-
گفت حاجب آخر او بندهی شماست ** گر جوابش بر نویسی هم رواست
- Nihayet perdeci başı “o da sizin kulunuz... Bir cevap verseniz değer.
-
از شهی تو چه کم گردد اگر ** برغلام و بنده اندازی نظر 1940
- Cevap verirseniz, bir kula, bir köleye lütuf ile bakarsanız padişahlığınızdan ne eksilir ki?” dedi.
-
گفت این سهلست اما احمقست ** مرد احمق زشت و مردود حقست
- Padişah dedi ki: bu kolay... Fakat köle sersem... Ahmak adam çirkindir, Allah merdududur.
-
گرچه آمرزم گناه و زلتش ** هم کند بر من سرایت علتش
- Suçunu, kabahatini affederim ama illeti bana da sirayet eder sonra!
-
صد کس از گرگین همه گرگین شوند ** خاصه این گر خبیث ناپسند
- Bir uyuz, yüz kişiyi uyuz eder... Hele bu hareketi beğenilmez habis uyuz, büsbütün beterdi!
-
گر کم عقلی مبادا گبر را ** شوم او بیآب دارد ابر را
- Kâfir bile akılsızlık uyuzuna tutulmasın... Yoksa şumluğu, bulutta bile yağmur bırakmaz!
-
نم نبارد ابر از شومی او ** شهر شد ویرانه از بومی او 1945
- Şumluğu yüzünden buluttan bir katra yağmur yağmaz... Şehir, onun baykuşluğu yüzünden viraneye döner!
-
از گر آن احمقان طوفان نوح ** کرد ویران عالمی را در فضوح
- O ahmakların uyuzluğu yüzünden Nuh tufanı, koca bir âlemi kötülüklerle yıktı gitti!
-
گفت پیغامبر که احمق هر که هست ** او عدو ماست و غول رهزنست
- Peygamber “Kim ahmaksa düşmanımızdır... Yol kesen gulyabanidir...
-
هر که او عاقل بود از جان ماست ** روح او و ریح او ریحان ماست
- Akıllıysa canımızdır; ondan gelen serin esinti ondan gelen rüzgâr bize fesleğendir.
-
عقل دشنامم دهد من راضیم ** زانک فیضی دارد از فیاضیم
- Akıl, bana sövse razıyım... Çünkü benim feyiz vericiliğimden bir feyze sahiptir.
-
نبود آن دشنام او بیفایده ** نبود آن مهمانیش بیمایده 1950
- Onun sövmesi faydasız değildir... Boş elle kalkıp konukluğa gelmez.
-
احمق ار حلوا نهد اندر لبم ** من از آن حلوای او اندر تبم
- Ahmak, ağzıma helva tıksa onun helvasından hastalanır, ateşlenirim, dedi.
-
این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسهی کون خر را چاشنی
- Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
-
سبلتت گنده کند بیفایده ** جامه از دیگش سیه بیمایده
- Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
-
مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
- Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
-
نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش 1955
- İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan.
-
زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
- Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
-
تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمههای نور را آکل شوی
- Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
-
عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
- Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
-
چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
- Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!
-
عقل دو عقلست اول مکسبی ** که در آموزی چو در مکتب صبی 1960
- Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin.
-
از کتاب و اوستاد و فکر و ذکر ** از معانی وز علوم خوب و بکر
- Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden.
-
عقل تو افزون شود بر دیگران ** لیک تو باشی ز حفظ آن گران
- Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun... Fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
-
لوح حافظ باشی اندر دور و گشت ** لوح محفوظ اوست کو زین در گذشت
- Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin... Hâlbuki bunlardan geçen Levhimahfuz olur!
-
عقل دیگر بخشش یزدان بود ** چشمهی آن در میان جان بود
- Öbür akıl, Allah vergisidir... Onun kaynağı candadır.
-
چون ز سینه آب دانش جوش کرد ** نه شود گنده نه دیرینه نه زرد 1965
- Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır!
-
ور ره نبعش بود بسته چه غم ** کو همیجوشد ز خانه دم به دم
- Kaynağın yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
-
عقل تحصیلی مثال جویها ** کان رود در خانهای از کویها
- Tahsil ile elde edilen akıl, ırmaklara benzer... O, şuradan buradan çıkar, evlere gider.
-
راه آبش بسته شد شد بینوا ** از درون خویشتن جو چشمه را
- Yolu kapandı mı çaresiz kalır, akmaz! Sen, çeşmeyi gönlünde ara.
-
قصهی آنک کسی به کسی مشورت میکرد گفتش مشورت با دیگری کن کی من عدوی توم
- Bir adamın, birisiyle danışıp görüşmesi, o adamın da ben senin düşmanınım ,başkasına danış demesi
-
مشورت میکرد شخصی با کسی ** کز تردد وا ردهد وز محبسی
- Bir adam, birisiyle meşverette bulunuyor, tereddütten kurtulmak, hapisten halâs olmak istiyordu.
-
گفت ای خوشنام غیر من بجو ** ماجرای مشورت با او بگو 1970
- O adam dedi ki: Hoş fakat benden başkasını ara bul da danışacağın şeyi ona danış!
-
من عدوم مر ترا با من مپیچ ** نبود از رای عدو پیروز هیچ
- Ben senin düşmanınım, bana sarılma... Düşmanın tedbiri, aydın olamaz!
-
رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست
- Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.
-
من عدوم چاره نبود کز منی ** کژ روم با تو نمایم دشمنی
- Ben düşmanım, benim gibisinden bir çare olmaz... Eğri gider, sana düşmanlık ederim.
-
حارسی از گرگ جستن شرط نیست ** جستن از غیر محل ناجستنیست
- Kurttan bekçilik istemek doğru bir şey değildir... Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, aramamak demektir.
-
من ترا بیهیچ شکی دشمنم ** من ترا کی ره نمایم ره زنم 1975
- Hiç şüphe etme ki ben sana düşmanım... Senin yolunu keserim ben, nasıl olur da sana yol gösteririm?
-
هر که باشد همنشین دوستان ** هست در گلخن میان بوستان
- Kim dostlarla düşer kalkarsa külhanda bile olsa gül bahçesindedir...
-
هر که با دشمن نشیند در زمن ** هست او در بوستان در گولخن
- Fakat zamanede düşmanla düşüp kalkan gül bahçesinde bile olsa külhandadır!
-
دوست را مازار از ما و منت ** تا نگردد دوست خصم و دشمنت
- Biz, ben diye varlığa düşerek dostu incitme de kimse, düşmanın olmasın!
-
خیر کن با خلق بهر ایزدت ** یا برای راحت جان خودت
- Allah için halka hayır yap yahut kendi canın için herkese hayırda bulun da.
-
تا هماره دوست بینی در نظر ** در دلت ناید ز کین ناخوش صور 1980
- Daima gözüne dost görünsün... Gönlüne kin yüzünden çirkin suretler gelmesin!
-
چونک کردی دشمنی پرهیز کن ** مشورت با یار مهرانگیز کن
- Fakat birisine düşmanlıkta bulundun mu ondan çekin... Seni seven bir dostla görüş, danışacağını ona danış!
-
گفت میدانم ترا ای بوالحسن ** که توی دیرینه دشمندار من
- Adam dedi ki: Ey iyi kişi, biliyorum seni... Sen benim eski düşmanımsın.
-
لیک مرد عاقلی و معنوی ** عقل تو نگذاردت که کژ روی
- Fakat akıllı ve manevi bir adamsın; aklın eğri gitmeme razı olmaz.
-
طبع خواهد تا کشد از خصم کین ** عقل بر نفس است بند آهنین
- Tabiat, düşmandan hıncını çıkartmak ister ama akıl, nefse demirden bir bağdır;
-
آید و منعش کند وا داردش ** عقل چون شحنهست در نیک و بدش 1985
- Gelir, onu kötülükten men eder, geri çeker... Akıl, onun iyi ve kötü hareketlerine adeta bir şahnedir.
-
عقل ایمانی چو شحنهی عادلست ** پاسبان و حاکم شهر دلست
- İmana mensup akıl adil bir şahneye benzer... Gönül şehrinin bekçisidir, hâkimidir.
-
همچو گربه باشد او بیدارهوش ** دزد در سوراخ ماند همچو موش
- Kedi gibi aklı uyanıktır onun... Hırsız, fare gibi delikte kalakalır!
-
در هر آنجا که برآرد موش دست ** نیست گربه یا که نقش گربه است
- Nerede fare çıkar, bir şeye el uzatırsa ya orada kedi yoktur yahut varsa bile sureti vardır!