-
حق منزه از تن و من با تنم ** چون چنین گویم بباید کشتنم
- Allah, tenden münezzehtir... Benimse tenim var. Böyle söylediğim zaman öldürülmem lazım!
-
چون وصیت کرد آن آزادمرد ** هر مریدی کاردی آماده کرد
- O hür er, bu tavsiyede bulununca her derviş bir bıçak hazırladı.
-
مست گشت او باز از آن سغراق زفت ** آن وصیتهاش از خاطر برفت
- Bayezid, yine o koca kadehi dikip sarhoş oldu... Tavsiyeleri aklından çıktı.
-
نقل آمد عقل او آواره شد ** صبح آمد شمع او بیچاره شد
- Meze geldi... Aklı avare oldu; sabah geldi, mumu çaresiz kaldı!
-
عقل چون شحنهست چون سلطان رسید ** شحنهی بیچاره در کنجی خزید 2110
- Akıl şahneye benzer... Sultan gelince biçare şahne bir bucağa büzüldü!
-
عقل سایهی حق بود حق آفتاب ** سایه را با آفتاب او چه تاب
- Akıl Allah gölgesidir, Allah güneş... Gölge, güneşe karşı dayanır, durabilir mi hiç?
-
چون پری غالب شود بر آدمی ** گم شود از مرد وصف مردمی
- Peri ve cin, insana üstün olunca insandaki insanlık sıfatı kaybolur...
-
هر چه گوید آن پری گفته بود ** زین سری زان آن سری گفته بود
- Ne söylerse o peri söyler... Cin tutmuş adam söyler ama hakikatte o sözler, cinindir, perinindir!
-
چون پری را این دم و قانون بود ** کردگار آن پری خود چون بود
- Perinin bile yolu yordamı böyle olursa o perinin Allah’ı nasıl olur?
-
اوی او رفته پری خود او شده ** ترک بیالهام تازیگو شده 2115
- Varlığı gider insan peri kesilir... İlhama nail olmayan Türk Arapça konuşmaya başlar!
-
چون به خود آید نداند یک لغت ** چون پری را هست این ذات و صفت
- Fakat kendine gelince hiçbir lügat bilmez. Peri de bile böyle bir varlık, böyle bir sıfat olduktan sonra,
-
پس خداوند پری و آدمی ** از پری کی باشدش آخر کمی
- Artık perinin ve insanın Allah’ı, nasıl olur da periden aşağı olur?
-
شیرگیر ار خون نره شیر خورد ** تو بگویی او نکرد آن باده کرد
- Aslanı bile tutacak derecede sarhoş olup yiğitleşen kişi, kalkar da erkek aslanın sütünü emerse sen artık bu işi o yapmadı, şarap yaptı dersin!
-
ور سخن پردازد از زر کهن ** تو بگویی باده گفتست آن سخن
- Eski altınlardan söz düzer, mükemmel söz söylerse yine dersin ki o sözü de şarap söylemiştir!
-
بادهای را میبود این شر و شور ** نور حق را نیست آن فرهنگ و زور 2120
- Şarapta bile bu zor, bu kuvvet olursa Allah nurunda olmaz mı hiç?
-
که ترا از تو به کل خالی کند ** تو شوی پست او سخن عالی کند
- Allah nuru, seni tamamı ile senden alır... Sen aşağılarsın, onun sözü üstün olur.
-
گر چه قرآن از لب پیغامبرست ** هر که گوید حق نگفت او کافرست
- Kuran, gerçi Peygamber’in dudağından çıkar ama kim Allah söylemedi derse kâfirdir.
-
چون همای بیخودی پرواز کرد ** آن سخن را بایزید آغاز کرد
- Kendinden geçiş hüması uçmaya başlayınca Bayezid yine o söze koyuldu.
-
عقل را سیل تحیر در ربود ** زان قویتر گفت که اول گفته بود
- Aklı şaşkınlık seli kaptı götürdü... O sözü evvelce söylediğinden daha zorlu söyledi.
-
نیست اندر جبهام الا خدا ** چند جویی بر زمین و بر سما 2125
- “Hırkamda, varlığımda Allahtan başka bir şey yok... Yerde gökte nice bir arayıp durursun?” dedi.
-
آن مریدان جمله دیوانه شدند ** کاردها در جسم پاکش میزدند
- Dervişler deli divane oldular... Bıçaklarını tertemiz bedenine sapladılar.
-
هر یکی چون ملحدان گرده کوه ** کارد میزد پیر خود را بی ستوه
- Her biri Girdekûh mülhitleri gibi pervasızca pirlerine bıçak saplamaya koyuldular.
-
هر که اندر شیخ تیغی میخلید ** بازگونه از تن خود میدرید
- Fakat şeyhe kılıç vuranın kılıcı, tersine dönüyor kendisini yaralıyordu.
-
یک اثر نه بر تن آن ذوفنون ** وان مریدان خسته و غرقاب خون
- O hünerli şeyhin vücudunda bir eser bile görünmüyordu. Fakat dervişler perişan oldular, kanlara battılar.
-
هر که او سویی گلویش زخم برد ** حلق خود ببریده دید و زار مرد 2130
- Boynuna bıçak saplayanın kendi boynu kesildi, ağlaya inleye yıkılıp öldü.
-
وآنک او را زخم اندر سینه زد ** سینهاش بشکافت و شد مردهی ابد
- Göğsünü yaralayanın göğsü yarıldı, ebedi bir surette geberip gitti.
-
وآنک آگه بود از آن صاحبقران ** دل ندادش که زند زخم گران
- O sahipkıranın mertebesini bilen ise onu yaralamaya hiç yeltenmedi, böyle şeye gönül vermedi.
-
نیمدانش دست او را بسته کرد ** جان ببرد الا که خود را خسته کرد
- Yarı aklı onun elini bağladı; canını kurtardı... Yoksa oda kendisini perişan ederdi.
-
روز گشت و آن مریدان کاسته ** نوحهها از خانهشان برخاسته
- Sabah oldu o dervişler eksilmişti... Evlerinden bir feryat-ı figan yüceldi.
-
پیش او آمد هزاران مرد و زن ** کای دو عالم درج در یک پیرهن 2135
- Bayezid huzuruna binlerce kadın, erkek üşüştü. Dediler ki: “Ey iki âlemi de gömleğe sığdıran er!
-
این تن تو گر تن مردم بدی ** چون تن مردم ز خنجر گم شدی
- Senin şu bedenin insan bedeni olsaydı insanların bedenleri gibi hançer yaraları ile mahvolur giderdi.
-
با خودی با بیخودی دوچار زد ** با خود اندر دیدهی خود خار زد
- Kendisinden olan kendinden geçmişe gelip çattı... Kendisinde olan, kendi gözüne diken batırdı.
-
ای زده بر بیخودان تو ذوالفقار ** بر تن خود میزنی آن هوش دار
- Ey kendinde olmayanlara Zülfikar vuran, aklını başına al, o Zülfikarı sen, kendi kendine vurmaktasın.
-
زانک بیخود فانی است و آمنست ** تا ابد در آمنی او ساکنست
- Çünkü kendinden gecen fânidir, kurtulmuştur... Ebedi olarak emniyet bucağında oturur.
-
نقش او فانی و او شد آینه ** غیر نقش روی غیر آن جای نه 2140
- Sureti fânidir; o bir ayna kesilmiştir... O aynada başkalarının yüzünden gayrı bir şey görünmez.
-
گر کنی تف سوی روی خود کنی ** ور زنی بر آینه بر خود زنی
- Tuh der tükürürsen kendi yüzüne tükürmüş olursun... Aynaya vurursan yine kendine vurursun.
-
ور ببینی روی زشت آن هم توی ** ور ببینی عیسی و مریم توی
- Orada çirkin bir surat görürsen gördüğünde sensin... İsa ve Meryem’i görürsen yine gördüklerin senden ibarettir.
-
او نه اینست و نه آن او ساده است ** نقش تو در پیش تو بنهاده است
- O ne budur, ne o... her şeyden arı durudur... Yalnız senin önüne senin suretini kor.
-
چون رسید اینجا سخن لب در ببست ** چون رسید اینجا قلم درهم شکست
- Söz buraya gelince dudak yumuldu... Kalem buraya gelince kırıldı, durdu!
-
لب ببند ار چه فصاحت دست داد ** دم مزن والله اعلم بالرشاد 2145
- Fasahat el verdi ama dudağını yum, sus; Allah, doğruyu daha iyi bilir!
-
برکنار بامی ای مست مدام ** پست بنشین یا فرود آ والسلام
- Ey daimi sarhoş, sen dam kenarındasın... Ya otur, ya aşağıya in vesselam!
-
هر زمانی که شدی تو کامران ** آن دم خوش را کنار بام دان
- Ne vakit muradına erersen o hoş zaman dam kıyısına gelişindir, böyle bil bunu.
-
بر زمان خوش هراسان باش تو ** همچو گنجش خفیه کن نه فاش تو
- İyi zamanda kork... O zamanı define gibi sakla, açığa vurma.
-
تا نیاید بر ولا ناگه بلا ** ترس ترسان رو در آن مکمن هلا
- Açığa vurma da sevgiye ansızın bir bela gelip çatmasın... Kendine gel de o gizlilik yerinde korka korka yürü.
-
ترس جان در وقت شادی از زوال ** زان کنار بام غیبست ارتحال 2150
- Neşeli zamanda neşenin geçip gitmesinden korkarsın... İşte bu, gayp damından canın göçüp gitmesidir.
-
گر نمیبینی کنار بام راز ** روح میبیند که هستش اهتزاز
- Sır damının kenarını, sen görmüyorsun ruh görüyor da tir tir titriyor.
-
هر نکالی ناگهان کان آمدست ** بر کنار کنگرهی شادی بدست
- Ansızın gelip çatan her belâ, neşe damının korkuluğu kıyısında gelip çatmıştır.
-
جز کنار بام خود نبود سقوط ** اعتبار از قوم نوح و قوم لوط
- İnsan, damın kenarında olmadıkça düşmez Nuh ve Lût kavimlerine bak da ibret al.
-
بیان سبب فصاحت و بسیارگویی آن فضول به خدمت رسول علیهالسلام
- O boşboğazın Rasul aleyhisselâm huzurunda fasih söz söylemesinin ve çok konuşmasının sebebi
-
پرتو مستی بیحد نبی ** چون بزد هم مست و خوش گشت آن غبی
- Peygamber’in hadsiz sarhoşluğundan o aptala bir ışık vurmuş, onu neşelendirmiş, sarhoş etmişti.
-
لاجرم بسیارگو شد از نشاط ** مست ادب بگذاشت آمد در خباط 2155
- Neşesinden çok konuşmaya başladı. Sarhoş, ebedi bırakır, baş aşağı düşer!