گویدش ردوا لعادوا کار تست ** ای تو اندر توبه و میثاق سست
Allah “Seni tekrar sebep âlemine göndersem yine sebebe yapışırsın. Senin için bu, a tövbesinden durmayan ahdi çürük adam!
لیک من آن ننگرم رحمت کنم ** رحمتم پرست بر رحمت تنم
Fakat ben bu işe bakmam, rahmetim boldur. Rahmet etrafında dönüp dolaşırım, herkese rahmet ederim ben!
ننگرم عهد بدت بدهم عطا ** از کرم این دم چو میخوانی مرا3160
Senin kötü ahdine bakmam, mademki şimdi bana niyaz ediyorsun, keremimden sana ihsan eder, muradını veririm” der.
قافله حیران شد اندر کار او ** یا محمد چیست این ای بحر خو
Evet… Kafile halkı Peygamber’in mucizesine hayran oldu… “Ya Muhammed, ey deniz huylu Peygamber, bu ne?
کردهای روپوش مشک خرد را ** غرقه کردی هم عرب هم کرد را
Küçücük bir kırbayı sebep ittihaz ettin, Arap’ı da suya gark ettin. Kürdü de!
مشک آن غلام ازغیب پر آب کردن بمعجزه و آن غلام سیاه را سپیدرو کردن باذن الله تعالی
O kölenin kırbasının gaybdan suyla dolması ve kara yüzünün ulu Allah’ın izniyle ağarması
ای غلام اکنون تو پر بین مشک خود ** تا نگویی درشکایت نیک و بد
Ey köle, şimdi kırbanın dolu olduğunu da gör de şikâyet edip iyi, kötü söylenme” dediler.
آن سیه حیران شد از برهان او ** میدمید از لامکان ایمان او
O zenci köle, Peygamber’in, bu mucizesine hayran oldu, imanı Lâmekân âleminden doğmaktaydı.
چشمهای دید از هوا ریزان شده ** مشک او روپوش فیض آن شده3165
Gökten akan bir çeşme gördü o… kırbası onun coşkunluğuna bir vesile, onun hakikatine bir örtüydü!
زان نظر روپوشها هم بر درید ** تا معین چشمهی غیبی بدید
Gözünden bütün örtüler, bütün sebepler yırtılıp sıyrıldı. Böylece gayb çeşmesini görmeğe başladı.
چشمها پر آب کرد آن دم غلام ** شد فراموشش ز خواجه وز مقام
Göz pınarları doldu, efendini de unuttu, durağını da!
دست و پایش ماند از رفتن به راه ** زلزله افکند در جانش اله
Elsiz, ayaksız kaldı, yola gitmeye ne eli vardı artık, ne ayağı… Allah, ruhuna bir titremedir saldı!
باز بهر مصلحت بازش کشید ** که به خویش آ باز رو ای مستفید
Mustafa, iş görmesi için tekrar onu o âlemden çekti de dedi ki: “Kendine gel… Ey faydalanmak isteyen, yürü…
وقت حیرت نیست حیرت پیش تست ** این زمان در ره در آ چالاک و چست3170
Şaşırıp kalacak zaman değil. Asıl şaşılacak şey daha ileride.
دستهای مصطفی بر رو نهاد ** بوسههای عاشقانه بس بداد
Şimdi öyle durma; davranıver bakalım, çevik bir halde yola düş! “
مصطفی دست مبارک بر رخش ** آن زمان مالید و کرد او فرخش
Mübarek eliyle kölenin yüzünü sıvazladı, onu kutlu bir hale getirdi.
شد سپید آن زنگی و زادهی حبش ** همچو بدر و روز روشن شد شبش
O kölenin, o Habeş oğlunun yüzü bembeyaz oldu; gecesi, ayın on dördü gibi aydınlandı, gündüz gibi nurlandı!
یوسفی شد در جمال و در دلال ** گفتش اکنون رو بده وا گوی حال
Güzellikte, işvede bir Yusuf kesildi. Peygamber ona “Hadi şimdi git de hali anlat “ dedi.
او همیشد بی سر و بی پای مست ** پای مینشناخت در رفتن ز دست3175
Köle elsiz, ayaksız sarhoş bir halde geldi, elden çıktı, ayağını tanımaz oldu!
پس بیامد با دو مشک پر روان ** سوی خواجه از نواحی کاروان
Kervan halkından ayrıldı, suyla dolu iki kırbasını aldı, yola düştü.
دیدن خواجه غلام خود را سپید و ناشناختن کی اوست و گفتن کی غلام مرا تو کشتهای خونت گرفت و خدا ترا به دست من انداخت
Efendinin, kölesini bembeyaz görüp tanımaması, “Benim kölemi öldürdün, seni kan tuttu, Allah seni benim elime düşürdü” demesi
خواجه از دورش بدید و خیره ماند ** از تحیر اهل آن ده را بخواند
Efendi, köleyi uzaktan görüp şaşırdı. Şaşkınlıkla o köy halkını çağırdı.
راویهی ما اشتر ما هست این ** پس کجا شد بندهی زنگیجبین
“Bu kırba bizim kırbamız, deve de bizim devemiz. Fakat Zenci köle ne oldu ki?
این یکی بدریست میآید ز دور ** میزند بر نور روز از روش نور
Bu uzaktan gelen, ay’ın on dördü gibi bir delikanlı… Yüzünün nuru, balkıyıp durmakta… Gündüzü bile nursuz bırakmakta.
کو غلام ما مگر سرگشته شد ** یا بدو گرگی رسید و کشته شد3180
Kölemiz nerede? Acaba birisi mi öldürdü, yoksa kurt mu paraladı da öldü?” demeye başladı.
چون بیامد پیش گفتش کیستی ** از یمن زادی و یا ترکیستی
Köle yanına gelince “Sen kimsin?” Yemenli misin, Türk müsün?
گو غلامم را چه کردی راست گو ** گر بکشتی وا نما حیلت مجو
Söyle, doğru söyle… Kölemi ne yaptın? Öldürdüysen gizleme, hileye sapma!” dedi.
گفت اگر کشتم بتو چون آمدم ** چون به پای خود درین خون آمدم
Köle dedi ki: “Öldürmüş olsam yanına nasıl gelirim,
کو غلام من بگفت اینک منم ** کرد دست فضل یزدان روشنم
Kendi ayağımla kanımı döktürmeye gelir miyim hiç?
هی چه میگویی غلام من کجاست ** هین نخواهی رست از من جز براست3185
Bey, “Hey ne söylüyorsun, kölem nerede benim? Doğruyu söylemekten başka çare yok, kurtulamazsın elimden “ dedi.
گفت اسرار ترا با آن غلام ** جمله وا گویم یکایک من تمام
Köle dedi ki: “Köleyle arandaki sırları birer birer tamamıyla söyleyeyim…
زان زمانی که خریدی تو مرا ** تا به اکنون باز گویم ماجرا
Beni satın aldığın zamandan şimdiye kadar ne gelmiş geçmişse anlatayım da,
تا بدانی که همانم در وجود ** گرچه از شبدیز من صبحی گشود
Kapkara vücudumdan bir sabah açılmış olmakla beraber senin kölen olduğumu anla!”
رنگ دیگر شد ولیکن جان پاک ** فارغ از رنگست و از ارکان و خاک
Kölenin rengi değişti ama tertemiz ruhun rengi yoktur ki… Ruhun ne rengi vardır, ne unsurlara bağlıdır, ne toprağa mensuptur!
تنشناسان زود ما را گم کنند ** آبنوشان ترک مشک و خم کنند3190
Yalnız teni tanıyanlar, bizi çabucak kaybederler… Su içenler, tulumu da bırakırlar, küpü de!
جانشناسان از عددها فارغاند ** غرقهی دریای بیچونند و چند
Fakat canı tanıyanların sayılarla işleri yoktur. Onlar, keyfiyetsiz ve kemiyetsiz olan denize gark olmuşlardır!
جان شو و از راه جان جان را شناس ** یار بینش شو نه فرزند قیاس
Can ol da can yoluyla canı tanı! Görüş dostu ol, kıyas oğlanı değil!
چون ملک با عقل یک سررشتهاند ** بهر حکمت را دو صورت گشتهاند
Melekle akıl, aynı yaradılıştadır hikmeti var da iki suret oldu.
آن ملک چون مرغ بال و پر گرفت ** وین خرد بگذاشت پر و فر گرفت
Melek, kuş gibi kanatlı olmuş; akıl, kanadı bırakmış, nura bürünmüştür.
لاجرم هر دو مناصر آمدند ** هر دو خوش رو پشت همدیگر شدند3195
Hulâsa ikisini de manası aynı olduğundan, ikisinin de hakikati bir olduğundan o iki güzel, birbirlerine arka olmuşlar, birbirlerine yardımcı kesilmişlerdir.
هم ملک هم عقل حق را واجدی ** هر دو آدم را معین و ساجدی
Melek de Hakk’ı bulmuştur, akıl da. Her ikisi de Âdem’ yardımda bulunmuş, her ikisi de Âdem’e secde etmiştir.
نفس و شیطان بوده ز اول واحدی ** بوده آدم را عدو و حاسدی
Nefisle Şeytan’sa ezelden bir olduğundan Âdem’e düşmandır, ona haset edip durur.
آنک آدم را بدن دید او رمید ** و آنک نور متمن دید او خمید
Âdem’i bedenden ibaret gören ondan kaçmış ona secde etmemiştir. Fakat onu emniyete mahzar olmuş bir nur olarak gören, karşısında eğildi, secde etti.
آن دو دیدهروشنان بودند ازین ** وین دو را دیده ندیده غیر طین
Melekle aklın… O ikisinin gözleri Âdem’i görüp nurlandı. Şeytan’la nefsin… Bu ikisinin gözleri, Âdem’i ancak toprak olarak gördü.
این بیان اکنون چو خر بر یخ بماند ** چون نشاید بر جهود انجیل خواند3200
Bu anlatışım da işte kara saplanmış eşek gibi kalakaldı. Yahudi’ye İncil okunamaz ki!
کی توان با شیعه گفتن از عمر ** کی توان بربط زدن در پیش کر
Şia’ya Ömer’den bahsedilebilir mi? Sağırın yanında kopuz çalınabilir mi?
لیک گر در ده به گوشه یک کسست ** های هویی که برآوردم بسست
Fakat köyün bir bucağında tek bir adam bile varsa bu hayhuyum kâfidir, o anlatmıştır ya, yeter!
مستحق شرح را سنگ و کلوخ ** ناطقی گردد مشرح با رسوخ
Anlatılması icap eden şeyi taşlar, kerpiçler bile dile gelir de anlayana adamakıllı anlatır!
بیان آنک حق تعالی هرچه داد و آفرید از سماوات و ارضین و اعیان و اعراض همه باستدعاء حاجت آفرید خود را محتاج چیزی باید کردن تا بدهد کی امن یجیب المضطر اذا دعاه اضطرار گواه استحقاقست
Allah, göklerden, yerlerden, ârazdan, âyandan ne verdi ve ne yarattıysa hepsini de ihtiyaca karşılık olarak vermiş, yaratmıştır. Bir şeye muhtaç olmalı, o ihtiyacı elde etmeli ki Allah ihsan etsin. “Allah, bunalan kişinin duasını kabul eder.” Bunalma, bir şeye hak kazanmış olmaya şahittir.
آن نیاز مریمی بودست و درد ** که چنان طفلی سخن آغاز کرد
Küçücük bir çocuk olan İsa’yı dile getirip konuşturan, Meryem’in derde düşüp niyaz etmesidir.
جزو او بی او برای او بگفت ** جزو جزوت گفت دارد در نهفت3205
Meryem’in cüz’ü olan İsa, Meryem’in diliyle değil, kendi diliyle onun yerine söz söyledi. Senin cüz’ünün cüz’ü de gizlice söz söyler durur.
دست و پا شاهد شوندت ای رهی ** منکری را چند دست و پا نهی
A kişi, elin, ayağın sana şahit olur. Niceye bir münkirliğe el sunacak, ayak atacaksın?
ور نباشی مستحق شرح و گفت ** ناطقهی ناطق ترا دید و بخفت
Anlatılanı anlamaya, söyleneni dinlemeye liyakatin yoksa söz söyleyenin söyleme kabiliyeti seni görür anlar… Yatar, uyur!