-
موسیی آن را عصا دید و نبود ** اژدها بد سر او لب میگشود
- Musa bile sopayı, alelâde bir sopa gördü ama değildi ki… o, bir ejderhaydı; sırrı, dudağını açtı da hakikatini söyledi.
-
چون چنان شاهی نداند سر چوب ** تو چه دانی سر این دام و حبوب
- Öyle bir padişah bile bir sopanın sırrını bilemezse sen, bu tuzakla tanelerin sırrını ne bileceksin?
-
چون غلط شد چشم موسی در مثل ** چون کند موشی فضولی مدخل 2790
- Musa’nın gözü bile misal hususunda yanılırsa bir fare nasıl olur da hakikate ulaşmaya yol bulur.
-
آن مثالت را چو اژدرها کند ** تا به پاسخ جزو جزوت بر کند
- O misal bir ejderha kesilir de cevabıyla seni paramparça eder!
-
این مثال آورد ابلیس لعین ** تا که شد ملعون حق تا یوم دین
- İblis de bu misali getirdi de kıyamete kadar melun oldu.
-
این مثال آورد قارون از لجاج ** تا فرو شد در زمین با تخت و تاج
- Karun da inat etti, bu misali getirdi de tacıyla, tahtıyla yere geçti.
-
این مثالت را چو زاغ و بوم دان ** که ازیشان پست شد صد خاندان
- Sen bu getirdiğin misali kuzgun ve baykuş bil… Onların yüzünden yüzlerce ev bark yıkıldı, yerle yeksan oldu!
-
مثلها زدن قوم نوح باستهزا در زمان کشتی ساختن
- Nuh, gemi yaparken kavminin misaller getirerek alay etmesi
-
نوح اندر بادیه کشتی بساخت ** صد مثلگو از پی تسخیر بتاخت 2795
- Nuh ovada gemi yaparken yüzlerce kişi başına üşüşüp misal getirerek alaya kalkıştılar.
-
در بیابانی که چاه آب نیست ** میکند کشتی چه نادان و ابلهیست
- “Kuyu bile bulunmayan bir ovada gemi yapıyor, bu ne bilgisiz aptal!” dediler.
-
آن یکی میگفت ای کشتی بتاز ** و آن یکی میگفت پرش هم بساز
- Biri diyordu ki. “Gemi, hadi yürü koş!” Öbürü diyordu ki: “Bu gemiye bir de kanat tak!”
-
او همیگفت این به فرمان خداست ** این بچربکها نخواهد گشت کاست
- Nuh da “Ben, bunu Allah emriyle yapıyorum, bu alaylarla işime kesat gelmez” demekteydi.
-
حکایت آن دزد کی پرسیدند چه میکنی نیمشب در بن این دیوار گفت دهل میزنم
- Bir hırsıza "Gece yarısı bu duvar dibinde ne yapıyorsun?" demeleri, hırsızın "davul çalıyorum" demesi
-
این مثل بشنو که شب دزدی عنید ** در بن دیوار حفره میبرید
- Şu hikâyeyi dinle de bak! Hırsızlığa alışmış herifin biri bir gece bir duvarın dibini delmekteydi.
-
نیمبیداری که او رنجور بود ** طقطق آهستهاش را میشنود 2800
- Hasta ev sahibi, gece yarısı yavaş, yavaş bir tak taktır duydu.
-
رفت بر بام و فرو آویخت سر ** گفت او را در چه کاری ای پدر
- Dama çıkıp aşağıya eğildi, hırsızı görüp “Baba, ne yapıyorsun?
-
خیر باشد نیمشب چه میکنی ** تو کیی گفتا دهلزن ای سنی
- Hayırdır, inşallah… Gece yarısı ne ediyorsun, kim sen” dedi. Hırsız “Davulcuyum azizim” diye cevap verdi.
-
در چه کاری گفت میکوبم دهل ** گفت کو بانگ دهل ای بوسبل
- Adam “Peki, burada ne yapıyorsun?” deyince hırsız “Davul çalıyorum” dedi. Ev sahibi dedi ki: “Be adam, davul sesi hani?”
-
گفت فردا بشنوی این بانگ را ** نعره یا حسرتا وا ویلتا
- Hırsız “Dur hele, sesini yarın duyarsın eyvahlar olsun! Dediğin zaman kulağına dank eder!”
-
آن دروغست و کژ و بر ساخته ** سر آن کژ را تو هم نشناخته 2805
- Kelîle’ de ki o hikâye de yalan, saçma, düzme… Fakat o saçma hikâyenin ne demek olduğunu, o hikâyenin maksadının anlamadın ki!
-
جواب آن مثل کی منکران گفتند از رسالت خرگوش پیغام به پیل از ماه آسمان
- Münkirlerin söyledikleri tavşanın aya elçilik ederek file haber getirmesi hikâyesinin hakikati
-
سر آن خرگوش دان دیو فضول ** که به پیش نفس تو آمد رسول
- A herzevekil, o tavşanın hakikati şeytan’dır. Senin nefsine elçi olarak geldi de,
-
تا که نفس گول را محروم کرد ** ز آب حیوانی که از وی خضر خورد
- Ahmak nefsini, Hızır’ın içtiği Âbıhayattan mahrum eti.
-
بازگونه کردهای معنیش را ** کفر گفتی مستعد شو نیش را
- Sen onun manasını ters anladın. Küfür söyledin, azabına hazırlan!
-
اضطراب ماه گفتی در زلال ** که بترسانید پیلان را شغال
- Arı duru suda ayın hareketini, bununla tavşanın filleri korkuttuğunu anlattın.
-
قصهی خرگوش و پیل آری و آب ** خشیت پیلان ز مه در اضطراب 2810
- Tavşan hikâyesini, fili, suyu, ayın hareketinden fillerin korkmasını söyledin.
-
این چه ماند آخر ای کوران خام ** با مهی که شد زبونش خاص و عام
- Fakat ey ham körler, bu ay, halkı da, halkın ileri gelenlerini de zebun etmiş olan aya nasıl benzer ki?
-
چه مه و چه آفتاب و چه فلک ** چه عقول و چه نفوس و چه ملک
- Ay nerede, güneş nerede, gök nerede akıllar nerede, nefisler nerede, melek nerede?
-
آفتاب آفتاب آفتاب ** این چه میگویم مگر هستم بخواب
- Hatta güneşin güneşi nerede? Nasıl söylerim bu sözü, uykuda mıyım, sayıklıyor muyum?
-
صد هزاران شهر را خشم شهان ** سرنگون کردست ای بد گمرهان
- Ey yol sapıtmış kişiler, padişahların hışmı yüz binlerce şehri harap etmiştir.
-
کوه بر خود میشکافد صد شکاف ** آفتابی از کسوفش در شغاف 2815
- Dağlar bile, onların hışmından yarılır, yüzlerce parça olur… Güneş bile, onların etrafında döner, onları tavaf eder.
-
خشم مردان خشک گرداند سحاب ** خشم دلها کرد عالمها خراب
- Erlerin hışmı, bulutu kurutur, gönüllerinin kızgınlığı âlemleri yakar, yıkar.
-
بنگرید ای مردگان بی حنوط ** در سیاستگاه شهرستان لوط
- Ey kefensiz adamcıklar, ey yıkanmamış ölücükler, Lût Peygamber’in şehri nasıl yere battı, ne hale geldi? Bakın da görün!
-
پیل خود چه بود که سه مرغ پران ** کوفتند آن پیلکان را استخوان
- Fil de kim oluyor ki? Üç tane kuşcağız, o fillerin kemiklerini kırdı.
-
اضعف مرغان ابابیلست و او ** پیل را بدرید و نپذیرد رفو
- Kuşların en zayıfı Ebabil olduğu halde filleri, bir daha yamanmalarına imkân bulunmayacak bir tarzda yırttı, parçaladı.
-
کیست کو نشنید آن طوفان نوح ** یا مصاف لشکر فرعون و روح 2820
- Nuh tufanını duymayan yahut Firavunla Musa’nın savaşını işitmeyen var mı?
-
روحشان بشکست و اندر آب ریخت ** ذره ذره آبشان بر میگسیخت
- Ruh gibi olan Musa, onları mağlup etti, sulara boğdu; su da bunları zerre, zerre parçaladı.
-
کیست کو نشنید احوال ثمود ** و آنک صرصر عادیان را میربود
- Semud kavminin ahvalini, kasırganın âd kavmini mahvettiğini duymayan var mı?
-
چشم باری در چنان پیلان گشا ** که بدندی پیلکش اندر وغا
- Bir defacık olsun gözünü aç da gör: Savaşta filleri yıkıp öldürdüğü halde,
-
آنچنان پیلان و شاهان ظلوم ** زیر خشم دل همیشه در رجوم
- Bu derecede kuvvetli filler, bu kadar zalim padişahlar bile gönül hışmına uğramışlar, taşlanıp durmaktadırlar.
-
تا ابد از ظلمتی در ظلمتی ** میروند و نیست غوثی رحمتی 2825
- Ebediyen zulmetten zulmete gidiyorlar… Ne yardım eden var, ne imdatlarına yetişen!
-
نام نیک و بد مگر نشنیدهاید ** جمله دیدند و شما نادیدهاید
- İyi adla kötü adı duymadınız mı yoksa? Hakikati herkes gördü de siz görmediniz mi yoksa,
-
دیده را نادیده میآرید لیک ** چشمتان را وا گشاید مرگ نیک
- Görülmüş şeyi görülmemiş sanırsınız, meydanda olan şeyleri bile görmezsiniz ama ölüm, gözlerinizi adamakıllı açacak elbet.
-
گیر عالم پر بود خورشید و نور ** چون روی در ظلمتی مانند گور
- Tut ki âlem, güneşle, nurla dopdolu… Sen, kör gibi karanlıklara gittikten sonra elbette ondan uzakta kalırsın, mahrum olursun!
-
بی نصیب آیی از آن نور عظیم ** بستهروزن باشی از ماه کریم
- O kerem sahibi aya pencereni kapatırsan o ulu nurdan elbette nasibin olmaz!
-
تو درون چاه رفتستی ز کاخ ** چه گنه دارد جهانهای فراخ 2830
- Sen köşkten çıkmış, kuyuya girmişsin. Bu geniş âlemlerin ne günahı var?
-
جان که اندر وصف گرگی ماند او ** چون ببیند روی یوسف را بگو
- Kurt huylarıyla huylanmış olan ruh, Yusuf’un yüzünü nasıl görebilir, söyle!
-
لحن داودی به سنگ و که رسید ** گوش آن سنگین دلانش کم شنید
- Davud’un sesi dağlara, taşlara ulaştı da yine o taş yüreklilerin kulaklarına girmedi!
-
آفرین بر عقل و بر انصاف باد ** هر زمان والله اعلم بالرشاد
- Her an akla, insafa aferin! Doğrusunu Allah bilir ya!
-
صدقوا رسلا کراما یا سبا ** صدقوا روحا سباها من سبا
- Ey Sebâlılar, peygamberleri tasdik edin, Allah’a olan ruhu tasdik edin!
-
صدقوهم هم شموس طالعه ** یومنوکم من مخازی القارعه 2835
- Tasdik edin; onlar doğmuş güneşlerdir… Onlar sizi kıyametin azaplarından kurtarırlar.
-
صدقوهم هم بدور زاهره ** قبل ان یلقوکم بالساهره
- Tasdik edin; onlar kıyamet kopmadan önce, oraya varmanızdan evvel sizi de nurlandıran, âlemi de nurlandıran aydın dolunaydır.
-
صدقوهم هم مصابیح الدجی ** اکرموهم هم مفاتیح الرجا
- Tasdik edin; onlar karanlıkları aydınlatan ışıklardır… Ulu tutun, ağırlayın… Onlar, rica ve niyaz anahtarlarıdır.