در پی او کی شدی مانند حیز ** پی خود را واکشیدی گبر نیز
Onun ardına bir namussuz gibi düşer miydi hiç? Hemencecik ayağını çeker, kurtulurdu!
گاو گر واقف ز قصابان بدی ** کی پی ایشان بدان دکان شدی
Sığır kasapların ne yapacağını bilseydi hiç onların peşine düşer, dükkâna gider miydi?
یا بخوردی از کف ایشان سبوس ** یا بدادی شیرشان از چاپلوس
Yahut ellerinden kepek yer miydi? Yahut da onların yüze gülücüğüne aldanır onlara süt verir miydi?
ور بخوردی کی علف هضمش شدی ** گر ز مقصود علف واقف بدی
Hatta ot yese bile, neden beslendiğini bilseydi hiç o otu hazmedebilir miydi?
پس ستون این جهان خود غفلتست ** چیست دولت کین دوادو با لتست 1330
Şu halde âlemin direği gafletten ibarettir... Devlet nedir? Dev yani koş kelimesiyle let yani dayak kelimesinden meydana gelme bir kelime!
اولش دو دو به آخر لت بخور ** جز درین ویرانه نبود مرگ خر
Önce koş... Koş da sonunda dayak ye! Bu yıkık yerde devlet sahibine eşekçesine ölümden başka hiçbir şey yok!
تو به جد کاری که بگرفتی به دست ** عیبش این دم بر تو پوشیده شدست
Sen, bir işe el atar, o işe iyice sarılırsın... O işteki ayıp ve noksan o anda sana örtülüdür.
زان همی تانی بدادن تن به کار ** که بپوشید از تو عیبش کردگار
Allah, senden o işin ayıbını örttüğünden canla başla o işe girişebilirsin.
همچنین هر فکر که گرمی در آن ** عیب آن فکرت شدست از تو نهان
Hararetle sahip olduğun fikrin de ayıbı senden gizlidir.
بر تو گر پیدا شدی زو عیب و شین ** زو رمیدی جانت بعد المشرقین 1335
Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın... Canın, bu fikirle aramda keşke mağriple maşrik arası kadar uzaklık olsaydı der!
حال که آخر زو پشیمان میشوی ** گر بود این حال اول کی دوی
Nihayet ondan usanır, pişman olursun ya... Bu hal, evvel olsaydı hiç ona koşar mıydın?
پس بپوشید اول آن بر جان ما ** تا کنیم آن کار بر وفق قضا
Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun olarak o işi görelim diye önce ondaki ayıbı, kusuru, bizden gizlemiştir.
چون قضا آورد حکم خود پدید ** چشم وا شد تا پشیمانی رسید
Kaza ve kader, hükmünü izhar edince göz açılır, pişmanlık gelir, çatar!
این پشیمانی قضای دیگرست ** این پشیمانی بهل حق را پرست
Bu pişmanlıkta ayrı bir kaza ve kaderdir... Bu pişmanlığı bırak da Allah’a tap!
ور کنی عادت پشیمان خور شوی ** زین پشیمانی پشیمانتر شوی 1340
Pişman olmayı kendine âdet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman olursun!
نیم عمرت در پریشانی رود ** نیم دیگر در پشیمانی رود
Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!
ترک این فکر و پریشانی بگو ** حال و یار و کار نیکوتر بجو
Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara!
ور نداری کار نیکوتر به دست ** پس پشیمانیت بر فوت چه است
Elinde daha iyi bir iş yoksa pişmanlığın neye? Neyi fevt ettin de pişman oluyorsun ki?
گر همی دانی ره نیکو پرست ** ور ندانی چون بدانی کین به دست
Eğer biliyorsan bilirsin ki doğru yol, Allah’a tapmaktan ibarettir... Yok bilmiyorsan herhangi bir şeyin kötü olduğunu nasıl bilirsin ki?
بد ندانی تا ندانی نیک را ** ضد را از ضد توان دید ای فتی 1345
İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin... Ey yiğit zıt, zıddıyla görülebilir.
چون ز ترک فکر این عاجز شدی ** از گناه آنگاه هم عاجز بدی
Mademki bu fikri terk etmekten âcizsin... O vakit günah işlememekten de âcizdin!
چون بدی عاجز پشیمانی ز چیست ** عاجزی را باز جو کز جذب کیست
Âciz olduktan sonra pişmanlık neden? O acizlik, kimin takdiriyle, onu ara!
عاجزی بیقادری اندر جهان ** کس ندیدست و نباشد این بدان
Âlemde bir kâdir olmadıkça hiç kimse, ne bir âcizi görmüştür, ne de böyle bir şey olur... Bunu böyle bil!
همچنین هر آرزو که میبری ** تو ز عیب آن حجابی اندری
Böylece, olmasına çalıştığın her isteğin ayıbından bihabersin... Onun ayıbı ve noktası, sana örtülüdür!
ور نمودی علت آن آرزو ** خود رمیدی جان تو زان جست و جو 1350
O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi!
گر نمودی عیب آن کار او ترا ** کس نبردی کش کشان آن سو ترا
O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile götüremezdi!
وان دگر کار کز آن هستی نفور ** زان بود که عیبش آمد در ظهور
Nefret ettiğin öbür iş yok mu? Ondan neden nefret ettin? Çünkü ayıbı, noksanı meydana çıktı da ondan!
ای خدای رازدان خوشسخن ** عیب کار بد ز ما پنهان مکن
Ey sırları bilen güzel sözlü Allah, kötü işlerin ayıbını, noksanını bizden gizleme!
عیب کار نیک را منما به ما ** تا نگردیم از روش سرد و هبا
İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe gidelim, sarılalım... Çalışmamız heba olmasın, gayretimiz soğumasın!
هم بر آن عادت سلیمان سنی ** رفت در مسجد میان روشنی 1355
Yüce Süleyman, âdeti veçhile alaca karanlıkta mescide giderdi.
قاعدهی هر روز را میجست شاه ** که ببیند مسجد اندر نو گیاه
Her gün, âdeti veçhile mescitten yeniden yeniye hangi ot, hangi kök bitmiş... O padişah, bunu arar araştırırdı.
دل ببیند سر بدان چشم صفی ** آن حشایش که شد از عامه خفی
Gönül haktan gizli kalan o otları gizlice can gözüyle görür, tanır.
قصهی صوفی کی در میان گلستان سر به زانو مراقب بود یارانش گفتند سر برآور تفرج کن بر گلستان و ریاحین و مرغان و آثار رحمةالله تعالی
Sofinin, gül bahçesinde başını dizine dayayıp murakabeye dalması, dostlarının başını kaldır, bahçeyi seyret... Allah rahmetinin eserleri olan çiçeklere, kuşlara bak demeleri
صوفیی در باغ از بهر گشاد ** صوفیانه روی بر زانو نهاد
Sofinin biri, bir bağda neşelenip açılmak için soficesine yüzünü dizine dayamış,
پس فرو رفت او به خود اندر نغول ** شد ملول از صورت خوابش فضول
Varlığının ta derinlerine dalmış gitmişti. Her zevekilin biri onun bu uykusundan usandı.
که چه خسپی آخر اندر رز نگر ** این درختان بین و آثار و خضر 1360
Dedi ki: Ne uyuyorsun ya hu? Bir başını kaldır da üzüm çubuğuna, şu ağaçlara, “Allah’ın rahmet eserlerine, yeşilliğe bak!
امر حق بشنو که گفتست انظروا ** سوی این آثار رحمت آر رو
Allah emrini dinle... Allah “Allah’ın rahmet eserlerine bakın” dedi... Yüzünü şu rahmet eserlerine çevir, seyret!
گفت آثارش دلست ای بوالهوس ** آن برون آثار آثارست و بس
Sofi dedi ki: A heveskâr kişi, Allah eserleri gönüldür... Dışarıdakilerse ancak ve ancak Allah eserlerinin eserleridir.
باغها و سبزهها در عین جان ** بر برون عکسش چو در آب روان
Bağlar, bahçeler, yeşillikler, gönüldedir... Dışarıdakiyse akarsuya vuran akislere benzer.
آن خیال باغ باشد اندر آب ** که کند از لطف آب آن اضطراب
O görünen bağ, suya akseden hayalî bir bağdır... Suyun letafeti yüzünden oynar durur!
باغها و میوهها اندر دلست ** عکس لطف آن برین آب و گلست 1365
Bağlar, bahçeler, meyveler, gönüldedir. Onların letafetinin aksi, şu suya toprağa vurmuştur!
گر نبودی عکس آن سرو سرور ** پس نخواندی ایزدش دار الغرور
O neşe selvisinin aksi olmasaydı Allah bu âleme aldanış yeri demezdi.
این غرور آنست یعنی این خیال ** هست از عکس دل و جان رجال
Bu aldanış şudur; yani bu hayal, erlerin, gönülleriyle canlarının aksinden hâsıl olmuştur.
جمله مغروران برین عکس آمده ** بر گمانی کین بود جنتکده
Bütün aldananlar, cennet budur sanarak bu akse gelmişlerdir.
میگریزند از اصول باغها ** بر خیالی میکنند آن لاغها
Asıl bağlardan, bahçelerden kaçarlar da bir hayalle eğlenir kalırlar!
چونک خواب غفلت آیدشان به سر ** راست بینند و چه سودست آن نظر 1370
Fakat bu gaflet uykusu başa geldi de uyandılar mı doğruyu görürler ama o görüşte ne fayda var?
بس به گورستان غریو افتاد و آه ** تا قیامت زین غلط وا حسرتاه
Sonra mezarlığa bir feryad u figandır, bir ahu vahdır düşer... Kıyamete kadar bu yanılmalarına hasret çekip dururlar!
ای خنک آن را که پیش از مرگ مرد ** یعنی او از اصل این رز بوی برد
Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü... Yani bu üzümün aslından bir koku elde etti!
قصهی رستن خروب در گوشهی مسجد اقصی و غمگین شدن سلیمان علیهالسلام از آن چون به سخن آمد با او و خاصیت و نام خود بگفت
Mescid-i Aksâ’nın bir bucağında keçiboynuzu bitmesi ve Süleyman aleyhisselâm’ın o otla konuşması, Süleyman’a hasiyetini ve adını söyleyince Süleyman’ın gamlanması
پس سلیمان دید اندر گوشهای ** نوگیاهی رسته همچون خوشهای
Derken Süleyman bir bucakta başağa benzer bir yeni otun bitmiş olduğunu gördü.
دید بس نادر گیاهی سبز و تر ** میربود آن سبزیش نور از بصر
Yeşil, taze, görülmedik bir ottu bu... Âdeta yeşilliği göz alıyordu.
پس سلامش کرد در حال آن حشیش ** او جوابش گفت و بشکفت از خوشیش 1375
Süleyman, o ota derhal selam verdi; o da selamını aldı; Süleyman, otun güzelliğine şaştı kaldı.