آب و دانه در قفص گر یافتست ** آن ز باغ و عرصهای درتافتست
Kuş, kafeste su ve tane buluyor ama su da kafesin dışındaki bağdan, bahçeden gelmede, tane de!
جانهای انبیا بینند باغ ** زین قفص در وقت نقلان و فراغ
Peygamberlerin canları bu âlemden göçer, bu âlemden kurtulurken o bağı, o bahçeyi görür de
پس ز جالینوس و عالم فارغند ** همچو ماه اندر فلکها بازغند
Bu yüzden onlar, Calinus’a da aldırış etmezler, âleme de… Ay gibi göklerde doğar, göklere ışık saçarlar.
ور ز جالینوس این گفت افتراست ** پس جوابم بهر جالینوس نیست 3975
Eğer bu söz, Calinus’a iftira ise cevabım Calinus’a değil…
این جواب آنکس آمد کین بگفت ** که نبودستش دل پر نور جفت
Bunu söylemiş olan kişiye. Çünkü bunu söyleyen nurlarla dolu gönle eş olmamıştır.
مرغ جانش موش شد سوراخجو ** چون شنید از گربگان او عرجوا
Can kuşu, kedilerden “ Hele durun bakalım” sesini duyunca delik arayan fareye dönmüştür.
زان سبب جانش وطن دید و قرار ** اندرین سوراخ دنیا موشوار
O yüzden canı, fare gibi bu dünya deliğini vatan tutmuş, yurt edinmiştir.
هم درین سوراخ بنایی گرفت ** درخور سوراخ دانایی گرفت
Bu delikte yapılar yapmaya girişmiş, bu deliğe lâyık bilgilere sahip olmuştur.
پیشههایی که مرورا در مزید ** کاندرین سوراخ کار آید گزید 3980
Ona bu delikte yarayacak onu burada yüceltecek sanatları seçti de diğerlerini bıraktı.
زانک دل بر کند از بیرون شدن ** بسته شد راه رهیدن از بدن
Çünkü dışarı çıkmadan ümidini kesti, bedenden kurtulma yolu kapandı.
عنکبوت ار طبع عنقا داشتی ** از لعابی خیمه کی افراشتی
Örümcekte Anka tabiatı olsaydı tükürüğüyle çadır kurar mıydı hiç?
گربه کرده چنگ خود اندر قفص ** نام چنگش درد و سرسام و مغص
Kedi pençesini kafese de atar. Pençesinin adı derttir, elemdir, ıstıraptır.
گربه مرگست و مرض چنگال او ** میزند بر مرغ و پر و بال او
Kedi ölümdür, pençesi de hastalık, kuşu da, kuşun kanadını da pençeler.
گوشه گوشه میجهد سوی دوا ** مرگ چون قاضیست و رنجوری گوا 3985
Kuş, bucak bucak ilâç bulmaya koşar. Ölüm kadıya benzer, hastalık şahide.
چون پیادهی قاضی آمد این گواه ** که همیخواند ترا تا حکم گاه
Bu şahit, kadıdan gelen adam gibidir. “Gel kadı, seni mahkemeye istiyor” der.
مهلتی میخواهی از وی در گریز ** گر پذیرد شد و گرنه گفت خیز
Ondan kaçıp kurtulmak için bir mühlet istersin. Verirse ne âlâ… Vermezse “Olmaz, hadi kalk” diye emreder.
جستن مهلت دوا و چارهها ** که زنی بر خرقهی تن پارهها
Mühlet istemen, mühlet alman ilâçlardır, tedavidir. Âdeta ten hırkasını yamalarla yamarsın!
عاقبت آید صباحی خشموار ** چند باشد مهلت آخر شرم دار
Fakat nihayet bir sabah kızgın bir hale gelir. “ Bu mühlet niceye bir sürecek? Utan artık!” der.
عذر خود از شه بخواه ای پرحسد ** پیش از آنک آنچنان روزی رسد 3990
Ey hasetlerle dopdolu adam, o gün gelmeden önce davran da padişahtan özür iste!
وانک در ظلمت براند بارگی ** برکند زان نور دل یکبارگی
Atını karanlıklara süren adam, gönlünü o nurdan tamamıyla ayırır.
میگریزد از گوا و مقصدش ** کان گوا سوی قضا میخواندش
Şahdan da kaçar, şahitten de, götürmek istediği yerden de. Çünkü o şahit, onu kazaya, hükme davet etmektedir.
دیگر باره ملامت کردن اهل مسجد مهمان را از شب خفتن در آن مسجد
Mescid halkının bir kere daha geceleyin o mescide kalmak istemesini kınamaları
قوم گفتندش مکن جلدی برو ** تا نگردد جامه و جانت گرو
Ahali dedi ki: “Babayiğitlik satma, yürü… bu sevdadan vazgeç de elbisen de burada rehin kalmasın, canın da!
آن ز دور آسان نماید به نگر ** که به آخر سخت باشد رهگذر
Burada gecelemek, uzaktan kolay görünür ama bu geçit sonunda güçleşir!
خویشتن آویخت بس مرد و سکست ** وقت پیچاپیچ دستآویز جست 3995
Nice kişiler vardır ki kasınır, böbürlenir... Fakat elem ve ıstırap zamanında yapışacak, el atacak bir şey arar!
پیشتر از واقعه آسان بود ** در دل مردم خیال نیک و بد
Savaştan önce halkın gönlüne iyi ve kötü hayal kolay görünür.
چون در آید اندرون کارزار ** آن زمان گردد بر آنکس کار زار
Fakat adam savaşa girdi mi iş o zaman sarpa sarar!
چون نه شیری هین منه تو پای پیش ** کان اجل گرگست و جان تست میش
Mademki aslan değilsin, ileriye ayak atma. Çünkü ecel kurttur, canınsa koyun!
ور ز ابدالی و میشت شیر شد ** آمن آ که مرگ تو سرزیر شد
Yok… Eğer Abdal’dan olmuşsan, koyunun aslan haline gelmişse korkma, emin bir halde gel ileri… Ölümün sana mağlûp olur, bir şey yapamaz!
کیست ابدال آنک او مبدل شود ** خمرش از تبدیل یزدان خل شود 4000
Abdal kimdir? Varlığı değişmiş olan, Allah’ın değiştirmesiyle şarabı sirke kesilen!
لیک مستی شیرگیری وز گمان ** شیر پنداری تو خود را هین مران
Fakat sarhoşsan kendini aslanları bile tutarım, emrime ram ederim sanıyor, sarhoşlukla aslan olduğunu zannediyorsan kendine gel, sakın ileri atılma!
گفت حق ز اهل نفاق ناسدید ** باسهم ما بینهم باس شدید
Allah, doğru yolu bulmamış kötü münafıklar hakkında “Onların savaşmaları, kendi aralarında şiddetlenir” dedi.
در میان همدگر مردانهاند ** در غزا چون عورتان خانهاند
Kendi kendilerine kaldılar mı er kesilirler. Fakat savaşta evdeki karılara dönerler.
گفت پیغامبر سپهدار غیوب ** لا شجاعة یا فتی قبل الحروب
O gayp askerinin başbuğu Peygamber dedi ki: “Ey yiğit, savaştan önce yiğitlik olamaz!”
وقت لاف غزو مستان کف کنند ** وقت جوش جنگ چون کف بیفنند 4005
Sarhoşlar, savaş lâfına kalkıştılar mı ağızlarından köpük saçarlar ama savaş kızışınca köpük gibi kalırlar, hiçbir işe yaramazlar.
وقت ذکر غزو شمشیرش دراز ** وقت کر و فر تیغش چون پیاز
Bu çeşit adamın kılıcı savaş sözü olunca, uzar. Asıl savaştaysa soğan gibi kat, kat kınlara gömülür!
وقت اندیشه دل او زخمجو ** پس به یک سوزن تهی شد خیک او
Savaşı düşündüğü zaman gönlü, yaraları arar, saflara dalar, erlikler gösterir. Savaş zamanındaysa bucak bucak kaçar?
من عجب دارم ز جویای صفا ** کو رمد در وقت صیقل از جفا
Cefaya uğrayıp cilâlanacağı zaman kaçan, sonra da safa dileyen kişiye şaşarım doğrusu.
عشق چون دعوی جفا دیدن گواه ** چون گواهت نیست شد دعوی تباه
Aşk dâvaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa dâvayı kazanamazsın ki!
چون گواهت خواهد این قاضی مرنج ** بوسه ده بر مار تا یابی تو گنج 4010
Kadı, senden şahit isterse incinme. Yılanı öp ki hazineyi elde edesin!
آن جفا با تو نباشد ای پسر ** بلک با وصف بدی اندر تو در
Zaten o cefa sana değildir ki ey oğul! Sendeki kötü hulyadır.
بر نمد چوبی که آن را مرد زد ** بر نمد آن را نزد بر گرد زد
Sopayla kilime vuran, kilimi dövmez, tozlarını silker!
گر بزد مر اسپ را آن کینه کش ** آن نزد بر اسپ زد بر سکسکش
Kızıp atı döven, hakikatte atı dövmez, aksak yürüyüşünü döver.
تا ز سکسک وا رهد خوشپی شود ** شیره را زندان کنی تا میشود
Bu yürüyüşü bıraksın da iyi yürüsün, rahvanlaşsın der. Üzüm suyunu şarap olsun diye hapis edersin ya…
گفت چندان آن یتیمک را زدی ** چون نترسیدی ز قهر ایزدی 4015
Birisi bir yetimi dövse gören der ki: O yetimceğizi neye dövüyorsun. Allah’tan korkmuyor musun?
گفت او را کی زدم ای جان و دوست ** من بر آن دیوی زدم کو اندروست
Döven de “Canım, dostum, ben onu ne vakit dövdüm ki? Ben, ondaki Şeytan’ı dövüyorum” der.
مادر ار گوید ترا مرگ تو باد ** مرگ آن خو خواهد و مرگ فساد
Annen, sana “geber” dese bu sözüyle kötü huyunun, kötülüğünün gebermesini ister.
آن گروهی کز ادب بگریختند ** آب مردی و آب مردان ریختند
Edepten, terbiyeden kaçanlar, erliğin yüzsuyunu da dökerler, erlerin yüzsuyunu da!
عاذلانشان از وغا وا راندند ** تا چنین حیز و مخنث ماندند
Bunlar, kendilerini kınayanları da savaştan döndürürler… Nihayet böyle rezil ve kahpe bir halde kala kaldılar.
لاف و غرهی ژاژخا را کم شنو ** با چنینها در صف هیجا مرو 4020
Herzevekillerin herzelerini, manasız sözlerini saçma gururlarını az dinle, bu çeşit adamlarla savaş safına girme.
زانک زاد و کم خبالا گفت حق ** کز رفاق سست برگردان ورق
Allah, bunlar hakkında buyurdu ki “Onlar size uyunca sayınızı çoğaltmazlar, ancak hile ve fesadı çoğaltırlar", "Kaypak arkadaşlara uyma, çevir onların yaprağını!