English    Türkçe    فارسی   

4
1437-1486

  • تیغ دادن در کف زنگی مست ** به که آید علم ناکس را به دست
  • Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.
  • علم و مال و منصب و جاه و قران ** فتنه آمد در کف بدگوهران
  • Bilgi, mal, mevki ve hüküm, kötü yaradılışlı kişilerin elinde fitnedir.
  • پس غزا زین فرض شد بر مومنان ** تا ستانند از کف مجنون سنان
  • Savaş delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.
  • جان او مجنون تنش شمشیر او ** واستان شمشیر را زان زشت‌خو 1440
  • Onun canı delidir, teni de elindeki kılıçtır... o çirkin huylunun elindeki kılıcı al!
  • آنچ منصب می‌کند با جاهلان ** از فضیحت کی کند صد ارسلان
  • Bilgisizlere, geçtikleri mevkiin yaptığı fenalığı, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz!
  • عیب او مخفیست چون آلت بیافت ** مارش از سوراخ بر صحرا شتافت
  • Çünkü ayıbı gizliyken meydan bulur da yılanı, delikten çıkar, sahralara uğrar!
  • جمله صحرا مار و کزدم پر شود ** چونک جاهل شاه حکم مر شود
  • Cahil kötü hükümler yürüten bir padişah oldu mu bütün ova yılanla, akreple dolar!
  • مال و منصب ناکسی که آرد به دست ** طالب رسوایی خویش او شدست
  • Adam olmayanın eline bir mal ve mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğini dileyen kendisidir.
  • یا کند بخل و عطاها کم دهد ** یا سخا آرد بنا موضع نهد 1445
  • Çünkü o ya hasisliğe kalkışır, az verir... Yahut cömertliğe girişir, yersiz ihsanlarda bulunur!
  • شاه را در خانه‌ی بیذق نهد ** این چنین باشد عطا که احمق دهد
  • Şahı, beydak hanesine kor... Ahmak, ihsanda bulundu mu ihsanı, buna benzer işte!
  • حکم چون در دست گمراهی فتاد ** جاه پندارید در چاهی فتاد
  • Hüküm, bir sapığın eline geçti mi onu mevki sanır ama hakikatte kuyuya düşmüş demektir!
  • راه نمی‌داند قلاووزی کند ** جان زشت او جهان‌سوزی کند
  • Yol bilmez, kılavuzluk etmeye kalkışır... Kötü ruhu, cihanı yakar, yandırır!
  • طفل راه فقر چون پیری گرفت ** پی‌روان را غول ادباری گرفت
  • Yokluk yolunun çocuğu, pirlik etmeye girişirse ardına düşenler, devletsizlik gulyabanisine çatarlar!
  • که بیا تا ماه بنمایم ترا ** ماه را هرگز ندید آن بی‌صفا 1450
  • Gel de sana ayı göstereyim der ama o nursuz pirsiz, ayı hiç görmemiştir ki!
  • چون نمایی چون ندیدستی به عمر ** عکس مه در آب هم ای خام غمر
  • Ömrümde ayın aksini suda bile görmemişken nasıl olurda gösterebilirsin a hamhalat, a bön!
  • احمقان سرور شدستند و ز بیم ** عاقلان سرها کشیده در گلیم
  • Ahmaklar baş oldular da akıllılar başlarını kilime çektiler!
  • تفسیر یا ایها المزمل
  • Yâ eyyühel Müzemmil’in tefsiri
  • خواند مزمل نبی را زین سبب ** که برون آ از گلیم ای بوالهرب
  • Peygambere bu yüzden “Ey kilime bürünen, ey ürküp kaçan, kilimden çık!
  • سر مکش اندر گلیم و رو مپوش ** که جهان جسمیست سرگردان تو هوش
  • Kilime baş çekme, yüzünü örtme... Çünkü âlem şaşkın bir beden, sense bu âleme akılsın!
  • هین مشو پنهان ز ننگ مدعی ** که تو داری شمع وحی شعشعی 1455
  • Kendine gel de dâvaya kalkışanlardan arlanıp gizlenme... Çünkü sende vahiy mumunun nurları var!
  • هین قم اللیل که شمعی ای همام ** شمع اندر شب بود اندر قیام
  • Kendine gel de geceleri kalk, çünkü ey Peygamber, mum geceleri ayakta durur!
  • بی‌فروغت روز روشن هم شبست ** بی‌پناهت شیر اسیر ارنبست
  • Senin nurun olmadıkça aydın gün bile gecedir... Sana sığınmadıkça aslan bile Tavşan kesilir!
  • باش کشتیبان درین بحر صفا ** که تو نوح ثانیی ای مصطفی
  • Ey Mustafa, bu nur denizinde kaptanlık et... Çünkü sen, ikinci Nuh’sun!
  • ره شناسی می‌بباید با لباب ** هر رهی را خاصه اندر راه آب
  • Akıllılara bir yol gösterici lâzım... Hele yol, deniz yolu olursa!
  • خیز بنگر کاروان ره‌زده ** هر طرف غولیست کشتیبان شده 1460
  • Kalk da yolu vurulmuş kervana bak... Her yanda kaptan kesilmiş gül yabanileri gör!
  • خضر وقتی غوث هر کشتی توی ** هم‌چو روح‌الله مکن تنها روی
  • Sen, vaktin Hızır’ısın, her geminin imdadına yetişen sensin... Ruhullah gibi yalnız yürümeyi âdet edinme!
  • پیش این جمعی چو شمع آسمان ** انقطاع و خلوت آری را بمان
  • Bu topluluğun önünde gökyüzündeki ışık gibisin, güneşe benziyorsun... Bunlardan gizlenmeye, halveti bezemeye kalkışma!
  • وقت خلوت نیست اندر جمع آی ** ای هدی چون کوه قاف و تو همای
  • Halvet zamanı değil topluluğa gel! Ey Peygamber, hidayet, Kaf Dağına benzer, sense Hümasın!
  • بدر بر صدر فلک شد شب روان ** سیر را نگذارد از بانگ سگان
  • Dolunay, gökyüzünde geceleri yürür... Köpeklerin sesi yüzünden yürüyüşünü bırakmaz.
  • طاعنان هم‌چون سگان بر بدر تو ** بانگ می‌دارند سوی صدر تو 1465
  • Kınayanlar, senin dolunayına karşı köpeklere benzerler... Sana karşı ürüyüp dururlar!
  • این سگان کرند از امر انصتوا ** از سفه و عوع کنان بر بدر تو
  • Bu köpekler, “Susun, dinleyin” emrine karşı sağırdırlar... Ahmaklıklarından senin dolunayına karşı hav havlayıp durmaktalar!
  • هین بمگذار ای شفا رنجور را ** تو ز خشم کر عصای کور را
  • Ey şifa, hastayı terk etme... Ey şifa hastayı terk etme... Sağıra kızıp körün sopasını bırakma!
  • نه تو گفتی قاید اعمی به راه ** صد ثواب و اجر یابد از اله
  • Sen demedin mi ki “Körü, yolda tutup yeden Allah’tan yüzlerce ecir alır, yüzlerce sevaba girer!
  • هر که او چل گام کوری را کشد ** گشت آمرزیده و یابد رشد
  • Kim bir körü kırk adım yederse günahları bağışlanır, doğru yolu bulur!”
  • پس بکش تو زین جهان بی‌قرار ** جوق کوران را قطار اندر قطار 1470
  • eksik
  • کار هادی این بود تو هادیی ** ماتم آخر زمان را شادیی
  • Doğru yolu gösterenin işi budur; sen de doğru yolu gösterensin... Ahir zamanın yasına neşesin sen!
  • هین روان کن ای امام المتقین ** این خیال‌اندیشگان را تا یقین
  • Ey takva sahiplerinin imamı, bu hayallere kapılanları, yakîn makamına kadar götür!
  • هر که در مکر تو دارد دل گرو ** گردنش را من زنم تو شاد رو
  • Kim gönlünden sana karşı bir hile, bir düzen düşünürse onun boynunu ben vururum, sen tasalanma, neşelen, neşeli neşeli yürü!
  • بر سر کوریش کوریها نهم ** او شکر پندارد و زهرش دهم
  • Onun körlüğüne körlükler katarım... O, şeker sanır ama ben ona zehir veririm!
  • عقلها از نور من افروختند ** مکرها از مکر من آموختند 1475
  • Akıllar benim nurumla parlar, aydınlanır... Hileler, benim hilemden öğrenilir!
  • چیست خود آلاجق آن ترکمان ** پیش پای نره پیلان جهان
  • Âlemdeki erkek fillerin ayaklarına göre Türkmen’in kara çadırı nedir ki?
  • آن چراغ او به پیش صرصرم ** خود چه باشد ای مهین پیغامبرم
  • Ey benim en ulu Peygamberim, onun mumu, kasırgama karşı nedir?
  • خیز در دم تو بصور سهمناک ** تا هزاران مرده بر روید ز خاک
  • Derhal korkunç sûr sesiyle kalk da binlerce ölü, topraktan çıksın!
  • چون تو اسرافیل وقتی راست‌خیز ** رستخیزی ساز پیش از رستخیز
  • Sen vaktin İsrafil’isin; doğruca kalk da kıyametten önce bir kıyamet kopar!
  • هر که گوید کو قیامت ای صنم ** خویش بنما که قیامت نک منم 1480
  • Kim, “hani, nerede kıyamet?” derse a güzelim, kendini göster, işte kıyamet benim de!
  • در نگر ای سایل محنت‌زده ** زین قیامت صد جهان افزون شده
  • Ey mihnetlere düşmüş de soru soran kişi, dikkat et, bak da gör. Bu kıyametten yüzlerce âlem kopmada!
  • ور نباشد اهل این ذکر و قنوت ** پس جواب الاحمق ای سلطان سکوت
  • Bu zikir ve kunut ehli olmasa ahmağın sorusuna verilecek cevap sükûttan ibarettir padişahım!
  • ز آسمان حق سکوت آید جواب ** چون بود جانا دعا نامستجاب
  • Duamız kabul edilmeyince Allah göğünden isteğimize sükûtla cevap verilir canım!
  • ای دریغا وقت خرمنگاه شد ** لیک روز از بخت ما بیگاه شد
  • Harman devşirme zamanı geldi ama yazıklar olsun... Gün bahtımız yüzünden geçti gitti!
  • وقت تنگست و فراخی این کلام ** تنگ می‌آید برو عمر دوام 1485
  • Gün dar... Hâlbuki bu söz, o kadar geniş ki bütün bir ömür bile ona az gelir!
  • نیزه‌بازی اندرین کوه‌های تنگ ** نیزه‌بازان را همی آرد به تنگ
  • Bu daracık çukurlarda mızrak oyununa girişmek, bu oyunu oynayanları utandırır!