غالبی بر خواجه دام او شود ** تا رسد والی و بستاند قود
Ev sahibine üstün oluşu, hırsıza bir tuzaktır... Bu suretle vali gelir, hırsızı kısas eder.
ای که تو بر خلق چیره گشتهای ** در نبرد و غالبی آغشتهای4565
Sen halka galip geldin, savaşta üst oldun ama,
آن به قاصد منهزم کردستشان ** تا ترا در حلقه میآرد کشان
Allah, seni çeke çeke zincire vurmak için onları mahsustan mağlûp etmiştir.
هین عنان در کش پی این منهزم ** در مران تا تو نگردی منخزم
Kendine gel de mağlûp olanın ardını bırak, dizginini kas, pek at sürme… Ezilir, paralanırsın sonra!
چون کشانیدت بدین شیوه به دام ** حمله بینی بعد از آن اندر زحام
Seni bu suretle tuzağa düşürdü mü ondan sonra o kalabalığın saldırışını görürsün sen.
عقل ازین غالب شدن کی گشت شاد ** چون درین غالب شدن دید او فساد
Akıl, bu üstünlükte bozgunluğu görürken nasıl olur da sevinir?
تیزچشم آمد خرد بینای پیش ** که خدایش سرمه کرد از کحل خویش4570
İleriyi gören akıl gözü keskindir. Allah, o gözü kendi sürmesiyle sürmelemiştir.
گفت پیغامبر که هستند از فنون ** اهل جنت در خصومتها زبون
Peygamber, “Cennet ehli olanlar, bazı şeyler yüzünden savaşlarda, düşmanlıklarda mağlup ve zebun olurlar” dedi.
از کمال حزم و س الظن خویش ** نه ز نقص و بد دلی و ضعف کیش
Bu alt oluş, bu zebunluk; noksan yüzünden, gönüllerinin kötülüğünden yahut da din zayıflığından değil, son derecede ihtiyata riayet ettiklerinden, düşüncelerine inanmadıklarındandır.
در فره دادن شنیده در کمون ** حکمت لولا رجال مومنون
Peygamber, Hudeybiye’de kâfirlere üstün gelmişken gizlice “İman etmiş erler olmasaydı” hikmetini işitti.
دستکوتاهی ز کفار لعین ** فرض شد بهر خلاص مومنین
Müminlerin halâs olması için melûn kâfirlerden el çekmek farz oldu.
قصهی عهد حدیبیه بخوان ** کف ایدیکم تمامت زان بدان4575
Hudeybiye ahdi nasıl oldu, oku da “Allah, kâfirlerin ellerini çekti, size dokunamadılar” ne demektir tamamıyla anla!
نیز اندر غالبی هم خویش را ** دید او مغلوب دام کبریا
Peygamber galip gelmişken bile kendisini Allah tuzağında mağlup olmuş gördü de
زان نمیخندم من از زنجیرتان ** که بکردم ناگهان شبگیرتان
“Ben sizi ansızın bastırdım, zincirlere vurdum diye gülmüyorum.
زان همیخندم که با زنجیر و غل ** میکشمتان سوی سروستان و گل
Sizi zincirlerle, bukağılarla selviliklere, güllük, gülistanlıklara çekiyorum da ona gülüyorum.
ای عجب کز آتش بیزینهار ** بسته میآریمتان تا سبزهزار
Ne şaşılacak şey… Sizi zincirlere vurup amansız ateşten çayırlıklara, çimenliklere götürüyorum.
از سوی دوزخ به زنجیر گران ** میکشمتان تا بهشت جاودان4580
Cehennemden ağır zincirlerle ta ebedî cennete kadar sürükleyip götürüyorum, dedi.
هر مقلد را درین ره نیک و بد ** همچنان بسته به حضرت میکشد
İyi, kötü: Bu yolda her mukallidi de böylece bağlı olarak Allah kapısına çekerler.
جمله در زنجیر بیم و ابتلا ** میروند این ره بغیر اولیا
Velilerden başka herkes, bu yolu korku ve belâ zinciriyle aşar.
میکشند این راه را بیگاروار ** جز کسانی واقف از اسرار کار
eksik
جهد کن تا نور تو رخشان شود ** تا سلوک و خدمتت آسان شود
Gayret et de nurun parlasın, aydın olsun… sülûkun, hizmetin kolaylaşsın.
کودکان را میبری مکتب به زور ** زانک هستند از فواید چشمکور4585
Çocukları da zorla mektebe götürürsün ya… Çünkü onların gözleri kördür, faydalarını görmezler.
چون شود واقف به مکتب میدود ** جانش از رفتن شکفته میشود
Mukallitlere “Zorla gelin”, yaradılışı temiz kişilere de “İsteyerek gelin” denmiştir.
این محب حق ز بهر علتی ** و آن دگر را بی غرض خود خلتی
Bu, Allah’ı bir maksat için sever, öbürünün dostluğunda hiçbir garez, hiçbir maksat yoktur.
این محب دایه لیک از بهر شیر ** و آن دگر دل داده بهر این ستیر
Bu, dadısını sever ama süt için sever. Öbürünü ancak onu âşık olduğundan, o görünmeyen güzele gönül verdiğinden sever.
طفل را از حسن او آگاه نه ** غیر شیر او را ازو دلخواه نه
Çocuk, dadının güzelliğini anlamaz ki… Onda sütten başka bir istek yoktur.
و آن دگر خود عاشق دایه بود ** بی غرض در عشق یکرایه بود
Öbürüyse zaten dadıya âşıktır... Bu sevgide muradı, maksadı ancak ona ulaşmaktır.
پس محب حق باومید و بترس ** دفتر تقلید میخواند بدرس4595
Şu halde Allah’tan bir şey umarak, Allah’tan korkarak sevenler, taklit defterinden ders okumaktadırlar.
و آن محب حق ز بهر حق کجاست ** که ز اغراض و ز علتها جداست
Nerede Hakk’ı ancak hak için seven, garezlerden, maksatlardan ayrılmış âşık?
گر چنین و گر چنان چون طالبست ** جذب حق او را سوی حق جاذبست
Fakat ister öyle sevsin, ister böyle… Mademki Allah’ı diliyor, onu Hakk’a çeken yine Hakk’tır.
گر محب حق بود لغیره ** کی ینال دائما من خیره
Daima Allah’ın hayrına nail olayım diye Allah’ı seven de,
یا محب حق بود لعینه ** لاسواه خائفا من بینه
Allah’tan başkasına gönül vermekten korkup ancak onu seven de.
هر دو را این جست و جوها زان سریست ** این گرفتاری دل زان دلبریست4600
Her ikisinin bu sevgisi, bu arayıp taraması da o âlemdendir… Bu gönül kaptırma, o dilberden. O güzelin güzelliğinden ileri gelmedir.
جذب معشوق عاشق را من حیث لا یعمله العاشق و لا یرجوه و لا یخطر بباله و لا یظهر من ذلک الجذب اثر فی العاشق الا الخوف الممزوج بالیاس مع دوام الطلب
Sevgilinin; âşığı âşığın bilmediği, ummadığı, aklına bile gelmediği halde kendisine çekişi… Bu çekiş yüzünden âşık, daima sevgiliyi arayıp durmakla beraber korkuyla karışık bir ümitsizliğe düşer, başka bir eseri belirmez
آمدیم اینجا که در صدر جهان ** گر نبودی جذب آن عاشق نهان
Şimdi şuraya geldik: Eğer Sadr-ı Cihan o âşıkı gizlice çekmese, dilemese, istemeseydi.
ناشکیباکی بدی او از فراق ** کی دوان باز آمدی سوی وثاق
O âşık, ayrılığa tahammül edemeyecek bir hale gelir, ona kavuşmak için tekrar koşa koşa yollara düşer miydi?
میل معشوقان نهانست و ستیر ** میل عاشق با دو صد طبل و نفیر
Sevgililerin meyli gizlidir, örtülüdür… Fakat âşığın meyli iki yüz davul zurnayla ilan edilir, o kadar meydandadır.
یک حکایت هست اینجا ز اعتبار ** لیک عاجز شد بخاری ز انتظار
Burada ibret için bir hikâye söylemek var ama Buhara’lı âşık beklemekten âciz oldu.
ترک آن کردیم کو در جست و جوست ** تاکه پیش از مرگ بیند روی دوست4605
Sevgilisini arayıp duruyor, ölmeden kavuşsun, yüzünü görsün diye söylemekten vazgeçtik.
تا رهد از مرگ تا یابد نجات ** زانک دید دوستست آب حیات
Ölümden kurtulsun, kurtuluşa erişsin… Çünkü sevgiliyi görmek, Âbıhayat içmektir.
هر که دید او نباشد دفع مرگ ** دوست نبود که نه میوهستش نه برگ
Görülmesi, ölümü gidermeyen sevgili, sevgili değildir. Onun ne meyvesi vardır, ne yaprağı!
کار آن کارست ای مشتاق مست ** کاندر آن کار ار رسد مرگت خوشست
Ey iştiyak çeken sarhoş, iş, o iştir ki sen o işteyken ölüm bile gelip çatsa sana hoş gelsin.
شد نشان صدق ایمان ای جوان ** آنک آید خوش ترا مرگ اندر آن
Delikanlı, iman doğruluğunun nişanesi, o sırada ölsen bile sana ölümün hoş gelmesidir.
گر نشد ایمان تو ای جان چنین ** نیست کامل رو بجو اکمال دین4610
Canım, imanın böyle değilse kâmil değildir demek… Yürü, dini tamamlamaya savaş!
هر که اندر کار تو شد مرگدوست ** بر دل تو بی کراهت دوست اوست
Hangi işe girişirsin de o işte sana ölüm bile hoş gelirse sevdiğin iş, işte o iştir.
چون کراهت رفت آن خود مرگ نیست ** صورت مرگست و نقلان کردنیست
Ölümün kötülüğümü gitti mi zaten artık o ölüm, değildir, ölümün bir suretidir, bir göçmeden ibarettir, o.
چون کراهت رفت مردن نفع شد ** پس درست آید که مردن دفع شد
Ölümdeki kötülük gitti mi ölümde fayda var demektir. Gayri dosdoğru anlaşıldı ki ölüm geçti gitti!