-
از عطای شاه شادی میکنند ** رقص میآرند و کفها میزنند
- İhsanlarına seviniyorlar, oynuyorlar, ellerini çırpıyorlar “dedi.
-
گفت باشد کین بود اما ولیک ** وهم و اندیشه مرا پر کرد نیک 895
- Firavun dedi ki” Olabilir. Fakat beni adamakıllı bir vehim, bir endişedir kapladı.
-
ترسیدن فرعون از آن بانگ
- Firavunun o sesten korkması
-
این صدا جان مرا تغییر کرد ** از غم و اندوه تلخم پیر کرد
- Bu gürültü, asabımı bozdu. Bu acı dertle, kederle âdeta beni kocattı.”
-
پیش میآمد سپس میرفت شه ** جمله شب او همچو حامل وقت زه
- Padişah, bütün gece ağrısı tutmuş gebe kadın gibi bir yandan bir yana gidip geliyor.
-
هر زمان میگفت ای عمران مرا ** سخت از جا برده است این نعرهها
- Her an “İmran, bu nâralar, beni dehşetle yerimden sıçrattı” diyordu.
-
زهره نه عمران مسکین را که تا ** باز گوید اختلاط جفت را
- Zavallı İmran’ın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin.
-
که زن عمران به عمران در خزید ** تا که شد استارهی موسی پدید 900
- Karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın.
-
هر پیمبر که در آید در رحم ** نجم او بر چرخ گردد منتجم
- Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar.
-
پیدا شدن استارهی موسی علیه السلام بر آسمان و غریو منجمان در میدان
- Gökte Musa aleyhisselâm’ın yıldızının belirmesi ve meydanda müneccimlerin feryadı
-
بر فلک پیدا شد آن استارهاش ** کوری فرعون و مکر و چارهاش
- Kör Firavunun hilelerine, tedbirlerine rağmen gökyüzünde Musa’nın yıldızı belirdi.
-
روز شد گفتش که ای عمران برو ** واقف آن غلغل و آن بانگ شو
- Sabah olunca İmran’a “Git de o gürültünün, o patırtının ne olduğunu anla” dedi.
-
راند عمران جانب میدان و گفت ** این چه غلغل بود شاهنشه نخفت
- İmran, meydana koşup “Bu ne gürültüydü? Padişahlar padişahı uyuyamadı” deyince,
-
هر منجم سر برهنه جامهپاک ** همچو اصحاب عزا بوسیده خاک 905
- Her müneccim, yaslılar gibi başı açık, yeni yakası yırtık bir halde toprağı öptü.
-
همچو اصحاب عزا آوازشان ** بد گرفته از فغان و سازشان
- Yaslılar gibi sesleri ses veriyor, feryatları ortalığı dolduruyordu.
-
ریش و مو بر کنده رو بدریدگان ** خاک بر سر کرده خونپر دیدگان
- Saçlarını, sakallarını yolup, yüzlerine vuruyorlar, gözleri kanlı yaşlarla doluyordu.
-
گفت خیرست این چه آشوبست و حال ** بد نشانی میدهد منحوس سال
- İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.
-
عذر آوردند و گفتند ای امیر ** کرد ما را دست تقدیرش اسیر
- Özürler serdederek dediler ki: “Emîr Allah’ın kaza ve kaderi bizi esir etti.
-
این همه کردیم و دولت تیره شد ** دشمن شه هست گشت و چیره شد 910
- Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karardı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu.
-
شب ستارهی آن پسر آمد عیان ** کوری ما بر جبین آسمان
- Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti.
-
زد ستارهی آن پیمبر بر سما ** ما ستارهبار گشتیم از بکا
- O Peygamber’in yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık.”
-
با دل خوش شاد عمران وز نفاق ** دست بر سر میبزد کاه الفراق
- İmran, içinden sevindi, fakat zahiren “Eyvahlar olsun!” diye elini başına vurup,
-
کرد عمران خویش پر خشم و ترش ** رفت چون دیوانگان بی عقل و هش
- Kızgın suratı asık bir halde deliller gibi akılsız.
-
خویشتن را اعجمی کرد و براند ** گفتههای بس خشن بر جمع خواند 915
- Ve güya kendini bilmez bir halde müneccimlerin üstüne yürüyüp onlara bir hayli ağır sözler söyledi.
-
خویشتن را ترش و غمگین ساخت او ** نردهای بازگونه باخت او
- Kendini meyus ve mahzun göstererek sevincini gizliyor, onlara oyun oynuyordu.
-
گفتشان شاه مرا بفریفتید ** از خیانت وز طمع نشکیفتید
- “Padişahımızı aldattınız, hıyanetten, tamahtan vazgeçmediniz.
-
سوی میدان شاه را انگیختید ** آب روی شاه ما را ریختید
- Onu bu meydana kadar sürükleyip yüzünün suyunu döktünüz, şerefini hiçe saydınız.
-
دست بر سینه زدیت اندر ضمان ** شاه را ما فارغ آریم از غمان
- Ellerinizi, göğüslerinize koyup padişahı dertlerden kurtaracağız diye vaatlerde bulundunuz” dedi.
-
شاه هم بشنید و گفت ای خاینان ** من بر آویزم شما را بی امان 920
- Padişah da bunu duyunca “Hainler, dedi, ben de sizi asayım da görün.
-
خویش را در مضحکه انداختم ** مالها با دشمنان در باختم
- Kendimizi gülünç hallere soktuk, düşmanlara mallar ihsan edip ziyana girdik.
-
تا که امشب جمله اسرائیلیان ** دور ماندند از ملاقات زنان
- Bu gece bütün İsrailoğulları, karılarından uzak kaldılar diye,
-
مال رفت و آب رو و کار خام ** این بود یاری و افعال کرام
- Mal da gitti, şeref de. İşe gelince hiçbir şey olmadı. Bu mudur iyi adamların muaveneti, bu mudur iyi kişinin yapacakları iş?
-
سالها ادرار و خلعت میبرید ** مملکتها را مسلم میخورید
- Yıllardır paralar, libaslar alıyor, ülkelerin servetini rahatça yiyip duruyorsunuz.
-
رایتان این بود و فرهنگ و نجوم ** طبلخوارانید و مکارید و شوم 925
- Bu mu sizin tedbiriniz, bu mu nücum bilginiz? Siz besbedava lokma yiyen hilekâr ve şom kişilersiniz.
-
من شما را بر درم و آتش زنم ** بینی و گوش و لبانتان بر کنم
- Sizi öldürür, parçalatır, ateşlere atar, burunlarınızı, kulaklarınızı, dudaklarınızı kestirir…
-
من شما را هیزم آتش کنم ** عیش رفته بر شما ناخوش کنم
- Sizi ateşe odun yapar, yiyip içtiklerinizi fitil fitil burnunuzdan getiririm.”
-
سجده کردند و بگفتند ای خدیو ** گر یکی کرت ز ما چربید دیو
- Müneccimler, secde edip “Padişahım, Şeytan bu sefer bize galebe etti.
-
سالها دفع بلاها کردهایم ** وهم حیران زانچ ماها کردهایم
- Fakat yılardır nice belâlar defettik. Yaptıklarımıza vehim bile hayran olmakta.
-
فوت شد از ما و حملش شد پدید ** نطفهاش جست و رحم اندر خزید 930
- Bu sefer tedbirimiz, hiçe çıktı. O Peygamber’in anası gebe kaldı, o, ana rahmine düştü.
-
لیک استغفار این روز ولاد ** ما نگه داریم ای شاه و قباد
- Düştü ama padişahım, suçumuzu, affettirmek için biz de doğum gününe dikkat ederiz.
-
روز میلادش رصد بندیم ما ** تا نگردد فوت و نجهد این قضا
- Bu fırsatı da kaçırmamak, kaza ve kaderin zuhuruna mâni olmak için doğacağı günü hesaplayacak, gözleyeceğiz.
-
گر نداریم این نگه ما را بکش ** ای غلام رای تو افکار و هش
- Ey akıllarla fikirler, reyinin kulu, kölesi olan padişah, bunu da yapamazsak bizi öldür” derler.
-
تا بنه مه میشمرد او روز روز ** تا نپرد تیر حکم خصمدوز
- Firavun, düşmanları vurup öldüren takdir oku, yayından fırlamasın diye günden güne dokuz ayı sayıp duruyordu.
-
بر قضا هر کو شبیخون آورد ** سرنگون آید ز خون خود خورد 935
- Takdirle savaşa girişen, takdire baskın yapmaya kalkışan, baş aşağı gelir, kendi kanına bulanır.
-
چون زمین با آسمان خصمی کند ** شوره گردد سر ز مرگی بر زند
- Yer, göğe düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü haline girer.
-
نقش با نقاش پنجه میزند ** سبلتان و ریش خود بر میکند
- Resim, ressamına pençe vurmaya kalkarsa kendi saçını sakalını yolmuş olur!
-
خواندن فرعون زنان نوزاده را سوی میدان هم جهت مکر
- Firavunun hileye girişerek yeni doğuran kadınları meydana çağırması
-
بعد نه مه شه برون آورد تخت ** سوی میدان و منادی کرد سخت
- Dokuz ay sonra padişah, yine tahtını meydana kurdurup tellâllar çağırttı.
-
کای زنان با طفلکان میدان روید ** جمله اسرائیلیان بیرون شوید
- Tellâllar, “Kadınlar, bütün israiloğullarının kadınları çocuklarıyla meydana gelsinler.
-
آنچنانک پار مردان را رسید ** خلعت و هر کس ازیشان زر کشید 940
- Bundan önce erkekler, ihsanlara nail oldular. Elbiseler, altınlar elde ettiler.
-
هین زنان امسال اقبال شماست ** تا بیابد هر یکی چیزی که خواست
- Kadınlar, bu yıl devlet sizin. Herkes dilediği şeye nail olacak.
-
مر زنان را خلعت و صلت دهد ** کودکان را هم کلاه زر نهد
- Padişah, kadınlara elbise verecek, ihsanlar edecek. Çocukların başlarına da altın külâhlar koyacak.
-
هر که او این ماه زاییدست هین ** گنجها گیرید از شاه مکین
- Padişah diyor ki “Hele bu ay doğanlar yok mu, bilhassa onlar ihsanıma, hazinelerime ulaşacaklar” diye bağırdılar.