میل جان اندر ترقی و شرف ** میل تن در کسب و اسباب علف
Can, yücelmeye, yükselmeye can atar; ten, kazanca, ota, yiyeceğe, içeceğe!
میل و عشق آن شرف هم سوی جان ** زین یحب را و یحبون را بدان4440
O yücelmenin aşkı, o yücelmenin meylide canadır. “Allah onları sever onlarda Allah’ı” ayetini bundan anla!
حاصل آنک هر که او طالب بود ** جان مطلوبش درو راغب بود
Bunu anlatmaya kalkışsam sonu, ucu gelmez… Mesnevi’ye, daha böyle sekiz misli kâğıt bile yetişmez!
گر بگویم شرح این بی حد شود ** مثنوی هشتاد تا کاغذ شود
Hâsılı kim bir şey isterse istediği şey de ona rağbet eder.
آدمی حیوان نباتی و جماد ** هر مرادی عاشق هر بیمراد
İnsan, hayvan, nebat, cemat… Her şey, birbirine âşıktır. Bir adam, bir şeyi sevdi de muradı o oldu, başka bir şey dilemez bir hale geldi mi o muradı olan sevgilide muratsız hale gelen âşığına âşıktır.
بیمرادان بر مرادی میتنند ** و آن مرادان جذب ایشان میکنند
Muratsız hale gelen âşıklar, bir murat etrafında döner, dolaşır, yalnız sevgililerini dilerler ama muratları, maksatları olan sevgililer de onları kendilerine çekip dururlar.
لیک میل عاشقان لاغر کند ** میل معشوقان خوش و خوشفر کند4445
Fakat âşıkların meyil ve muhabbetleri, âşıkları zayıf bir hale getirir… Maşukların meyil ve muhabbeti ise onları güzelleştirir, parlak bir hale sokar!
عشق معشوقان دو رخ افروخته ** عشق عاشق جان او را سوخته
Sevgililerin aşkı onların yanaklarını parlatır; âşıkların aşkı, âşıkların canlarını yandırır!
کهربا عاشق به شکل بینیاز ** کاه میکوشد در آن راه دراز
Kehlibar, niyazdan müstağni davranan bir âşıktır…o uzun yola düşen, o uzun yolda savaşansa saman çöpü!
این رها کن عشق آن تشنهدهان ** تافت اندر سینهی صدر جهان
Bunu bırak… O susamış âşığın aşkı, Sadr-ı Cihan’ın gönlünde parladı.
دود آن عشق و غم آتشکده ** رفته در مخدوم او مشفق شده
O aşkın, o ateşgedenin dumanı ona kadar vardı, gönlünü yumuşattı.
لیکش از ناموس و بوش و آب رو ** شرم میآمد که وا جوید ازو4450
Fakat onu aramayı namusuna, kibrine yediremiyordu.
رحمتش مشتاق آن مسکین شده ** سلطنت زین لطف مانع آمده
Merhameti, o yoksula müştak olmuştu; saltanat bu lütfa mâni oluyordu.
عقل حیران کین عجب او را کشید ** یا کشش زان سو بدینجانب رسید
Akıl burada hayran… Acaba bu mu onu çekti, yoksa bu çekiş, o taraftan mı oldu?
ترک جلدی کن کزین ناواقفی ** لب ببند الله اعلم بالخفی
Cür’etten vazgeç… Sen, bunu bilmezsin, anlamazsın. Dudağını yum, gizli sırrı Allah daha iyi bilir.
این سخن را بعد ازین مدفون کنم ** آن کشنده میکشد من چون کنم
Bundan böyle bu sözü, gizleyeyim… Beni o çeken, çekmekte; ne yapayım ben?
کیست آن کت میکشد ای معتنی ** آنک مینگذاردت کین دم زنی4455
Ey bir işe sarılıp savaşan, onu güzelce başarmaya uğraşan, seni çeken… Bundan bahsetmeye bırakmayan kim?
صد عزیمت میکنی بهر سفر ** میکشاند مر ترا جای دگر
Bir yere gideyim diye yüzlerce defa karar verir, davranırsın… Fakat seni bir saik, başka yere çeker durur.
زان بگرداند به هر سو آن لگام ** تا خبر یابد ز فارس اسپ خام
Binici, dizgini her tarafa çevirir, ta ki ham at üstünde bir binicinin bulunduğunu, başıboş bulunmadığını anlasın diye.
اسپ زیرکسار زان نیکو پیست ** کو همیداند که فارس بر ویست
Fakat terbiyeli at, üstünde binici olduğunu bilir, bundan dolayı iyi yürür.
او دلت را بر دو صد سودا ببست ** بیمرادت کرد پس دل را شکست
O yok mu? Senin gönlünü yüzlerce sevdaya bağlamış, nihayet seni muratsız bir hale getirmiş de sonrada gönlünü kırıvermiştir.
چون شکست او بال آن رای نخست ** چون نشد هستی بالاشکن درست4460
İlk kararının kolunu kanadını kırdı ya… Peki, niçin o kanat kıranın varlığı doğru olmuyor, niçin kendini ona teslim etmiyorsun?
چون قضایش حبل تدبیرت سکست ** چون نشد بر تو قضای آن درست
Onun kaza ve kaderi senin tedbir ipini koparıverdi… Pekâlâ, neden kaza ve kaderine inanmıyor, niçin kazasına rıza vermiyorsun?
فسخ عزایم و نقضها جهت با خبر کردن آدمی را از آنک مالک و قاهر اوست و گاه گاه عزم او را فسخ ناکردن و نافذ داشتن تا طمع او را بر عزم کردن دارد تا باز عزمش را بشکند تا تنبیه بر تنبیه بود
Allah, kuvvet ve kudretin yalnız kendisinde olduğunu anlatmak için insanların karar verdikleri şeyleri bozar, zıddını meydana getirir. Bazen da kararında azmetsin, yapacağı şeye tamah eylesin diye o kararı bozmaz da sonunda bozar, bu da tembih üstüne tembih olur