Ölmüş bir kuştu, kargaların gagalamasından kemikleri bile incelmiş, ipliğe dönmüştü.
زان همیخوردند چون از صید شیر ** هر یکی از خوردنش چون پیل سیر
Aslanların avlarını yemesi gibi o kuşu yediler… Üçü de tok filler gibi semirip şiştiler.
هر سه زان خوردند و بس فربه شدند ** چون سه پیل بس بزرگ و مه شدند
Üçü de üç tane besili, semiz ve büyük file döndüler!
آنچنان کز فربهی هر یک جوان ** در نگنجیدی ز زفتی در جهان
Üç genç de öyle semirdi, öyle şişmanladı ki şişmanlıktan âleme sığamaz oldular!
با چنین گبزی و هفت اندام زفت ** از شکاف در برون جستند و رفت
Bu kadar şişmanlıkta, bu koskocaman kelleyle, kulakla, bu iri yedi endamla beraber kapının çatlağından süzülüp geçtiler!
راه مرگ خلق ناپیدا رهیست ** در نظر ناید که آن بیجا رهیست2625
Ölüm de halka görünmez, ölümün yolu da gizlidir. Ölüm de göze gelmez… Acayip bir çıkış yeridir.
نک پیاپی کاروانها مقتفی ** زین شکاف در که هست آن مختفی
İşte bak, kervanlar birbiri ardına ulanmış, o kapının gizli çatlağından geçip gitmede!
بر در ار جویی نیابی آن شکاف ** سخت ناپیدا و زو چندین زفاف
Fakat o çatlağı arasan göremezsen. Pek gizlidir ama ondan bunca kişileri geçirdiler, gelin evine güvey götürür gibi götürdüler.
شرح آن کور دوربین و آن کر تیزشنو و آن برهنه دراز دامن
Uzaktakini bile gören köle, keskin kulaklı sağır, uzun elbiseli çıplağın açıklanması
کر امل را دان که مرگ ما شنید ** مرگ خود نشنید و نقل خود ندید
Sağır, istektir, dilektir. Bizim ölümümüzü duydu da kendi ölümünü duymadı, kendi görünüşünü görmedi.
حرص نابیناست بیند مو بمو ** عیب خلقان و بگوید کو بکو
Kör de hırstır. Halkın ayıbını kıldan kıla görür. Taraf taraf söyler de,
عیب خود یک ذره چشم کور او ** مینبیند گرچه هست او عیبجو2630
Kör gözü kendi ayıbını zerre kadar göremez, fakat gene de âlemin ayıbını arar!
عور میترسد که دامانش برند ** دامن مرد برهنه چون درند
Çıplak, elbisesinin eteğini kesecekler diye korkuyor ama çıplak adamın eteğimi olur ki kessinler!
مرد دنیا مفلس است و ترسناک ** هیچ او را نیست از دزدانش باک
Dünyaya kapılan da hem müflistir, hem de korkmakta. Hâlbuki hırsızlardan hiç de korkmaması lâzım.
او برهنه آمد و عریان رود ** وز غم دزدش جگر خون میشود
Zaten dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecek… Böyle olduğu halde hırsızlardan korkusundan yüreği kan olmakta!
وقت مرگش که بود صد نوحه بیش ** خنده آید جانش را زین ترس خویش
Fakat hayattayken bunca feryad ü figan etti ağlayıp sızladıydı ya… Ölürken kendisi de bu korkusuna şaşar, güler!
آن زمان داند غنی کش نیست زر ** هم ذکی داند که او بد بیهنر2635
O zaman zengin hiçbir pulu olmadığını… Zeki, hiçbir hüneri bulunmadığını anlar.
چون کنار کودکی پر از سفال ** کو بر آن لرزان بود چون رب مال
Hayattaki bu korku, eteğine saksı kırıkları doldurup da kendisini mal sahibi sanan, onları kaybedeceğinden korkan, onların üstüne titreyen çocuğun korkusuna benzer.
گر ستانی پارهای گریان شود ** پاره گر بازش دهی خندان شود
O saksı kırıklarından bir parçasını bile alsan ağlamaya başlar; geri verirsen de sevinir, gülmeye koyulur.
چون نباشد طفل را دانش دثار ** گریه و خندهش ندارد اعتبار
Bilgi elbisesini giymedikçe çocuğun ağlamasına da ehemmiyet verilmez, gülmesi de!
محتشم چون عاریت را ملک دید ** پس بر آن مال دروغین میطپید
Ahmak da eğreti malı kendisinin sanır da onun üstüne titrer. Hay aşağılık adam hay!
خواب میبیند که او را هست مال ** ترسد از دزدی که برباید جوال2640
Uykuda kendisini mal sahibi görür, çuvalını hırsız çalacak diye korkar!
چون ز خوابش بر جهاند گوشکش ** پس ز ترس خویش تسخر آیدش
Fakat kulağı çekildi de uyandı mı kendi korkusuyla kendisi alay eder.
همچنان لرزانی این عالمان ** که بودشان عقل و علم این جهان
Bu cihanın aklına, bu âlemin bilgisine sahip olan âlimlerin korkusu da buna benzer.
از پی این عاقلان ذو فنون ** گفت ایزد در نبی لا یعلمون
Hünerlere, fenlere sahip olan bu akıllılara Allah Kur’an’ da “ Onlar bir şey bilmezler” dedi.
هر یکی ترسان ز دزدی کسی ** خویشتن را علم پندارد بسی
Her biri kendisinde bilgi var zannına kapılır da birisi çalacak diye korkuya düşer.
گوید او که روزگارم میبرند ** خود ندارد روزگار سودمند2645
Zamanımı alıyorlar der. Hâlbuki bir fayda, bir kâr elde eden kişinin zamanı zaten onda yok!
گوید از کارم بر آوردند خلق ** غرق بیکاریست جانش تابه حلق
Halk beni işimden, gücümden alıkoydu der ama canı, ta boğazına kadar işsizliğe, güçsüzlüğe dalmıştır!
عور ترسان که منم دامن کشان ** چون رهانم دامن از چنگالشان
Çıplak adam elbisemi sürüyüp duruyorum; eteğimi, onların pençesinden nasıl kurtaracağım der!
صد هزاران فضل داند از علوم ** جان خود را مینداند آن ظلوم
Âlim de, bilgilerin yüz binlerce çeşidini bilirde zalim herif, kendisini bilmez.
داند او خاصیت هر جوهری ** در بیان جوهر خود چون خری
Her cevherin haysiyetini bilir de kendi cevherine gelince bir eşeğe döner!