlerden hırslardan kurtulur, besmeleyle kesilmiş temiz bir kurban haline gelir.
-
چون قیامت پیش حق صفها زده ** در حساب و در مناجات آمده
- Kıyamette olduğu gibi Hak huzurunda saf kurulur, hesaba, Allah ile konuşup görüşmeye girişilir.
-
ایستاده پیش یزدان اشکریز ** بر مثال راستخیز رستخیز
- Allah huzurunda, gözyaşları dökerek ayakta durmak, kıyamet gününde kabirden kalkıp mahşer yerinde dikilmeye benzer.
-
حق همیگوید چه آوردی مرا ** اندرین مهلت که دادم من ترا
- Hak, “Sana bunca zamandır mühlet verdim, bana ne getirdin?
-
عمر خود را در چه پایان بردهای ** قوت و قوت در چه فانی کردهای 2150
- Ömrünü neyle bitirdin, verdiğim gıdayı, ihsan ettiğim kuvveti ne uğruna mahvettin,
-
گوهر دیده کجا فرسودهای ** پنج حس را در کجا پالودهای
- Gözünün nurunu nerelerde tükettin, beş duygunu nerelerde yıprattın?
-
چشم و هوش و گوش و گوهرهای عرش ** خرج کردی چه خریدی تو ز فرش
- Gözünü, kulağını, aklını, arşa ait bütün cevherlerini harcadın… ferş âleminden bunlara karşılık ne satın aldın?
-
دست و پا دادمت چون بیل و کلند ** من ببخشیدم ز خود آن کی شدند
- Sana kazma ve bel gibi el ve ayak verdim. Onları sana bizzat ben bağışlamıştım, ne yaptın onları?” der.
-
همچنین پیغامهای دردگین ** صد هزاران آید از حضرت چنین
- Hak’tan buna benzer seni dertlere uğratan yüz binlerce haberler gelir.
-
در قیام این کفتها دارد رجوع ** وز خجالت شد دوتا او در رکوع 2155
- Kıyamdayken kula gelen bu haberlerden kul utanır, iki büklüm olur, rükûa varır.
-
قوت استادن از خجلت نماند ** در رکوع از شرم تسبیحی بخواند
- Utanmadan ayakta durmaya kudreti kalmaz, rükûda Allah’ı tespih eder.
-
باز فرمان میرسد بردار سر ** از رکوع و پاسخ حق بر شمر
- Allah’tan “Başını kaldır, rükûdan kıyama dön de Allah’ın sorgularına birer birer cevap ver” fermanı gelir.
-
سر بر آرد از رکوع آن شرمسار ** باز اندر رو فتد آن خامکار
- O utanan kul, rükûdan başını kaldırır. Fakat olgun bir iş yapamamış olduğundan bu sefer yüzüstü düşer.
-
باز فرمان آیدش بردار سر ** از سجود و وا ده از کرده خبر
- Yine emir gelir: “ Başını kaldır, secdeden kalk da yaptıklarından haber ver!”
-
سر بر آرد او دگر ره شرمسار ** اندر افتد باز در رو همچو مار 2160
- Tekrar utana utana başını kaldırır ama yine yılan gibi yüzüstü düşüverir!
-
باز گوید سر بر آر و باز گو ** که بخواهم جست از تو مو بمو
- Allah, tekrar “ Başını kaldır da şöyle. Kıldan kıla yaptıklarını araştırmak istiyorum” der.
-
قوت پا ایستادن نبودش ** که خطاب هیبتی بر جان زدش
- Artık ayakta durmaya kuvveti kalmadığından, Allah’ın heybetli hitabı, canına tesir etmiş olduğundan,
-
پس نشیند قعده زان بار گران ** حضرتش گوید سخن گو با بیان
- O ağır yükün altında, yere oturur. Allah “Söyle bana…
-
نعمتت دادم بگو شکرت چه بود ** دادمت سرمایه هین بنمای سود
- Sana nimet verdim, nasıl şükrettin? Sermaye verdim, hadi, göster kazandığını!” der.
-
رو بدست راست آرد در سلام ** سوی جان انبیا و آن کرام 2165
- Kul, sağ yanına dönüp peygamberlere, o ululara selâm verir;
-
یعنی ای شاهان شفاعت کین لیم ** سخت در گل ماندش پای و گلیم
- “Padişahlar, bu kötü kişiye şefaat edin… Ayağım da balçıkta kaldı, kilimim de” der.
-
بیان اشارت سلام سوی دست راست در قیامت از هیبت محاسبه حق از انبیا استعانت و شفاعت خواستن
- Namazda sağ tarafa selâm vermek, kıyamette Allah’ın hesaba çekmesinden korkarak peygamberlerden yardım dilemeye, onlardan şefaat istemeye işarettir
-
انبیا گویند روز چاره رفت ** چاره آنجا بود و دستافزار زفت
- Peygamberler, “Çareye başvuracak gün geçti. O orada yapılacak bir şeydi, elde alet oradaydı, orada kaldı!
-
مرغ بیهنگامی ای بدبخت رو ** ترک ما گو خون ما اندر مشو
- A bahtsız kişi, git oradan, sen vakitsiz öten bir horozsun. Bırak bizi, kanımıza bulaşma!” derler.
-
رو بگرداند به سوی دست چپ ** در تبار و خویش گویندش که خپ
- Bunun üzerine sol tarafa baş çevirir, hısımından akrabasından yardım ister. Onlar da “ Sus!”
-
هین جواب خویش گو با کردگار ** ما کییم ای خواجه دست از ما بدار 2170
- Allah’a kendin cevap ver. Bizi kim oluyoruz ki? Bizden el çek!” derler.
-
نه ازین سو نه از آن سو چاره شد ** جان آن بیچارهدل صد پاره شد
- Ne bu yandan bir çare olur, ne o yandan. O biçarenin canı da yüz parça olur!
-
از همه نومید شد مسکین کیا ** پس برآرد هر دو دست اندر دعا
- Herkesten ümidini keser de ellerini açar, duaya başlar:
-
کز همه نومید گشتم ای خدا ** اول و آخر توی و منتها
- Yarabbi, herkesten ümidim kesildi. Evvel de sensin, âhir de sen; senden başka önü, sonu olmayan yok, diye niyaza koyulur.
-
در نماز این خوش اشارتها ببین ** تا بدانی کین بخواهد شد یقین
- Namazdaki bu hoş işaretleri gör de bunun eninde sonunda böyle olacağını bil!
-
بچه بیرون آر از بیضه نماز ** سر مزن چون مرغ بی تعظیم و ساز 2175
- Namaz yumurtasından civcivi çıkara gör, yerden tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup durma!
-
شنیدن دقوقی در میان نماز افغان آن کشتی کی غرق خواست شدن
- Dekukî’nin namazdayken garkolmak üzere bulunan bir gemideki halkın feryadını duyması
-
آن دقوقی در امامت کرد ساز ** اندر آن ساحل در آمد در نماز
- Dekukî, o kıyıda namaz kıldırmak üzere imam oldu, onlar da arkasında saf olup namaza durdular.
-
و آن جماعت در پی او در قیام ** اینت زیبا قوم و بگزیده امام
- İşte güzelim bir cemaat, işte seçilmiş bir imam!
-
ناگهان چشمش سوی دریا فتاد ** چون شنید از سوی دریا داد داد
- Namazdayken denizden “ İmdat!” seslerini duydu. Ansızın gözüne bir gemi ilişti.
-
در میان موج دید او کشتیی ** در قضا و در بلا و زشتیی
- Gemi, dalgalar arasına düşmüş, belâlara uğramış, perişan bir hale gelmişti.
-
هم شب و هم ابر و هم موج عظیم ** این سه تاریکی و از غرقاب بیم 2180
- Hem gece, hem bulutlu bir hava, hem de dalga. Bu üç karanlık bir yandan, batma korkusu bir yandan…
-
تند بادی همچو عزرائیل خاست ** موجها آشوفت اندر چپ و راست
- Fırtına Azrail gibi saldırıyor, dalgalar sağdan soldan hücum edip duruyordu.
-
اهل کشتی از مهابت کاسته ** نعره وا ویلها برخاسته
- Gemidekiler, korkudan canlarından olmuşlar gibi feryatlarını göklere çıkarıyorlardı.
-
دستها در نوحه بر سر میزدند ** کافر و ملحد همه مخلص شدند
- Bağrışıp çağrışıyorlar, başlarını dövüyorlardı. Kâfir ve mülhit… Hepsi de imana gelmişti.
-
با خدا با صد تضرع آن زمان ** عهدها و نذرها کرده بجان
- Yüzlerce niyazlarda bulunarak candan ahitler ediyorlar, adaklar adıyorlardı.
-
سر برهنه در سجود آنها که هیچ ** رویشان قبله ندید از پیچ پیچ 2185
- Karmakarışık işlere dalmış, yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş olanlar bile baş açık secdeye kapanmışlardı.
-
گفته که بیفایدهست این بندگی ** آن زمان دیده در آن صد زندگی
- Hâlbuki evvelce onlar, bu kulluğun faydası yok diyorlardı. Fakat o anda kullukta yüzlerce hayat görüyorlardı.
-
از همه اومید ببریده تمام ** دوستان و خال و عم بابا و مام
- Dostlardan, dayıdan, amcadan, babadan, anadan, herkesten ümitlerini kesmişlerdi.
-
زاهد و فاسق شد آن دم متقی ** همچو در هنگام جان کندن شقی
- Kötü kişinin can verirken Allah’tan korkması gibi zahit de Allah’tan korkuyordu, fâsik da!
-
نه ز چپشان چاره بود و نه ز راست ** حیلهها چون مرد هنگام دعاست
- Ne sollarından bir ümit vardı, ne sağlarından. Hileler öldü, bitti mi dua zamanı gelir!
-
در دعا ایشان و در زاری و آه ** بر فلک زیشان شده دود سیاه 2190
- Onlar da ağlayıp inleyerek duaya koyulmuşlardı, gemiden gökyüzüne kadar bir duman yükselmişti.
-
دیو آن دم از عداوت بین بین ** بانگ زد کای سگپرستان علتین
- Şeytan ise o sırada düşmanlığından her birinin karşısına dikilip “ A köpeğe tapanlar, işte size iki illet!
-
مرگ و جسک ای اهل انکار و نفاق ** عاقبت خواهد بدن این اتفاق
- A münkir, münafıklar, hem korkun, hem geberin. Nihayet bu olacaktı zaten.