آب بیحد جویم و آمن شوم ** تا ابد در امن و صحت میروم
Uçsuz bucaksız bir su ararım da emin olayım... Ebediyen emniyet ve sıhhat içinde ömür süreyim diyordu!
بیان آنک عهد کردن احمق وقت گرفتاری و ندم هیچ وفایی ندارد کی لو ردوالعادوا لما نهوا عنه و انهم لکاذبون صبح کاذب وفا ندارد
Ahmağın, bir belâya uğrayınca nadim olup ahdetmesinde bir vefa yoktur. ”Onlar tekrar dünyaya döndürülseler yapmayın diye nehyolundukları şeyleri yapmaya başlarlardı yine. Onlar yalancılardır.” suphukâzibin vefası olamaz!
عقل میگفتش حماقت با توست ** با حماقت عقل را آید شکست
Akıl, ona diyordu k: Ahmaklık, seninle değil mi? Ahmaklıkla ahde vefa edilmez.
عقل را باشد وفای عهدها ** تو نداری عقل رو ای خربها
Ahitlerde vefa etmek, akılla olur... Sense aklın yok a eşek değerli!
عقل را یاد آید از پیمان خود ** پردهی نسیان بدراند خرد
Akıl, ahdini hatırlar... Akıl, unutkanlık perdesini yırtar.
چونک عقلت نیست نسیان میر تست ** دشمن و باطل کن تدبیر تست 2290
Aklın olmadı mı unutkanlık, sana hâkim olur... Sana düşmanlık eder, tedbirini bozar.
از کمی عقل پروانهی خسیس ** یاد نارد ز آتش و سوز و حسیس
Aşağılık pervane, aklının azlığından kendini ateşe vurur... Ateş, ateşin yakıcılığı, ateşin sesi, aklına bile gelmez.
چونک پرش سوخت توبه میکند ** آز و نسیانش بر آتش میزند
Fakat kanadı yandı mı tövbe eder ama hırsı ve unutkanlığı yine onu ateşe atar.
ضبط و درک و حافظی و یادداشت ** عقل را باشد که عقل آن را فراشت
Bir şeyi kavramak, anlamak, hıfzetmek ve hatırlamak, aklın işidir... Akıl bunların derecesini yüceltir.
چونک گوهر نیست تابش چون بود ** چون مذکر نیست ایابش چون بود
İnci olmayınca parlaklığı nasıl olur da bulunur? Hatırlatan olmayınca adam, o işten nasıl kaçınır?
این تمنی هم ز بیعقلی اوست ** که نبیند کان حماقت را چه خوست 2295
Bu vakitsiz istek de sahibinin akılsızlığındandır. Çünkü ahmaklığın nasıl bir huyu vardır? Göremez ki!
آن ندامت از نتیجهی رنج بود ** نه ز عقل روشن چون گنج بود
O, nedamet zahmetinin sonucudur... Define gibi aydın olan aklıdan gelmez.
چونک شد رنج آن ندامت شد عدم ** مینیرزد خاک آن توبه و ندم
Zahmet geçti mi o nedamet de yok olur gider... o tövbe ve nedamet, toprak değerinde bile değildir.
آن ندم از ظلمت غم بست بار ** پس کلام اللیل یمحوه النهار
O nedamet, gam ve elem karanlığı yüzünden yükünü bağladı... Fakat gündüz geldi mi gecenin sözünü mahveder!
چون برفت آن ظلمت غم گشت خوش ** هم رود از دل نتیجه و زادهاش
O gam karanlığı gitti de hoşluk vakti geldi mi gönülden de onun neticesi, o derdin doğurduğu nedamet geçip gider!
میکند او توبه و پیر خرد ** بانگ لو ردوا لعادوا میزند 2300
O adam, tövbe eder ama akıl piri ona “Tekrar dünyaya döndürülseler yine yapma denen şeylere bulaşırlar. Onları yaparlar” diye bağırıp durur.
در بیان آنک وهم قلب عقلست و ستیزهی اوست بدو ماند و او نیست و قصهی مجاوبات موسی علیهالسلام کی صاحب عقل بود با فرعون کی صاحب وهم بود
Vehim aklın zıddıdır, onunla savaşır durur. Ona benzer ama o değildir. Akla sahip olan Musa aleyhsselâm’ın vehim sahibi olan Firavunla soru ve cevabı
عقل ضد شهوتست ای پهلوان ** آنک شهوت میتند عقلش مخوان
Ey yiğit, akıl, şehvetin zıddıdır... Şehveti dokuyan akla akıl deme.
وهم خوانش آنک شهوت را گداست ** وهم قلب نقد زر عقلهاست
Şehvete mağlûp olana vehim de... Vehim, halis akıllar altınının kalpıdır.
بیمحک پیدا نگردد وهم و عقل ** هر دو را سوی محک کن زود نقل
Vehimle akıl, mihenk olmadıkça meydana çıkmaz. Her ikisini de hemen mihenge vur.
این محک قرآن و حال انبیا ** چون منحک مر قلب را گوید بیا
Bu mihenk de Kur’an’dır. Peygamberlerin halidir... Mihenk kalpa gel der.
تا ببینی خویش را ز آسیب من ** که نهای اهل فراز و شیب من 2305
Gel de benim yüzümden ne hale girdiğini gör... Çünkü sen benim ne inişimin ehlisin ne çıkışımın!
عقل را گر ارهای سازد دو نیم ** همچو زر باشد در آتش او بسیم
Aklı bir testere ikiye biçse o ateşteki altın gibi yine gülümser.
وهم مر فرعون عالمسوز را ** عقل مر موسی به جان افروز را
Vehim, âlemleri yakan Firavundur; akıl, canları parlatan aydınlatan Musa’nındır.
رفت موسی بر طریق نیستی ** گفت فرعونش بگو تو کیستی
Musa, yokluk yoluna gitti... Firavun, ona dedi ki: Sen kimsin?
گفت من عقلم رسول ذوالجلال ** حجةاللهام امانم از ضلال
Musa, ben akılım... Ululuk ıssı Allah’ın elçisiyim... Allah’ın ulu bürhanıyım, azgınlıktan insana emniyet veren kişiyim ben!
گفت نی خامش رها کن های هو ** نسبت و نام قدیمت را بگو 2310
Firavun dedi ki: Sus, huyluyu bırak da sen bana eski adını söyle!
گفت که نسبت مر از خاکدانش ** نام اصلم کمترین بندگانش
Musa dedi ki: Benim nispetim, Allah’ın şu toprak yurdunadır... Asıl adım da onun kullarının en aşağısı.
بندهزادهی آن خداوند وحید ** زاده از پشت جواری و عبید
Ben o Allah’ın kulunun oğluyum... Onun cariyesiyle kulundan doğmuşum.
نسبت اصلم ز خاک و آب و گل ** آب و گل را داد یزدان جان و دل
Asıl mensup olduğum topraktır; su ve balçıktır... Allah suya toprağa canla gönül vermiştir.
مرجع این جسم خاکم هم به خاک ** مرجع تو هم به خاک ای سهمناک
Bu toprak bedenimin dönüp gideceği yer de yine topraktır... Senin gideceğin yer de topraktır a mağrur.
اصل ما و اصل جمله سرکشان ** هست از خاکی و آن را صد نشان 2315
Bizim de bütün serkeşlerin de aslı topraktır. Hepimiz topraktanız... Buna da yüz türlü nişane var.
که مدد از خاک میگیرد تنت ** از غذایی خاک پیچد گردنت
Bedenine topraktan yardım gelmededir... Boynun topraktan biten gıdalarla düzelip kalınlaşmadadır.
چون رود جان میشود او باز خاک ** اندر آن گور مخوف سهمناک
Can gitti mi beden o korkunç, mezar da toprak olur gider.
هم تو و هم ما و هم اشباه تو ** خاک گردند و نماند جاه تو
Sen de, biz de, sana benzeyenlerde hep toprak olurlar... Senin mevkiin rütben de kalmaz.
گفت غیر این نسب نامیت هست ** مر ترا آن نام خود اولیترست
Firavun dedi ki: Bundan, bu soydan başka bir adın daha var senin... Sana ne ad daha âlâ yaraşır.
بندهی فرعون و بندهی بندگانش ** که ازو پرورد اول جسم و جانش 2320
Firavunun kulu kullarının kulu... Bedeni, canı, önce onun nimetleriyle beslenip yetişen kul.
بندهی یاغی طاغی ظلوم ** زین وطن بگریخته از فعل شوم
Âsi, azgın ve pek zalim kul... Kötü işi yüzünden yurttan kaçan kul.
خونی و غداری و حقناشناس ** هم برین اوصاف خود میکن قیاس
Kanlı katil, gaddar, hak bilmez kul... Artık sen bu sıfatlara bak da var kıyas et nesin?
در غریبی خوار و درویش و خلق ** که ندانستی سپاس ما و حق
Gariplikte hor, yoksul, çıplak bir kul, öyle bir kul ki ne bizim hakkımızı tanır, ne bize şükreder.
گفت حاشا که بود با آن ملیک ** در خداوندی کسی دیگر شریک
Musa şöyle cevap verdi: Haşa... O padişaha, padişahlıkta kimse şerik olamaz.
واحد اندر ملک او را یار نی ** بندگانش را جز او سالار نی 2325
Mülk ve devlette tektir, eşi yok. Kullarına ondan başka başbuğ yoktur.
نیست خلقش را دگر کس مالکی ** شرکتش دعوی کند جز هالکی
Halkına ondan başka kimse sahip değildir. helâke düşmüş kişiden başka kimse ona şeriklik davasına kalkışamaz.
نقش او کردست و نقاش من اوست ** غیر اگر دعوی کند او ظلمجوست
Beni nakşeden, bana bu sureti veren odur; nakkaşım odur benim... Başkası bu dâvaya kalkışırsa zalimdir.
تو نتوانی ابروی من ساختن ** چون توانی جان من بشناختن
Sen benim kaşımı bile yaratmaya kadir değilsin... Böyleyken nasıl olur da beni yarattığını söyleyebilirsin?
بلک آن غدار و آن طاغی توی ** که کنی با حق دعوی دوی
Asıl o gaddar, o azgın sensin ki Allah’a şerik olmak davasına düşmüşsün.
گر بکشتم من عوانی را به سهو ** نه برای نفس کشتم نه به لهو 2330
Ben bir kötü kişiyi öldürdüysem ne nefsime uyduğumdan öldürdüm, ne de eğlence için!
من زدم مشتی و ناگاه اوفتاد ** آنک جانش خود نبد جانی بداد
Ben bir yumruk indirdim o da derhal ölüverdi... Zaten canı yoktu can verdi geberdi gitti.
من سگی کشتم تو مرسلزادگان ** صدهزاران طفل بیجرم و زیان
Ben bir köpek öldürdüm... Fakat sen peygamber oğullarını, yüz binlerce suçsuz, ziyansız çocukları öldürdün ya!
کشتهای و خونشان در گردنت ** تا چه آید بر تو زین خون خوردنت
Onları öldürdün; hepsinin kanı senin boynundadır... Bakalım hele, bu kan içmeden başına neler gelecek?
کشتهای ذریت یعقوب را ** بر امید قتل من مطلوب را
Yakup soyunu öldürdün... Maksadın da hep beni öldürmekti, bunu umuyor, bunu istiyordun sen!
کوری تو حق مرا خود برگزید ** سرنگون شد آنچ نفست میپزید 2335
Allah, seni kör etti de beni seçti... Nefsinin pişirip kotardığı hile, baş aşağı geldi.