Çünkü o esirler, Firavuna hiç yaklaşmazlardı, onu görmelerine izin yoktu.
گر فتادندی به ره در پیش او ** بهر آن یاسه بخفتندی برو850
Hatta yolda ona rastlasalar yüzükoyun yere kapanmaları emredilmişti.
یاسه این بد که نبیند هیچ اسیر ** در گه و بیگه لقای آن امیر
Kanun buydu: hiçbir esir, ister vakitli olsun, ister vakitsiz, o padişahın yüzünü göremeyecek.
بانگ چاووشان چو در ره بشنود ** تا ببیند رو به دیواری کند
Yolda çavuşların seslerini duydu mu, yüzünü görmemek için duvara dönecekti.
ور ببیند روی او مجرم بود ** آنچ بتر بر سر او آن رود
Şayet yüzünü görürse mücrim sayılır, başına gelecek en kötü şeyler gelip çatardı.
بودشان حرص لقای ممتنع ** چون حریصست آدمی فیما منع
Onlarda görmeleri men edilen o yüzü görmeyi pek isterlerdi. İnsan men edildiği şeye haristir derler.
به میدان خواندن بنی اسرائیل برای حیلهی ولادت موسی علیه السلام
İsrailoğullarını, Musa aleyhisselâm’ın doğumuna mâni olmak üzere meydana çağırmaları
ای اسیران سوی میدانگه روید ** کز شهانشه دیدن و جودست امید855
(Tellâllar bağırdılar:) “Esirler, meydana doğru koşun. Umulur ki padişahlar padişahı, size yüzünü gösterecek. İhsanlarda bulunacak!”
چون شنیدند مژده اسرائیلیان ** تشنگان بودند و بس مشتاق آن
İsrailoğulları bu müjdeyi duyunca padişahın didarına susuz ve müştak olduklarından,
حیله را خوردند و آن سو تاختند ** خویشتن را بهر جلوه ساختند
Hileye inandılar. Süslenip püslenip o tarafa doğru koştular.
حکایت
Hikâye
همچنان کاینجا مغول حیلهدان ** گفت میجویم کسی از مصریان
Hani şunun gibi: Burada da hilekâr Moğollar, “Mısırlılardan birini arıyoruz.
مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک میباید بکف
Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
هر که میآمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین860
Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de,
تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید
Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!
گر گدایان طامعاند و زشتخو ** در شکمخواران تو صاحبدل بجو865
Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara!
در تگ دریا گهر با سنگهاست ** فخرها اندر میان ننگهاست
Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur. Övülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.
پس بجوشیدند اسرائیلیان ** از پگه تا جانب میدان دوان
İsrailoğulları coşarak erkenden meydana doğru koştular.
چون بحیلتشان به میدان برد او ** روی خود ننمودشان بس تازهرو
Firavun bu hileyle onları meydana götürünce güzelim yüzünü onlara gösterdi.
کرد دلداری و بخششها بداد ** هم عطا هم وعدهها کرد آن قباد
Gönüllerini aldı, ihsanlarda bulundu, vaatler etti.
بعد از آن گفت از برای جانتان ** جمله در میدان بخسپید امشبان870
Ondan sonrada “ Canınız için ne olur. Bu akşam hepiniz bu meydan da kalın, burada yatın uyuyun” dedi.
پاسخش دادند که خدمت کنیم ** گر تو خواهی یک مه اینجا ساکنیم
Cevap vererek dediler ki, “Sana kulluk eder, sözünü dinler hatta dilersen burada bir ay otururuz”
بازگشتن فرعون از میدان به شهر شاد بتفریق بنی اسرائیل از زنانشان در شب حمل
Firavunun, doğum gecesi, İsrailoğullarını karılarından ayırdığına sevinerek meydandan şehre dönmesi
شه شبانگه باز آمد شادمان ** کامشبان حملست و دورند از زنان
Firavunun, geceleyin “Bu gece doğum gecesi, fakat hepside karılarından ayrı” diye sevinerek geri döndü.
خازنش عمران هم اندر خدمتش ** هم به شهر آمد قرین صحبتش
Haznedarı İmran da yanındaydı. Onunla konuşa konuşa şehre geldi.
گفت ای عمران برین در خسپ تو ** هین مرو سوی زن و صحبت مجو
Ona, “İmran, bu gece sen de burada yat, karının yanına gitme onunla buluşma” dedi.
گفت خسپم هم برین درگاه تو ** هیچ نندیشم بجز دلخواه تو875
İmran, “Peki, burada yatarım, senin gönlünün istediği şeyden başka bir şey düşünmem bile” dedi.
بود عمران هم ز اسرائیلیان ** لیک مر فرعون را دل بود و جان
İmran da İsrail oğullarındandı. Fakat Firavuna âdeta gönüllü, candı.
کی گمان بردی که او عصیان کند ** آنک خوف جان فرعون آن کند
Firavun, onun isyan edeceğini, gönlünü korktuğu şeyi yapacağını nereden aklına getirecekti?
جمع آمدن عمران به مادر موسی و حامله شدن مادر موسی علیهالسلام
İmran’ın, Musa’nın anasıyla buluşması ve kadının Musa’ya gebe kalması
شب برفت و او بر آن درگاه خفت ** نیمشب آمد پی دیدنش جفت
Firavun gitti, İmran da orada yatıp uyudu. Gece yarısından sonra karısı, onu görmeye geldi.
زن برو افتاد و بوسید آن لبش ** بر جهانیدش ز خواب اندر شبش
Üstüne kapanıp dudaklarından öpmeye koyuldu. Gece yarısı, onu uykudan uyandırdı.
گشت بیدار او و زن را دید خوش ** بوسه باران کرده از لب بر لبش880
İmran uyanıp karısını gördü. Kadın, hoşuna gitti, dudak dudağa öpüşmeye başladılar.
گفت عمران این زمان چون آمدی ** گفت از شوق و قضای ایزدی
İmran, “Bu zamanda nasıl geldin?” dedi. Kadın “Sana iştiyakımdan. Allah’ın kaza ve kaderi bu” diye cevap verdi.
در کشیدش در کنار از مهر مرد ** بر نیامد با خود آن دم در نبرد
İmran, karısını sevgiyle kucakladı kendini tutamadı.
جفت شد با او امانت را سپرد ** پس بگفت ای زن نه این کاریست خرد
Onunla buluştu ve emaneti ona verdi. Sonrada dedi ki: “Kadın, bu küçük bir iş değil!”
آهنی بر سنگ زد زاد آتشی ** آتشی از شاه و ملکش کینکشی
Demir taşa çalındı, bir ateştir sıçradı. Hem de öyle bir ateş ki padişahtan da saltanatından öç alıcı, padişaha da, saltanatına da kin güdücü bir ateş.
من چو ابرم تو زمین موسی نبات ** حق شه شطرنج و ما ماتیم مات885
Ben buluta benziyorum sen yersin Musa’da nebat. Allah, satranç oyununda şahı sürüyor, bir yutulduk mu yutulduk!
مات و برد از شاه میدان ای عروس ** آن مدان از ما مکن بر ما فسوس
Hanım, yutulmayı da hakikî padişah olan Allah’tan bil, yutmayı da. O işi bizden bilip bize hayıflanma!