-
تیغ دادن در کف زنگی مست ** به که آید علم ناکس را به دست
- Sarhoş zencinin eline kılıç vermek, adam olmayana bilgi belletmekten yeğdir.
-
علم و مال و منصب و جاه و قران ** فتنه آمد در کف بدگوهران
- Bilgi, mal, mevki ve hüküm, kötü yaradılışlı kişilerin elinde fitnedir.
-
پس غزا زین فرض شد بر مومنان ** تا ستانند از کف مجنون سنان
- Savaş delilerin ellerindeki kılıçları alsınlar diye müminlere farz olmuştur.
-
جان او مجنون تنش شمشیر او ** واستان شمشیر را زان زشتخو 1440
- Onun canı delidir, teni de elindeki kılıçtır... o çirkin huylunun elindeki kılıcı al!
-
آنچ منصب میکند با جاهلان ** از فضیحت کی کند صد ارسلان
- Bilgisizlere, geçtikleri mevkiin yaptığı fenalığı, yüzlerce aslan bir araya gelse yapamaz!
-
عیب او مخفیست چون آلت بیافت ** مارش از سوراخ بر صحرا شتافت
- Çünkü ayıbı gizliyken meydan bulur da yılanı, delikten çıkar, sahralara uğrar!
-
جمله صحرا مار و کزدم پر شود ** چونک جاهل شاه حکم مر شود
- Cahil kötü hükümler yürüten bir padişah oldu mu bütün ova yılanla, akreple dolar!
-
مال و منصب ناکسی که آرد به دست ** طالب رسوایی خویش او شدست
- Adam olmayanın eline bir mal ve mevki geçti mi, herkesten önce kendi rezilliğini dileyen kendisidir.
-
یا کند بخل و عطاها کم دهد ** یا سخا آرد بنا موضع نهد 1445
- Çünkü o ya hasisliğe kalkışır, az verir... Yahut cömertliğe girişir, yersiz ihsanlarda bulunur!
-
شاه را در خانهی بیذق نهد ** این چنین باشد عطا که احمق دهد
- Şahı, beydak hanesine kor... Ahmak, ihsanda bulundu mu ihsanı, buna benzer işte!
-
حکم چون در دست گمراهی فتاد ** جاه پندارید در چاهی فتاد
- Hüküm, bir sapığın eline geçti mi onu mevki sanır ama hakikatte kuyuya düşmüş demektir!
-
راه نمیداند قلاووزی کند ** جان زشت او جهانسوزی کند
- Yol bilmez, kılavuzluk etmeye kalkışır... Kötü ruhu, cihanı yakar, yandırır!
-
طفل راه فقر چون پیری گرفت ** پیروان را غول ادباری گرفت
- Yokluk yolunun çocuğu, pirlik etmeye girişirse ardına düşenler, devletsizlik gulyabanisine çatarlar!
-
که بیا تا ماه بنمایم ترا ** ماه را هرگز ندید آن بیصفا 1450
- Gel de sana ayı göstereyim der ama o nursuz pirsiz, ayı hiç görmemiştir ki!
-
چون نمایی چون ندیدستی به عمر ** عکس مه در آب هم ای خام غمر
- Ömrümde ayın aksini suda bile görmemişken nasıl olurda gösterebilirsin a hamhalat, a bön!
-
احمقان سرور شدستند و ز بیم ** عاقلان سرها کشیده در گلیم
- Ahmaklar baş oldular da akıllılar başlarını kilime çektiler!
-
تفسیر یا ایها المزمل
- Yâ eyyühel Müzemmil’in tefsiri
-
خواند مزمل نبی را زین سبب ** که برون آ از گلیم ای بوالهرب
- Peygambere bu yüzden “Ey kilime bürünen, ey ürküp kaçan, kilimden çık!
-
سر مکش اندر گلیم و رو مپوش ** که جهان جسمیست سرگردان تو هوش
- Kilime baş çekme, yüzünü örtme... Çünkü âlem şaşkın bir beden, sense bu âleme akılsın!
-
هین مشو پنهان ز ننگ مدعی ** که تو داری شمع وحی شعشعی 1455
- Kendine gel de dâvaya kalkışanlardan arlanıp gizlenme... Çünkü sende vahiy mumunun nurları var!
-
هین قم اللیل که شمعی ای همام ** شمع اندر شب بود اندر قیام
- Kendine gel de geceleri kalk, çünkü ey Peygamber, mum geceleri ayakta durur!
-
بیفروغت روز روشن هم شبست ** بیپناهت شیر اسیر ارنبست
- Senin nurun olmadıkça aydın gün bile gecedir... Sana sığınmadıkça aslan bile Tavşan kesilir!
-
باش کشتیبان درین بحر صفا ** که تو نوح ثانیی ای مصطفی
- Ey Mustafa, bu nur denizinde kaptanlık et... Çünkü sen, ikinci Nuh’sun!
-
ره شناسی میبباید با لباب ** هر رهی را خاصه اندر راه آب
- Akıllılara bir yol gösterici lâzım... Hele yol, deniz yolu olursa!
-
خیز بنگر کاروان رهزده ** هر طرف غولیست کشتیبان شده 1460
- Kalk da yolu vurulmuş kervana bak... Her yanda kaptan kesilmiş gül yabanileri gör!
-
خضر وقتی غوث هر کشتی توی ** همچو روحالله مکن تنها روی
- Sen, vaktin Hızır’ısın, her geminin imdadına yetişen sensin... Ruhullah gibi yalnız yürümeyi âdet edinme!
-
پیش این جمعی چو شمع آسمان ** انقطاع و خلوت آری را بمان
- Bu topluluğun önünde gökyüzündeki ışık gibisin, güneşe benziyorsun... Bunlardan gizlenmeye, halveti bezemeye kalkışma!
-
وقت خلوت نیست اندر جمع آی ** ای هدی چون کوه قاف و تو همای
- Halvet zamanı değil topluluğa gel! Ey Peygamber, hidayet, Kaf Dağına benzer, sense Hümasın!
-
بدر بر صدر فلک شد شب روان ** سیر را نگذارد از بانگ سگان
- Dolunay, gökyüzünde geceleri yürür... Köpeklerin sesi yüzünden yürüyüşünü bırakmaz.
-
طاعنان همچون سگان بر بدر تو ** بانگ میدارند سوی صدر تو 1465
- Kınayanlar, senin dolunayına karşı köpeklere benzerler... Sana karşı ürüyüp dururlar!
-
این سگان کرند از امر انصتوا ** از سفه و عوع کنان بر بدر تو
- Bu köpekler, “Susun, dinleyin” emrine karşı sağırdırlar... Ahmaklıklarından senin dolunayına karşı hav havlayıp durmaktalar!
-
هین بمگذار ای شفا رنجور را ** تو ز خشم کر عصای کور را
- Ey şifa, hastayı terk etme... Ey şifa hastayı terk etme... Sağıra kızıp körün sopasını bırakma!
-
نه تو گفتی قاید اعمی به راه ** صد ثواب و اجر یابد از اله
- Sen demedin mi ki “Körü, yolda tutup yeden Allah’tan yüzlerce ecir alır, yüzlerce sevaba girer!
-
هر که او چل گام کوری را کشد ** گشت آمرزیده و یابد رشد
- Kim bir körü kırk adım yederse günahları bağışlanır, doğru yolu bulur!”
-
پس بکش تو زین جهان بیقرار ** جوق کوران را قطار اندر قطار 1470
- eksik
-
کار هادی این بود تو هادیی ** ماتم آخر زمان را شادیی
- Doğru yolu gösterenin işi budur; sen de doğru yolu gösterensin... Ahir zamanın yasına neşesin sen!
-
هین روان کن ای امام المتقین ** این خیالاندیشگان را تا یقین
- Ey takva sahiplerinin imamı, bu hayallere kapılanları, yakîn makamına kadar götür!
-
هر که در مکر تو دارد دل گرو ** گردنش را من زنم تو شاد رو
- Kim gönlünden sana karşı bir hile, bir düzen düşünürse onun boynunu ben vururum, sen tasalanma, neşelen, neşeli neşeli yürü!
-
بر سر کوریش کوریها نهم ** او شکر پندارد و زهرش دهم
- Onun körlüğüne körlükler katarım... O, şeker sanır ama ben ona zehir veririm!
-
عقلها از نور من افروختند ** مکرها از مکر من آموختند 1475
- Akıllar benim nurumla parlar, aydınlanır... Hileler, benim hilemden öğrenilir!
-
چیست خود آلاجق آن ترکمان ** پیش پای نره پیلان جهان
- Âlemdeki erkek fillerin ayaklarına göre Türkmen’in kara çadırı nedir ki?
-
آن چراغ او به پیش صرصرم ** خود چه باشد ای مهین پیغامبرم
- Ey benim en ulu Peygamberim, onun mumu, kasırgama karşı nedir?
-
خیز در دم تو بصور سهمناک ** تا هزاران مرده بر روید ز خاک
- Derhal korkunç sûr sesiyle kalk da binlerce ölü, topraktan çıksın!
-
چون تو اسرافیل وقتی راستخیز ** رستخیزی ساز پیش از رستخیز
- Sen vaktin İsrafil’isin; doğruca kalk da kıyametten önce bir kıyamet kopar!
-
هر که گوید کو قیامت ای صنم ** خویش بنما که قیامت نک منم 1480
- Kim, “hani, nerede kıyamet?” derse a güzelim, kendini göster, işte kıyamet benim de!
-
در نگر ای سایل محنتزده ** زین قیامت صد جهان افزون شده
- Ey mihnetlere düşmüş de soru soran kişi, dikkat et, bak da gör. Bu kıyametten yüzlerce âlem kopmada!
-
ور نباشد اهل این ذکر و قنوت ** پس جواب الاحمق ای سلطان سکوت
- Bu zikir ve kunut ehli olmasa ahmağın sorusuna verilecek cevap sükûttan ibarettir padişahım!
-
ز آسمان حق سکوت آید جواب ** چون بود جانا دعا نامستجاب
- Duamız kabul edilmeyince Allah göğünden isteğimize sükûtla cevap verilir canım!
-
ای دریغا وقت خرمنگاه شد ** لیک روز از بخت ما بیگاه شد
- Harman devşirme zamanı geldi ama yazıklar olsun... Gün bahtımız yüzünden geçti gitti!
-
وقت تنگست و فراخی این کلام ** تنگ میآید برو عمر دوام 1485
- Gün dar... Hâlbuki bu söz, o kadar geniş ki bütün bir ömür bile ona az gelir!
-
نیزهبازی اندرین کوههای تنگ ** نیزهبازان را همی آرد به تنگ
- Bu daracık çukurlarda mızrak oyununa girişmek, bu oyunu oynayanları utandırır!