آزمودم مرگ من در زندگیست ** چون رهم زین زندگی پایندگیست
Ben sınadım, benim hayatım ölümümde. Bu hayattan kurtuldum mu ebediyete erişeceğim.
اقتلونی اقتلونی یا ثقات ** ان فی قتلی حیاتا فی حیات
Ey inanılacak, güvenilecek kişiler, beni öldürün, öldürülmemde hayat içinde hayat var.
یا منیر الخد یا روح البقا ** اجتذب روحی وجد لی باللقا 3840
Ey aydın yüzlü, ey daimî varlığın ruhu, ruhumu kendine çek, bana vuslatınla cömertlik et!
لی حبیب حبه یشوی الحشا ** لو یشا یمشی علی عینی مشی
Öyle bir sevgilim var ki sevgisi kalbimi yakıp kavurmada. Dilerse gözlerimin üstünde yürür!
پارسی گو گرچه تازی خوشترست ** عشق را خود صد زبان دیگرست
Arapça daha hoş ama Farsça söyle. Zaten aşkın bunlardan başka daha yüzlerce dili var ama
بوی آن دلبر چو پران میشود ** آن زبانها جمله حیران میشود
Sevgilisinin kokusu uçup geldi mi o dillerin hepsi de şaşırır, lâl olur kalır.
بس کنم دلبر در آمد در خطاب ** گوش شو والله اعلم بالصواب
Artık ben susayım, kâfi… Sevgili söylemeye başladı. Dinle, kulak kesil… Allah, doğruyu daha iyi bilir.
چونک عاشق توبه کرد اکنون بترس ** کو چو عیاران کند بر دار درس 3845
Âşık tövbe etti mi… işte o zaman kork. Çünkü âşık, ayyarlar gibi daracığında ders verir!
گرچه این عاشق بخارا میرود ** نه به درس و نه به استا میرود
Bu âşık, Buhara’ya gidiyor ama ders okumaya, üstada hizmet etmeye değil.
عاشقان را شد مدرس حسن دوست ** دفتر و درس و سبقشان روی اوست
Âşıklara dostun güzelliği müderristir… Defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü!
خامشند و نعرهی تکرارشان ** میرود تا عرش و تخت یارشان
Susarlar ama tekrar tekrar attıkları nâralar sevgilinin arşına, tahtına kadar ulaşır.
درسشان آشوب و چرخ و زلزله ** نه زیاداتست و باب سلسله
Dersleri fitne, oyun, dönüş ve titreyiştir. Onlar ne Ziyadat okurlar, ne Silsile.
سلسلهی این قوم جعد مشکبار ** مسلهی دورست لیکن دور یار 3850
Bu kavmin silsilesi, sevgilinin simsiyah ve kıvırcık saçlarıdır. Onlarda devir meselesinden bahsederler ama sevgilinin devrinden.
مسلهی کیس ار بپرسد کس ترا ** گو نگنجد گنج حق در کیسهها
Eğer birisi sana kese meselesini sorarsa ona de ki: Allah hazinesi keselere sığmaz ki!
گر دم خلع و مبارا میرود ** بد مبین ذکر بخارا میرود
Âşıklara aralarında Hul ve Mübara’dan dem vururlarsa hoş gör. Hakikatte Buhara’yı anıyorlar demektir.
ذکر هر چیزی دهد خاصیتی ** زانک دارد هرصفت ماهیتی
Her şeyi anış, başka bir hassa verir… her sıfatın başka bir mahiyeti var.
در بخارا در هنرها بالغى ** چون به خوارى رو نهى ز آن فارغى
Buhara’da her hünere ermiş, olgun bir hale gelmişsin ama horluğa yüz kodun mu hepsinden vazgeçer, her şeyi unutursun.
آن بخاری غصهی دانش نداشت ** چشم بر خورشید بینش میگماشت 3855
O Buhara’lı âşık da bilgi derdinde değildi… Gözünü görüş güneşine dikmişti o.
هرکه درخلوت ببینش یافت راه ** او ز دانشها نجوید دستگاه
Kim, halvette görüşe yol bulur, hakikati görürse artık bilgilerle yücelmeyi dilemez.
با جمال جان چوشد همکاسهای ** باشدش ز اخبار و دانش تاسهای
Can güzelliğiyle bir kâseden şarap içen, ağızdan duyulma haberlerle bilgilerden tasalanmaz.
دید بردانش بود غالب فرا ** زان همی دنیا بچربد عامه را
Görüş, ekseriyetle bilgiden üstündür, bilgiye galebe eder. Bu yüzden halk nazarında dünya galiptir, sevimlidir.
زانک دنیا را همیبینند عین ** وآن جهانی را همیدانند دین
Çünkü dünyayı gözler görür; bu, eldeki matahtır… ahireti ise verilmesi va’dedilen borç bilirler.
رو نهادن آن بندهی عاشق سوی بخارا
O âşık kulun Buhara’ya yüz tutması
رو نهاد آن عاشق خونابهریز ** دلطپان سوی بخارا گرم و تیز 3860
Kanlı gözyaşları döken o âşık yüreği çarpa çarpa hararetle, iştiyakla koşarak Buhara’ya yüz tuttu.
ریگ آمون پیش او همچون حریر ** آب جیحون پیش او چون آبگیر
İştiyakından çölün kumları, ona ipek geliyor, Ceyhun’un suyu küçücük bir şey görünüyordu!
آن بیابان پیش او چون گلستان ** میفتاد از خنده او چون گلستان
Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
ای بخارا عقلافزا بودهای ** لیکن ازمن عقل و دین بربودهای
“Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
بدر میجویم از آنم چون هلال ** صدر میجویم درین صف نعال 3865
Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi.
چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
بر سر و رویش گلابی میزدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
تو فسرده درخور این دم نهای ** با شکر مقرون نهای گرچه نیی 3870
Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok!
رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları
اندر آمد در بخارا شادمان ** پیش معشوق خود و دارالامان
Sevine, sevine o emniyet şehrine sevgilisinin bulunduğu yere, Buhara’ya geldi.
همچو آن مستی که پرد بر اثیر ** مه کنارش گیرد و گوید که گیر
Gökyüzünde uçan, ay tarafından kucaklandığını, kendisine sen de beni kucaklasana dendiğini sanan sarhoşa benziyordu.
هرکه دیدش در بخارا گفت خیز ** پیش از پیدا شدن منشین گریز
Onu Buhara’da her gören “Durma, görünmeden hemen bir tarafa sıvış!
که ترا میجوید آن شه خشمگین ** تا کشد از جان تو ده ساله کین 3875
Padişah gazap etmiş, tam on yıllık öcünü almak için seni arayıp duruyor.
الله الله درمیا در خون خویش ** تکیه کم کن بر دم و افسون خویش
Allah aşkına olsun kendi kanına girme… Kendine pek o kadar güvenme!
شحنهی صدر جهان بودی و راد ** معتمد بودی مهندس اوستاد
Sadr-ı Cihan’ın Şahnesiydin, itimadına mazhar olmuş üstat bir mühendistin.
غدو کردی وز جزا بگریختی ** رسته بودی باز چون آویختی
Ona hıyanette bulundun, cezadan da kaçtın… Neyse, bu suretle kurtulduğun halde şimdi nasıl oldu da tekrar geldin?
از بلا بگریختی با صد حیل ** ابلهی آوردت اینجا یا اجل
Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?
ای که عقلت بر عطارد دق کند ** عقل و عاقل را قضا احمق کند 3880
Aklın Utaridi bile beğenmez, kınardı… Fakat kaza ve kader, aklı da ahmak bir hale sokuyor, akıllıyı da!
نحس خرگوشی که باشد شیرجو ** زیرکی و عقل و چالاکیت کو
Sen, aslanı arayan talihsiz tavşansın. Nerede aklın, nerede bilgin, nerede çevikliğin, çabuk anlayışın?
هست صد چندین فسونهای قضا ** گفت اذا جاء القضا ضاق الفضا
Kaza ve kaderin böyle yüzlerce afsunları vardır. Kaza geldi mi âlem daralır derler.
صد ره و مخلص بود از چپ و راست ** از قضا بسته شود کو اژدهاست
Sağda, solda yüzlerce yol, yüzlerce kaçıp kurtulunacak yer vardır da kaza ve kader, gelince hepsi bağlanır, kapanır; kaza ve kader bir ejderhadır” diyordu.
جواب گفتن عاشق عاذلان را وتهدید کنندگان را
Âşığın, kendisini kınayan ve tehdit edenlere cevap vermesi
گفت من مستسقیم آبم کشد ** گرچه میدانم که هم آبم کشد
Âşık dedi ki. “Ben, susuzluk hastalığına tutulmuş birisiyim. Biliyorum da… Su beni öldürür.”
هیچ مستقسقی بنگریزد ز آب ** گر دو صد بارش کند مات و خراب 3885
Fakat bu hastalığa tutulan, sudan kaçamaz ki… İsterse su onu yüzlerce defa öldürsün, harap etsin!
گر بیاماسد مرا دست و شکم ** عشق آب از من نخواهد گشت کم
Elim, karnım şişse bile suya olan aşkım azalmıyor.
گویم آنگه که بپرسند از بطون ** کاشکی بحرم روان بودی درون
Karnımı görüp bu ne diye sordukları zaman keşke bütün deniz, karnıma aksaydı diyorum.