جمله گفتند ای شغالک حال چیست ** که ترا در سر نشاطی ملتویست 725
Hepsi de “A çakalcık, bu ne hâl? Fazlasıyla neşelere dalmışsın, pek memnunsun.
از نشاط از ما کرانه کردهای ** این تکبر از کجا آوردهای
Neşeden âdeta bizden nefret ediyorsun! Bu ululuğu nereden elde ettin?” dediler.
یک شغالی پیش او شد کای فلان ** شید کردی یا شدی از خوشدلان
Fakat çakallardan biri “Sen ya hile yapıyorsun yahut da hakikaten bir neşeye sahip oldun, neşeliler arasına katıldın.
شید کردی تا به منبر بر جهی ** تا ز لاف این خلق را حسرت دهی
Mimbere çıkmaya, lâfla ulu görünüp bu halkı, kendine meftûn etmeye kalkıştın.
بس بکوشیدی ندیدی گرمیی ** پس ز شید آوردهای بیشرمیی
Bir hayli çalıştım, fakat bir aşk, bir hararet görmeyince hileye sapıp utanmazlığı ele aldım” dedi.
گرمی آن اولیا و انبیاست ** باز بیشرمی پناه هر دغاست 730
Doğruluk ve yanıp yakılma, velilere âdettir. Utanmazlık da her aşağılık kişinin sığındığı bir sanat.
که التفات خلق سوی خود کشند ** که خوشیم و از درون بس ناخوشند
Bu suretle neşeliyiz diye halkı kendilerine çekerler ama iç yüzlerine bakılırsa hiç de hoş değildirler.
چرب کردن مرد لافی لب و سبلت خود را هر بامداد به پوست دنبه و بیرون آمدن میان حریفان کی من چنین خوردهام و چنان
Yalan dâvalarda bulunan birisinin her sabah bir kuyruk parçasıyla dudağını, bıyığını yağlayıp “Ben şunu yedim, bunu yedim” diye dostlarının arasına çıkması
پوست دنبه یافت شخصی مستهان ** هر صباحی چرب کردی سبلتان
Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla da yağlar,
در میان منعمان رفتی که من ** لوت چربی خوردهام در انجمن
Devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der,
دست بر سبلت نهادی در نوید ** رمز یعنی سوی سبلت بنگرید
Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlar.
کین گواه صدق گفتار منست ** وین نشان چرب و شیرین خوردنست 735
“İşte sözümün doğruluğuna şahit... Bıyıklarım, yağlı, yağlı şeyler yediğime delil” demek isterdi.
اشکمش گفتی جواب بیطنین ** که اباد الله کید الکاذبین
Karnı ise sessiz, sadasız “Allah, yalancıların düzenini kurutsun!
لاف تو ما را بر آتش بر نهاد ** کان سبال چرب تو بر کنده باد
Senin lâfın bizi ateşlere yaktı. O yağlı bıyığın kökünden kopsun.
گر نبودی لاف زشتت ای گدا ** یک کریمی رحم افکندی به ما
A yoksul, şu kötü dâvan olmasaydı belki bir kerem sahibi bize acırdı.
ور نمودی عیب و کژ کم باختی ** یک طبیبی داروی او ساختی
Yahut da noksanını, yoksulluğunu söyleseydin, bu yalanları, bu düzenleri düzüp koşmasaydın, bir doktor çıkarda derdine deva ederdi.” derdi.
گفت حق که کژ مجنبان گوش و دم ** ینفعن الصادقین صدقهم 740
Allah ”Ey eğri adam, kulağını, kuyruğunu sallama. Doğrulara, doğrulukları fayda verir” dedi.
گفت اندر کژ مخسپ ای محتلم ** آنچ داری وا نما و فاستقم
A cenabet, mağarada eğri büğrü yatma. Neyin varsa göster, “doğrul, doğru ol”
ور نگویی عیب خود باری خمش ** از نمایش وز دغل خود را مکش
Ayıbını söylemiyorsan bari sus, gösterişte, hileyle kendini öldürme!
گر تو نقدی یافتی مگشا دهان ** هست در ره سنگهای امتحان
Bir para elde ettiysen ağzını açma. Yolda sınama taşları var.
سنگهای امتحان را نیز پیش ** امتحانها هست در احوال خویش
Sınama taşlarının önünde de halli hallerine sınamalar var, onlar da imtihanlara tabi!
گفت یزدان از ولادت تا بحین ** یفتنون کل عام مرتین 745
Allah, “Doğumdan bu ana kadar onlara her iki kere sınanırlar” dedi.
امتحان در امتحانست ای پدر ** هین به کمتر امتحان خود را مخر
Babam, imtihan içinde imtihan var. Derlen toplan da ufacık bir imtihanla kendini satma!
آمن بودن بلعم باعور کی امتحانها کرد حضرت او را و از آنها روی سپید آمده بود
Bâbûr oğlu Bel’am’ın Allah imtihanlarından yüzü ak çıkacağına emin olması
بلعم باعور و ابلیس لعین ** ز امتحان آخرین گشته مهین
Bâbûr oğlu Bel’am’la melûn iblis, en son imtihanda alçaldılar.
او بدعوی میل دولت میکند ** معدهاش نفرین سبلت میکند
“O adam da kendi iddiasınca devletli görünürdü ya, fakat midesi, bıyığına lânet eder,
کانچ پنهان میکند پیدایش کن ** سوخت ما را ای خدا رسواش کن
“Yarabbi, şu adamın gizlendiğini sen dışarıya vur, meydana çıkar. Bizi yaktı, yandırdı, sen onu rüsvay et” derdi.
جمله اجزای تنش خصم ویند ** کز بهاری لافد ایشان در دیند 750
Onun bedeninin bütün cüzleri, ona düşman olmuştu. O, bahardan dem vurdu ama onlar, kışın ta kendisindeydiler.
لاف وا داد کرمها میکند ** شاخ رحمت را ز بن بر میکند
Adam, ihsandan, keremden dem vururdu ama merhamet dalını, ta kökünden kesmekteydi.
راستی پیش آر یا خاموش کن ** وانگهان رحمت ببین و نوش کن
Ya doğru ol, doğruluğunu göster yahut sus da merhamete eriş, sonra coş!
آن شکم خصم سبال او شده ** دست پنهان در دعا اندر زده
Adamın karnı da bıyıklarına düşman kesilmiş, gizlice el kaldırıp dua ediyor,
کای خدا رسوا کن این لاف لام ** تا بجنبد سوی ما رحم کرام
“Yarabbi, sen bu aşağılık herifi rüsvay et de kerem sahipleri bize merhamete gelsinler” diyordu.
مستجاب آمد دعای آن شکم ** شورش حاجت بزد بیرون علم 755
Karnın duası kabul oldu. İhtiyaçtan doğan yanıp yakılma, dışarıya kadar bayrak açtı, görünür bir hale geldi.
گفت حق گر فاسقی و اهل صنم ** چون مرا خوانی اجابتها کنم
Allah “ Beni çağırdın mı, suçlu da olsam, putperest de olsam ben, yine icabet ederim.
تو دعا را سخت گیر و میشخول ** عاقبت برهاندت از دست غول
Onun için duadan hiç çekinme; hiç usanma. Dua, nihayet seni gulyabani nefsin elinden kurtarır.” demiştir.
چون شکم خود را به حضرت در سپرد ** گربه آمد پوست آن دنبه ببرد
Karın, kendini Allah’a ısmarlayınca ansızın bir kedi gelip o kuyruk parçasını kaptı, götürdü.
از پس گربه دویدند او گریخت ** کودک از ترس عتابش رنگ ریخت
Ev halkı, kedinin peşine düştüler, fakat kedi koşup kaçtı. Babamın azarına uğrayacağım diye çocuğunun beti, benzi kaçtı.
آمد اندر انجمن آن طفل خرد ** آب روی مرد لافی را ببرد 760
Babası, bir toplulukta otururken o çocukcağız gelip işi anlattı. O lâfla geçinen adamın şerefini bir paralık etti.
گفت آن دنبه که هر صبحی بدان ** چرب میکردی لبان و سبلتان
Dedi ki: “ Hani her sabah dudaklarını, bıyıklarını yağladığın o kuyruk parçası yok muydu?
گربه آمد ناگهانش در ربود ** بس دویدیم و نکرد آن جهد سود
Kedi geldi, onu kapıverdi. Ardına düştük, bir hayli koştuk ama faydasız… Yakalayamadık ki!”
خنده آمد حاضران را از شگفت ** رحمهاشان باز جنبیدن گرفت
Oradakiler şaşırıp gülüştüler, Bu hâle acıdılar.
دعوتش کردند و سیرش داشتند ** تخم رحمت در زمینش کاشتند
Onu davet edip doyurdular, yeryüzüne benzeyen varlığına merhamet tohumunu ektiler.
او چو ذوق راستی دید از کرام ** بی تکبر راستی را شد غلام 765
O da ululardan doğruluk zevkini görünce ululuğu bırakıp doğruluğa kul oldu.
دعوی طاوسی کردن آن شغال کی در خم صباغ افتاده بود
Boyacı küpüne düşen çakalın tavusluk dâvasına kalkışması
و آن شغال رنگرنگ آمد نهفت ** بر بناگوش ملامتگر بکفت
O rengârenk çakal gizlice çıkagelip kendisini kınayanın kulağına dedi ki:
بنگر آخر در من و در رنگ من ** یک صنم چون من ندارد خود شمن
“Hele bir bana, hele rengime bak. Şamanın bile böyle bir putu yoktur.
چون گلستان گشتهام صد رنگ و خوش ** مر مرا سجده کن از من سر مکش
Gül bahçesi gibi ne de güzel bir hale geldim, ne de hoş yüzlerce renklere boyandım. Benden baş çekme, secde et bana!
کر و فر و آب و تاب و رنگ بین ** فخر دنیا خوان مرا و رکن دین
Şu güzelliğime, şu letafetime, şu rengime bak da bana Fahri Dünya, Rükn-i din de!
مظهر لطف خدایی گشتهام ** لوح شرح کبریایی گشتهام 770
Allah lütfuna mazhar oldum. Ululuk sırlarını şerheden levh haline geldim.
ای شغالان هین مخوانیدم شغال ** کی شغالی را بود چندین جمال
Çakallar, oraya toplandılar, mumun etrafındaki pervaneye döndüler.
آن شغالان آمدند آنجا بجمع ** همچو پروانه به گرداگرد شمع
Hiç çakalda bunca güzellik mi olur?”
پس چه خوانیمت بگو ای جوهری ** گفت طاوس نر چون مشتری
“Peki, a elmasım, sana ne diyelim?” diye sordular. Çakal: “Müşteri yıldızına benzer erkek aslan deyin” dedi.
پس بگفتندش که طاوسان جان ** جلوهها دارند اندر گلستان
Bunun üzerine dediler ki: “İyi ama can tavusları gül bahçelerinde salınır cilvelenirler.”