ای چو خربنده حریف کون خر ** بوسه گاهی یافتی ما را ببر
Ey eşeğe kul olan, ey eşeğin kuyruğunun altına lâyık olan, öpülecek bir yer buldunsa hadi bizi de götür!
چون ندادت بندگی دوست دست ** میل شاهی از کجاات خاستست
Sevgilinin kulluğu, sana el vermedikçe bu padişahlık meyli nereden geldi sana?
در هوای آنک گویندت زهی ** بستهای در گردن جانت زهی2240
Sen, halkın sana aferin, yaşa demesi halkın takdir etmesi havasındasın! Hâlbuki canının boynuna bir kiriştir bağlamışsın!
روبها این دم حیلت را بهل ** وقف کن دل بر خداوندان دل
Behey tilki, bu hile kuyruğunu bırak, gönlünü, gönül sahiplerine vakfet.
در پناه شیر کم ناید کباب ** روبها تو سوی جیفه کم شتاب
Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… Murdar ölü etine pek koşma!
تو دلا منظور حق آنگه شوی ** که چو جزوی سوی کل خود روی
Gönül, sen bir cüz’e benzersin, küllüne varır, ulaşırsan Allah’a makbul olursun.
حق همیگوید نظرمان در دلست ** نیست بر صورت که آن آب و گلست
Allah, “Biz gönle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.
تو همیگویی مرا دل نیز هست ** دل فراز عرش باشد نه به پست2245
Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil!
در گل تیره یقین هم آب هست ** لیک زان آبت نشاید آبدست
Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
زانک گر آبست مغلوب گلست ** پس دل خود را مگو کین هم دلست
O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
آن دلی کز آسمانها برترست ** آن دل ابدال یا پیغامبرست
Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده2250
Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.
آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک میلافی که من آب خوشم
Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
لاف تو محروم میدارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل2255
Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur!
آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت میزند
Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستیات بدست
Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
جز به اندازهی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر2260
Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın!
سر کشیدی تو که من صاحبدلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
لطف شیر و انگبین عکس دلست ** هر خوشی را آن خوش از دل حاصلست2265
Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir.
پس بود دل جوهر و عالم عرض ** سایهی دل چون بود دل را غرض
Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?
آن دلی کو عاشق مالست و جاه ** یا زبون این گل و آب سیاه
Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya!
یا خیالاتی که در ظلمات او ** میپرستدشان برای گفت و گو
Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır!
دل نباشد غیر آن دریای نور ** دل نظرگاه خدا وانگاه کور
O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’ın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?
نه دل اندر صد هزاران خاص و عام ** در یکی باشد کدامست آن کدام2270
Yüz binlerce halkta, yüz binlerce ileri gelenlerde bulunan gönül değildir. Gönül, bir tek kişide olur. O tek kişi hangisidir, hangisi?
ریزهی دل را بهل دل را بجو ** تا شود آن ریزه چون کوهی ازو
Sen, o kırık dökük, parça buçuk gönül kırpıntılarını bırak, asıl gönül ara da o kırık dökük gönül de onun sayesinde dağ kesilsin.
دل محیطست اندرین خطهی وجود ** زر همیافشاند از احسان و جود
Gönül, bu vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır.
از سلام حق سلامیها نثار ** میکند بر اهل عالم اختیار
Âlemdekilere Allah selâmından selâmlar saçmaktadır.
هر که را دامن درستست و معد ** آن نثار دل بر آنکس میرسد
Kimin eteği sağlamsa, kimin eteği hazırsa o gönül saçısına nail olur.
دامن تو آن نیازست و حضور ** هین منه در دامن آن سنگ فجور2275
Senin eteğin de o niyazdır, o huzurdur. Kendine gel de kötülük taşlarını eteğine koyma.
تا ندرد دامنت زان سنگها ** تا بدانی نقد را از رنگها
Koyma da o taşlar eteğini yırtmasın. Eteğin yırtılmasın sana asıl parayı uydurma paradan fark edesin.
سنگ پر کردی تو دامن از جهان ** هم ز سنگ سیم و زر چون کودکان
Sen, eteğini cihandaki taşlarla, çocuklar gibi altın ve gümüş farz edilen taşlarla doldurdun.
از خیال سیم و زر چون زر نبود ** دامن صدقت درید و غم فزود
Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı.
کی نماید کودکان را سنگ سنگ ** تا نگیرد عقل دامنشان به چنگ
Akıl, el atıp da eteklerini tutmadıkça çocuklar, taşın taş olduğunu nasıl görürler?
پیر عقل آمد نه آن موی سپید ** مو نمیگنجد درین بخت و امید2280
İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil. O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz, o devlet ümit ile rica ile bulunmaz!
انکار کردن آن جماعت بر دعا و شفاعت دقوقی و پریدن ایشان و ناپیدا شدن در پردهی غیب و حیران شدن دقوقی کی در هوا رفتند یا در زمین
O cemaatin, Dekukî’nin dua ve şefaatini hoş görmeyip uçması, gayp perdesi altında gizlenmesi Dekukî’ini, havaya mı çıktılar, yere mi geçtiler diye şaşırıp kalması
چون رهید آن کشتی و آمد بکام ** شد نماز آن جماعت هم تمام
O gemi kurtuldu, murat hâsıl oldu, o cemaatin namazı da tamamlandı.
فجفجی افتادشان با همدگر ** کین فضولی کیست از ما ای پدر
Onlar, birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. “Baba, bu aramızdaki herzevekil kim acaba” diyorlardı.
هر یکی با آن دگر گفتند سر ** از پس پشت دقوقی مستتر
Her biri, öbürüne gizlice söz söylüyordu. Dekukî’nin arkasında olduklarından görünmüyorlardı.
گفت هر یک من نکردستم کنون ** این دعا نه از برون نه از درون
Her biri, ben şimdiye kadar böyle bir duayı ne içimden geçirdim, ne dilime getirdim demekteydi.
گفت مانا این امام ما ز درد ** بوالفضولانه مناجاتی بکرد2285
Birisi, “Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor;
گفت آن دیگر که ای یار یقین ** مر مرا هم مینماید این چنین
Öbürü” Canım dostum, bana da öyle geliyor.
او فضولی بوده است از انقباض ** کرد بر مختار مطلق اعتراض
O bir boşboğazmış, canı sıkılınca Allah’ın dileğine itiraz etti galiba” diyordu.