پس کی داند راه گلشنهای او ** پس کی داند جای گلخنهای او 3045
Peki… O halde onun gül bahçelerinin yolunu… Külhanlarının yerini kim bilebilir ki?
دیدبان دل نبیند در مجال ** کز کدامین رکن جان آید خیال
Gönül gözcüsü, bu hayal, canın ne yanından geliyor… Fırsat bulup göremez ki.
گر بدیدی مطلعش را ز احتیال ** بند کردی راه هر ناخوش خیال
Bir kolayını bulup da doğduğu yeri, geldiği tarafı görseydi kötü hayallerin yolunu keser, gelmelerine mâni olurdu.
کی رسد جاسوس را آنجا قدم ** که بود مرصاد و در بند عدم
Yokluk geçidine, yokluğun gözetleme yeri olan oraya casus, nasıl ayak atabilir?
دامن فضلش بکف کن کوروار ** قبض اعمی این بود ای شهرهیار
Kör gibi onun ihsan eteğine yapış! Padişahım, körün yapışması diye buna derler işte!
دامن او امر و فرمان ویست ** نیکبختی که تقی جان ویست 3050
Onun eteği, emridir, fermanıdır. Ondan korkmayı, ondan çekinmeyi kendisine can ittihaz eden adam ne iyi bahtlı bir adamdır!
آن یکی در مرغزار و جوی آب ** و آن یکی پهلوی او اندر عذاب
Birisi çayırlıkta, çimenlikte akarsu kıyısında… Onun yanı başındaki de azap içinde!
او عجب مانده که ذوق این ز چیست ** و آن عجب مانده که این در حبس کیست
Azap çeken, öbürüne bakar da “Bu zevk neden ki?” diye şaşırır kalır… Bu da meşakkat çekeni görür de “Acaba bunu kim hapsetmiş ki?” diye hayretlere düşer.
هین چرا خشکی که اینجا چشمه هاست ** هین چرا زردی که اینجا صد دواست
Zevk içinde olan azap çekene “Kendine gel… Neden böyle perişansın? Bak, burada ne güzel kaynaklar var. Neden böyle benzin sararmış? Burada yüzlerce deva var...
همنشینا هین در آ اندر چمن ** گوید ای جان من نیارم آمدن
Arkadaş, gafil olma, bu çimenliğe gel!” der. Fakat öbürü “Canım efendim… Gelemiyorum ki!” diye cevap verir.
حکایت امیر و غلامش کی نماز باره بود وانس عظیم داشت در نماز و مناجات با حق
Bir beyle namaza düşkün olan ve namazdan, Allah’a niyaz etmeden zevk alan kölesi
میرشد محتاج گرمابه سحر ** بانگ زد سنقر هلا بردار سر 3055
Bir bey, hamama gitme lüzumunu duydu… Seher çağı, kölesine “Sungu, uyan başını kaldır.
طاس و مندیل و گل از التون بگیر ** تابه گرمابه رویم ای ناگزیر
Hamam tasını, peştamalı, havluyu, kili, Altın’dan al da hamama gidelim, haydi” diye seslendi.
سنقر آن دم طاس و مندیلی نکو ** برگرفت و رفت با او دو بدو
Sungur, hamam tasıyla iyi bir peştamal ve havlu aldı. Beraberce yola düştüler.
مسجدی بر ره بد و بانگ صلا ** آمد اندر گوش سنقر در ملا
Yolda bir mescit vardı. Ezanda okunmaktaydı. Sungur ezan sesini duydu.
بود سنقر سخت مولع در نماز ** گفت ای میر من ای بندهنواز
Namaza pek düşkündü. Dedi ki: “Ey kuluna iltifatlarda, ihsanlarda bulunan beyim,
تو برین دکان زمانی صبرکن ** تا گزارم فرض و خوانم لم یکن 3060
Sen şu dükkânda birazcık otur da ben namazı kılıvereyim.”
چون امام و قوم بیرون آمدند ** ازنماز و وردها فارغ شدند
Bey, dükkânda oturdu. İmamla cemaat namazı kılıp camiden çıktılar.
سنقر آنجا ماند تا نزدیک چاشت ** میر سنقر را زمانی چشم داشت
Sungur kuşluk çağına kadar içerde kaldı. Bey, bir müddet bekledi.
گفت ای سنقر چرا نایی برون ** گفت مینگذاردم این ذو فنون
“Sungur, neye dışarı çıkmıyorsun?” diye seslendi. Sungur, içerden “Efendim, koyuvermiyorlar.
صبر کن نک آمدم ای روشنی ** نیستم غافل که در گوش منی
Birazcık daha sabret, şimdi geliyorum. Beni beklemekte olduğunu biliyorum, unutmadım” dedi.
هفت نوبت صبر کرد و بانگ کرد ** تاکه عاجز گشت از تیباش مرد 3065
Bey, tam yedi kere seslendi, bekledi, bekledi, seslendi. Nihayet Sungur’un bu cilvesinden usandı, âciz kaldı, sabrı tükendi.
پاسخش این بود مینگذاردم ** تا برون آیم هنوز ای محترم
Sungur, beyin her seslenişinde “Efendim, dışarı çıkacağım ama daha koyuvermiyorlar” diyordu.
گفت آخر مسجد اندر کس نماند ** کیت وا میدارد آنجا کت نشاند
Bey “Yahu, mescitte kimse kalmadı koyvermeyen kim, seni orada kim tutuyor?” diye bağırdı.
گفت آنک بستهاستت از برون ** بسته است او هم مرا در اندرون
Sungur dedi ki: “Seni dışardan içeriye sokmayan yok mu? İşte beni de içerden dışarıya çıkarmayan o.
آنک نگذارد ترا کایی درون ** میبنگذارد مرا کایم برون
Sana içeri girmeye izin vermeyen, benim de dışarı çıkmama mâni olmakta.
آنک نگذارد کزین سو پا نهی ** او بدین سو بست پای این رهی 3070
Senin bu tarafa adım atmana müsaade etmeyen benim de dışarıya adım atmama mâni oluyor!”
ماهیان را بحر نگذارد برون ** خاکیان را بحر نگذارد درون
Balıkları karaya çıkarmayan deniz, karadakileri de denize sokmamakta.
اصل ماهی آب و حیوان از گلست ** حیله و تدبیر اینجا باطلست
Balığın aslı sudan, öbür hayvanların aslı topraktan.
قفل زفتست و گشاینده خدا ** دست در تسلیم زن واندر رضا
Bu işte hile ve düzene başvurmanın, tedbirlere girişmenin faydası yok ki!
ذره ذره گر شود مفتاحها ** این گشایش نیست جز از کبریا
Kilit pek kuvvetli, açıcıda Allah. Teslimiyete yapışa gör, rıza göster!
چون فراموشت شود تدبیر خویش ** یابی آن بخت جوان از پیر خویش 3075
Tedbirini unuttun mu pirinden o taze bahtı bulur, devlete erişirsin.
چون فراموش خودی یادت کنند ** بنده گشتی آنگه آزادت کنند
Kendini unuttun mu seni anarlar… Kul oldun mu azat ederler!
نومید شدن انبیا از قبول و پذیرای منکران قوله حتی اذا استیاس الرسل
“Hattâ izistey’ eserrüsül” hükmünce Peygamberlerin, münkirler, sözlerimizi kabul etmiyorlar diye ümitsizliğe, yese düşmeleri
انبیا گفتند با خاطر که چند ** میدهیم این را و آن را وعظ و پند
Peygamberler bile, “Şuna buna nasihat edip duruyoruz.
چند کوبیم آهن سردی ز غی ** در دمیدن در قفض هین تا بکی
Niceye bir soğuk demiri dövüp duracak, niceye bir kafese üfleyip yatacağız?” diye hatırlarından geçirdiler.
جنبش خلق از قضا و وعده است ** تیزی دندان ز سوز معده است
Halkın yaptığı işler, Allah’ın kaza ve kaderiyledir. Dişin keskinliği, midenin hararet ve kuvvetinden ileri gelir.
نفس اول راند بر نفس دوم ** ماهی از سر گنده باشد نه ز دم 3080
Nefs-i Kül, insanın cüz’i nefsine tesir etti de olacaklar oldu. Balık baştan kokar, kuyruktan değil!
لیک هم میدان و خر میران چو تیر ** چونک بلغ گفت حق شد ناگزیر
Bunu böyle bil, bil ama eşeğini de yine ok gibi süre dur. Çünkü Allah, “Emirlerimi tebliğ et” diye emretmiştir; emrinden dışarı çıkmaya imkân yok.
تو نمیدانی کزین دو کیستی ** جهد کن چندانک بینی چیستی
(Bir fırka cennetliktir, bir fırka cehennemlik). Bu iki fırkanın hangisindensin, bilemezsin ki. Ne olduğunu görünceye kadar çalış, çabala!
چون نهی بر پشت کشتی بار را ** بر توکل میکنی آن کار را
Gemiye yükünü yükledin mi Allah’a dayanman gerek.
تو نمیدانی که از هر دو کیی ** غرقهای اندر سفر یا ناجیی
Yolda gark mı olacaksın, kurtulup sağlıkla, selâmetle gideceğin yere mi varacaksın? Bu ikisinden hangisi başına gelecek, bilemezsin ki,
گر بگویی تا ندانم من کیم ** بر نخواهم تاخت در کشتی و یم 3085
Eğer ne olacağım, başına ne gelecek? Bunu bilmedikçe gemiye binmem.
من درین ره ناجیم یا غرقهام ** کشف گردان کز کدامین فرقهام
Bu seferden kurtulacak mıyım, yoksa yolda boğulacak mıyım? Ne olacağımı bildir bana.
من نخواهم رفت این ره با گمان ** بر امید خشک همچون دیگران
Ben, başkaları gibi kuru bir ümide kapılıp şüpheyle yola düşmem dersen,
هیچ بازرگانیی ناید ز تو ** زانک در غیبست سر این دو رو
Hiçbir ticarette bulunamazsın. Çünkü bu ikisi de gaybdadır, sırdır.
تاجر ترسندهطبع شیشهجان ** در طلب نه سود دارد نه زیان
Pul şişe gibi ruhu incecik olan, cüz’i bir şeyden kırılıveren korkak tacir, ticaretinden ne fayda görür, ne ziyan eder.
بل زیان دارد که محرومست و خوار ** نور او یابد که باشد شعلهخوار 3090
Hatta fayda şöyle dursun ziyan eder, mahrum kalır, hor olur. Kimde yanış varsa nuru o bulur.
چونک بر بوکست جمله کارها ** کار دین اولی کزین یابی رها
Çünkü bütün işler, ihtimalle yapılır. Sen de din işini üstün ve ön planda tut da kurtul.
نیست دستوری بدینجا قرع باب ** جز امید الله اعلم بالصواب
Bu kapıyı ümitten başka bir şeyle açmaya izin yok… Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
بیان آنک ایمان مقلد خوفست و رجا
Mukallidin imanı korku ve ümittir
داعی هر پیشه اومیدست و بوک ** گرچه گردنشان ز کوشش شد چو دوک
Çalışanların boyunları iğ gibi incelse de yine insanı her sanata sevk eden ümittir, ihtimaldir.
بامدادان چون سوی دکان رود ** بر امید و بوک روزی میدود
Sabahleyin dükkânına giden rızık elde etmek ümidiyle koşar gider.